Dünya çapındaki kapitalist rekabet yarışı kadına yönelik ayrımcılık, şiddet, azami sömürüyle sonuçlanıyor.
Emperyalist kuruluş Eurostat’ın gerçeklerin uzağında kalan verileri dahi kadınlar adına derinleşen eşitsizlik, ayrımcılık ve şiddete çarpıcı örnekler sunuyor. Bu verilere göre, “AB ülkelerinde her üç kadından biri hayatında bir kez cinsel veya fiziksel şiddete maruz kalıyor. Kadınların % 55’i en az bir kez tacize maruz kalıyor ve her 20 kadından biri tecavüze uğruyor.”
Bununla birlikte, AB genelinde toplumsal cinsiyete bağlı ücret farklılığı oranı %16,4’tür. Yani kadınlar aynı işi yaptıkları erkeklerden %16,4 oranında daha az ücret alıyorlar.
AB’nin güçlü ülkelerinden Fransa’da da kadınların maruz kaldığı ayrımcılığın çarpıcı örnekleri yaşanmaktadır. Cinsiyete bağlı ücret farklılığında dünya sıralamasında 132. olan Fransa’da kadınlar aynı işi yaptıkları erkeklerden %15,1 seviyesinde daha düşük ücret almaktadır. Bu eşitsiz tabloyu izleyen cinsel ve fiziksel şiddete Fransa’dan örnekler verecek olursak; 2010 ve 2011 yıllarında Fransa’da toplam 1 milyon 200 bin kadın fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldı. Aile içi şiddet nedeniyle 2012 yılında 148, 2015 yılında ise 115 kadın yaşamını yitirdi. Her yıl aile içi şiddet gören kadın oranı 220 bin olarak bilinmektedir.
Kadına şiddetin verili ekonomik sistemle bağlantılı, onun bir sonucu olduğuna dair bir çıkarsamada bulunabilmek için çalışma hayatına bakmak yeterli olacaktır. Fransa’da yaklaşık 13,8 milyon kadının çalıştığı, bunun da ülkedeki çalışan nüfusun %48’ine tekabül ettiği söylenmektedir. Ülkenin yarısının aynı kapasitede çalışmasına rağmen daha az ücrete razı edilmesi ya da tersinden iki kat daha fazla çalıştırılması nasıl mümkün olabilmektedir? Ya da bu kesimlere yönelik aşağılayıcı yaklaşımlar olmaksızın, kadınlara ikinci sınıf muamelesi yapılmaksızın, artı-değer sömürüsüne maruz kalan erkeklerle dahi eşit seviyede olmadıklarını empoze eden ayrımcı politikalar kadınlar da dahil tüm topluma sistematik bir şekilde kanıksatılmaksızın mümkün olabilir miydi? Böylesi köleliğe dayalı işleyen bir sistemin şiddet üretmesi kaçınılmazdır.
Refah düzeyini kendilerine bağımlı kıldıkları az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden de elde eden Avrupa Birliği’nin gözde ülkesi Fransa’da dahi kadınlara sunulabilen en iyi yaşam yine sömürü, eşitsizlik, şiddet ve ölüm olmaktadır. Çünkü emperyalist-kapitalist dünya zincirindeki ülkelerin refah ve gelişimi milyonlarca işçi-emekçinin kitlesel açlık, yoksulluk ve kıyımıyla sağlanmaktadır.
18. yüzyılda ekonomin can damarı olan köle emeğinin vahşice sömürülmesi sömürge ve kölelerin değersiz olduğu gerekçesiyle ve ırkçılıkla meşru hale getiriliyordu. Günümüz kapitalist sınıfı da atalarından özü itibariyle devraldığı mirası sürdürüyor. Sömürüye karşı toplumun ezilen kesimlerinin birleşmelerini önlemek için işçi ve emekçiler arasındaki ayrışmaları besliyor ve onları birbirine düşürüyor. Zira en başta kadın-erkek eşitsizliği ve kadınların ikinci sınıf sayılmaları kapitalistlere kâr getiriyor. Kârın hakim kılındığı bu sistemde kadına yönelik ayrımcılığın ve eşitsizliğin son bulması da bir hayalden öteye gidemiyor.
Bundan 100 yıl önce Ekim Devrimi’yle kurulan sosyalist işçi-emekçi iktidarında kadınlara yasalar önünde tam hak eşitliği sağlandı. Bununla sınırlı kalınmayıp okuma-yazma kursları açıldı. Mesleki kurslarla kadınların el becerileri arttırıldı, vasıflı hale getirildiler. Çocuk-ev işleri toplumsal kurumlar yoluyla çözüme kavuşturulup kadınların bireysel yükümlülükleri kaldırıldı ve böylelikle kadınların üretim alanlarına çekilmesi sağlandı. Çalışma yaşamında kadın olmaktan kaynaklı yaşanacak sorunlara karşı da bir dizi önlem alındı. Kreşler, emzirme odaları vb. açıldı. Kadınların özgürleştirilmesinin bu temel adımlarıyla birlikte kadın ve erkeğin birbirine bakışı da değişmeye başladı. Toplumun ihtiyacının temel alındığı, toplumsal faydanın sağlandığı üretime dayalı işçi iktidarında, kâra dayalı kapitalizmden kalma sömürü ve bunun ürünü eşitsizlik ve ayrımcı politikalar da gereksizleşti. Kapitalist sistemde imkansız ve hayal olan şeyler Ekim Devrimi’nde gerçekleşti.
Bir yanda günümüz dünyasının toplam tablosuna ayna tutan Fransa örneği, diğer yanda yapılması gerekene ışık tutan Ekim Devrimi... Bir yanda eşitsizliğe dayalı kapitalizm, diğer yanda eşit bir dünya sunan sosyalizm... Büyük devrimin 100. yılında yüzümüzü gerçeğe dönmenin ve insanlığın o büyük hayalini gerçek kılmanın vaktidir!..