Yerel seçimler ve ortalığa saçılan pislikler! - H. Yağmur

Bugün Türkiye’de milyonlarca işçi ve emekçi yaşadığı yoksulluğun, yoksunluğun nedenleri konusunda bir bilinç açıklığına sahip değiller. Bu nedenle burjuvazinin çizdiği sınırlar içinde bir yaşamı sürdürmek zorunda kalıyorlar. Onun ve onun hizmetkarı olan AKP türünden düzen partilerinin hırsızlık ve yolsuzluklarını yalanla kapatma manevralarına kolayca aldanıyorlar.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 01 Nisan 2014
  • 15:04

Burjuvazinin egemen olduğu tüm dünya ve Türkiye’de seçim rezaletleri, lekeli seçim süreçleri, ortalığa saçılan pislikler yaşandı, yaşanıyor. Son yerel seçimlerde AKP iktidarı devletin tüm imkanlarını seçim zaferi için kullandı. Her türlü dalaverelere de başvurdu. Tapelere, onca pislik, rüşvet, hırsızlık ortay çıktı. Yolsuzluk sarmalı Tayyip Erdoğan ve ailesine uzandı. Buna rağmen seçimlerde bir oy kaybına uğrasa da AKP iktidarı ve şefi yerel seçimleri kazasız-belasız atlatmayı başardı.

AKP dünden bugüne çorba, bulgur, kömür dağıtımlarının yanı sıra din sömürüsünü de etkin bir şekilde kullandı. Tayyip Erdoğan ve ekibi “yalanın büyüğü daha etkilidir” anlayışına dört elle sarıldı. Zira yalanın boyutu ne kadar büyürse ve emekçiler bu yalanı çözümleyecek bilince sahip değillerse etkisi artacağını biliyorlardı. Bu nedenle seçim süreci boyunca AKP sözcüleri pervasızca söylenen yalanların altına imza attılar. Erdoğan’ın basın danışmanı Yiğit Bulut yönetiminde komplo teorileri üretildi. Türkiye’nin büyük ve uluslararası bir komployla karşı karşıya olduğu algısı yaratılmaya çalışıldı. Paralel yapının lideri olarak tanımlanan Fethullah Gülen’in uluslararası komplonun hizmetkarı olduğu propagandasında sınır tanınmadı. Bu nedenle yalana ve komplo teorilerine dayalı AKP’nin seçim stratejisi kitleleri etkiledi.

AKP’nin büyük bir ideolojik çarpıtmanın ürünü olan yalanlarına, komplo teorilerine ışık tutan, yalanları deşifre eden tapelerin deşifre edilmesi gerçeğin anlaşılması için yeterli değildir. Çünkü tapeler yoluyla büyük yalanların ipliği bir anda pazara çıkarılmaz. Sırf tapeler yoluyla AKP iktidarının yolsuzlukları ve savaş çığırtkanlığı ortaya çıktı diye emekçiler bir anda gerçeklerle yüzleşmez. Toplumsal değişim ortaya çıkmaz. Yalanın, rüşvetin, yolsuzluğun savunucusu olan AKP iktidarının ve kapitalizmin bertaraf edilmesi, ancak söz konusu gerçekliğin kendi içindeki maddi değişimi ile sağlanabilir.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçilere yönelik son otuz yıl içinde yoksulluğun kaynağı olan hırsızlık ve yolsuzluk düzeni kapitalizmi hazmetme süreci düzen tarafından özel bir tarzda pompalandı. Bunda belli bir başarı da elde edildi. Turgut Özal yolsuzluğu ve hırsızlığı meşrulaştırmada önemli bir figür olarak ortaya çıktı. Ona göre “memur işini bilir”di. Bu yaklaşıma emekçiler arasında rüşvet ve yolsuzluğu anlaşılır kılma çabası da eşlik etti.

Kapitalizm işini bilen memur anlayışının kaynağıydı. Burjuvazinin egemen olduğu düzen tam da yolsuzluğunu ve hırsızlığını makul gören milyonlarca işçi ve emekçinin olduğu koşullarda sürebilirdi. Yolsuzluk ve hırsızlığın kaynağı olan kapitalist Türkiye’nin baronları tam da bu anlayışa su taşıdılar. Onları asıl korkutan çok yıprandıklarında, varlığını onlara bağlamış olan düzen partilerini hükümetten uzaklaşması değildi. Nasılsa yıpranan sermaye hükümeti yerine yenisini ikame ederlerdi. Onları asıl korkutan düzene karşı devrime duyulan inancın ve devrimci örgütlülüğünün büyümesiydi.

AKP son süreçte ciddi yaralar aldı. Bu nedenle akıl almaz yalanlara ve komplo teorilerine sığındı. Dinci parti sözcüleri ve şefi “Yeni istiklal savaşı”, yani uluslararası güç odakları ve “lobilerce” de desteklenen komploya karşı direnen AKP imajını toplumsallaştırmak için tüm hünerini sergilediler. Onlara göre ülkenin dört bir tarafı fesat ve fitneye başvuran düşmanlarla doluydu. AKP bu yaklaşımı emekçilere mal etmede fazlaca zorlanmadı. Zira Türk ulusal kimliğinin inşa sürecinde de benzer argümanlar kullanılmış, emeğin toplumsal kesimleri bu argümanlarla kuşatılmıştı. Yani egemen olan sınıf kendi bekası için yalan ve çarpıtmaya dayalı bilinci kesintisiz olarak emeğin toplumsal kesimlerine taşımıştı. 

Onlarca “tape”ye AKP’yi, bizzat kendisini ve ailesini rezil eden sürece Tayyip Erdoğan’ın pes etmemesini sermaye medyası büyük övgülere konu etti. Oysa Tayyip Erdoğan’ın pes etmemesinin ardında yatan sağlam irade değildi. Zira Tayyip Erdoğan pes etseydi kendisi ve ailesi yargılanacaktı. “Yeni Türkiye’yi yaratan dünya lideri” imajı yerle bir olacaktı. O, artık irtikapla suçlanan bir politikacı eskisi konumuna düşecekti.

Bunca yalana, dolana, hırsızlığa rağmen AKP’nin hala iktidar gücünün gerisinde yatan bir gerçek var o da hala emekçilerin egemen olan sınıfın fikirleriyle kuşatılmış olmasıdır. Marks, “Her dönemin hakim fikirleri, hakim sınıfın fikirleridir” yaklaşımı hırsızlığa, yolsuzluğa, yalana, dolana rağmen AKP iktidarının hala seçimlerden birinci olarak çıkmasına ışık tutmaktadır. Zira sınıflı toplumların tümünde asıl gücün sahibi olan ezilenler uzun süre güçlerinin farkına varamadılar. Bu durum ezen sınıfların gücüne güç kattı.

Bugün Türkiye’de milyonlarca işçi ve emekçi yaşadığı yoksulluğun, yoksunluğun nedenleri konusunda bir bilinç açıklığına sahip değiller. Bu nedenle burjuvazinin çizdiği sınırlar içinde bir yaşamı sürdürmek zorunda kalıyorlar. Onun ve onun hizmetkarı olan AKP türünden düzen partilerinin hırsızlık ve yolsuzluklarını yalanla kapatma manevralarına kolayca aldanıyorlar. 

Egemenlik ilişkileri ancak yalan, çarpıtma ve kitlelerin yanılsamasına yol açan politikalarla sürdürülebilir. Yalan, çarpıtma, yanılsamaları ortaya çıkaran gerçekler bir anda ortaya çıkarsa burjuvazinin egemenliğini sürdüremeyeceği düşünülür. Muktedirlerin yalanlarının, kirli çamaşırlarının ortalığa saçılması durumunda kitlelerin bilincinin hızla değişeceği yanılgısı aydınlanma rasyonalizminden kalma siyaset algısının ürünüdür. Oysa bu yanlış bir düşüncedir. Örneğin ortalığa saçılan onlarca yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, savaş çığırtkanlığı tapesine rağmen, yalanda sınır tanımayan AKP sözcülerinin varlığı bile kitlelerin aydınlanması ve AKP’ye oy vermemesi için yeterli olmuyor.

Kapitalizmin yalanı, dolanı, sömürücü asalak kimliği, mistifikasyonlarını ortaya çıkmasından bu yana 150 yıla yakın zaman geçmesine rağmen hala çok az işçi ve emekçi kâr oranlarının düşüşünün, hırsızlığın, yolsuzluğun kaynağı olan kapitalizm gerçeğinin bilinciyle kuşanmıştır. Kaldı ki, tek başına bu bilinci kuşanmak yetmez, asıl önemli olan her türlü melanetin nedeni olan kapitalizme karşı örgütlü devrimci sınıf mücadelesi içinde yerini almak, geniş kitleleri sömüren, soyan, öldüren kapitalizme karşı mücadele saflarına çağırma ve bu mücadele içinde örgütlemektir.

İşçi sınıfı devrimcilerinin görevi yeni Greif’ler yaratmaktır. İşçi ve emekçiler devrimci sınıf mücadelesi pratiği içinde eğitmektir. Çözümün biricik yolu olan işçi sınıfının devrimci programını rehber edinen örgütlü devrimci sınıf güçleri tarih sahnesinde rolünü oynamasını sağlamaktır. Zira işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş düşüncesi, devrim ve sosyalizm düşüncesi kitleler içinde hakim oldukça yalanın, dolanın, hırsızlığın kaynağı olan kapitalist Türkiye ve bu Türkiye’nin egemeni burjuvazinin yüzündeki peçe yere düşecek, burjuvazi için ölüm çanları çalmaya başlayacaktır.