30 Mart yerel seçimleri geride kalırken seçimlerden AKP birinci parti olarak çıktı. Kuşkusuz bu sonuç AKP açısından bir başarı olmakla birlikte, seçim sırasında sistematik biçimde hile yapıldığını gösteren çok sayıda kanıt var. Öylesine büyük bir hırsızlık ve hile yapılmış görünüyor ki, seçimler tam olarak şaibeli hale gelmiştir. AKP’nin yalanda ve dolanda sınır tanımayan şefleri de, öylesine gülünesi yalanlarla bu hırsızlığı saklamaya çalışıyorlar ki artık alaylara konu oluyorlar.
Ortalığa serilen seçim hilelerini bir an için unutsak dahi, AKP’nin seçim “zaferi” olarak yutturulmaya çalışılan bu sonuç yine de meşru değildir. Çünkü zaten ahlaki ve hukuki meşruiyeti tartışmalı hale gelen hükümetin devletin imkanlarını tepe tepe kullanmasıyla elde edilmiştir. Hırsızlığı tescilli AKP’nin şefleri polis orduları, internet yasakları, yandaş medyasıyla büyük bir baskı ve sansür mekanizması işleterek bu sonucu hazırlamıştır. Öyle ki seçim sırasında yapılan hileler bir yana sadece bu kadarı bile, bu seçimleri şaibeli ve gayri-meşru hale getirmeye yeter. Bunun için aldığı oylar, AKP’nin çürümüş ve kokuşmuş bir parti olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir.
AKP’nin şefi Tayyip Erdoğan’ın balkon konuşması bile bu gayri-meşruluğun ve hırsızlığın tescili olmuştur. Erdoğan’ın ailesi ve hırsızlığı tescilli Egemen Bağış’la sahne aldığı balkon, seçim oyununun nasıl da final sahnesi olmuştur. Dolayısıyla da yaratılmaya çalışılan zafer tablosunun onların hiçbir sorununu çözmeyeceği, siyasal ömürlerini bir parça uzatmak için dahi bir çare olmayacağı anlaşılmıştır.
Tayyip Erdoğan’ın balkondan yaptığı tehditler ve savaş naraları da onların bu çaresizliklerinin yeni bir doğrulamasıdır sadece. Seçim sandıklarından yaralarına merhem bulamayan gerici-faşist rejim, bir süredir yaptığı gibi zulmünü arttırmaktan başka bir şey yapmayacaktır.
Öyle anlaşılıyor ki bu sonuç, emperyalistler cephesinden de, AKP’ye yönelik tutumlarında esaslı bir değişime yol açmayacaktır. Emperyalist güçler, bir yandan AKP’den kurtulmaya bakarken öte yandan da siyasal alternatiflerini hazırlamak üzere operasyonlarını yoğunlaştıracaktır. Fakat bu bakımdan işlerinin öyle kolay olmadığı ortaya çıkmıştır. Çünkü alternatif olarak hazırlanan düzen solunun bunu yapacak kapasiteden yoksun olduğu bir kez daha anlaşılmış, öte yandan ise toplumsal muhalefetin CHP’yi ve seçim sandığını da fazlasıyla aştığı görülmüştür.
Bu halde düzenin soluğunu kesen siyasal kriz de derinleşmeye devam edecektir. Parçalanan ve ipliği pazara çıkan burjuva siyasetinin ötesinde derinleşmesi muhtemel iktisadi kriz, öte yandan güçlü bir toplumsal muhalefet hareketi, gelişmesi muhtemel bir sosyal-sınıfsal mücadele dinamiği ile giderek müzakere düzlemine sığamayan ve kendine yol arayan Kürt hareketi onun başını fazlasıyla ağrıtacaktır.
CHP açısından seçim sonuçları büyük ölçüde bir fiyasko olmuştur. Emperyalist ve gerici güç odaklarının karanlık operasyonlarına bel bağlanarak hazırlanmış seçim projeleri suya düşmüştür. Zira emekçi halktan ve sokaktan korkup emperyalist ve gerici odakların dikte ettiği projelerle AKP karşısında sahici bir seçenek haline gelmek mümkün değildi. Öyle ki, hırsızlıkları ayyuka çıkmış AKP yöneticilerinin karşısına yine hırsızlıklarıyla nam salmış adaylarla çıkmak, AKP’nin ekmeğine yağ sürmekten başka bir sonuç vermeyecekti. Öyle de oldu. AKP’nin deşifre edilen pisliğinin de olağanlaşmasına hizmet ederek milyonlarca insanın seçim hileleriyle aldatılmasına hizmet etti. Bunun için kurulu düzen ve egemen güçlerine biat eden düzen solu, toplumsal muhalefetin önünde ciddi bir dalgakıranken aynı zamanda da yapısal yetmezlikleri nedeniyle bu rolü gerçek anlamda oynamakta da zorlanmaktadır.
Belirtmek gerekiyor ki, AKP’nin ayyuka çıkan seçim hileleri CHP açısından bir parça durumu dengelemekle birlikte, bu hilelerin ortaya çıkarılması sırasına yaşanan kitle seferberliği bile CHP’nin nasıl da ruhsuz bir düzen partisi olduğu gerçeğini yeniden teyit etmiştir. Seçim hilelerine karşı sokağa dökülen kitleler, bir yandan sandığa ve yere serilmiş olan CHP’ye kan taşırken öte yandan onu her bakımdan zorlamıştır.
Öte yandan bir başka başarısızlık da, CHP’nin hemen solunda ve sağında yer alan ve ondan kopamayan reformist (TKP, ÖDP ve Halkevleri) ve ulusalcı sol (İP vb.) cephesinden görülmektedir. Öyle ki hem politik olarak hem de organik olarak CHP ile yakın ilişkiler kuran bu siyasal özneler, seçim sürecinde her bakımdan tutarsız ve ilkesiz bir tablo sunmuş, seçim sandığından da beklentilerinin aksine kötü sonuçlar elde etmişlerdir.
Reformist sol cephesinden sergilenen tutarsızlıklar ve kaba pragmatizm, onlar payına bir ciddiyet sorunu da yaratmıştır. Öyle ki faşist olduğu gerekçesiyle Ankara’da Mansur Yavaş karşısında aday gösterenler, bu adayı daha sonra ortada bırakmış, sandıklar açıldıktan sonra bir yandan sandığın bir çözüm olmadığı gerçeğini hatırlamış ama öte yandan da Yavaş’ın oylarının peşine düşmüşlerdir. Bu tutarsızlığın başka bir boyutunda ise başka kentlerde de adaylarının kimliklerine bakmadan CHP’yi desteklemişlerdir. Ama bu kadarla kalsalar iyi, bazı yerellerde CHP ile ittifaklar kurarken başka bazı yerlerde de hep başka bir adayla çıkmışlardır. Bundan dolayı da Avanos’ta CHP ile ittifak kurup seçimi kazananlar Hopa’da ayrı ayrı aday çıkarıp AKP’ye belediye başkanlığını kaptırmaları gerçeğini açıklamakta zorlanıyorlar. Kuşkusuz bu tutarsızlığın gerisinde ilkeden yoksun geri bir küçük-burjuva parlamentarist anlayış yatmaktadır.
Düzen kurumlarıyla ve düzen soluyla güçlü köprüler kuran bu anlayışın toplumsal muhalefete devrimci bir yanıt olması mümkün değildir. Seçimler bir kez daha bu gerçeği tescillemiştir.
Yerel seçim sonuçlarından Kürt hareketinin Kürt illerinde siyasal mevzilerini koruduğu ve bazı yeni mevziler elde ettiği görülmektedir. Bu Kürt hareketi payına nispi bir başarıdır kuşkusuz. Ama bazı bakımlardan da kalesi sayılan kentlerde bir oy kaybı da dikkat çekmektedir. Diğer taraftan ise HDP, Kürt hareketi payına fiyaskoya dönen bir proje olmuştur. Öyle ki HDP’nin ortada kayda değer herhangi bir başarısı ya da Kürt hareketinin mevcut güçlerinin ötesinde sağladığı bir katkı neredeyse yoktur. Kuşkusuz bu aynı zamanda HDP projesiyle kendisine siyasal bir gelecek çizmeye çalışan reformist solun da boyunu göstermektedir.
Siyasal iddiasını tüketmiş ve sahici bir kitle tabanından yoksun olan reformist solla Kürt hareketinin birliğinden, toplumsal muhalefeti kucaklayacak ve emekçilere umut olacak gerçek bir alternatif yaratmak mümkün değildir. Durum böyleyken seçim sonuçları üzerinden HDP’de toplanan reformistlerin, “seçimlere yeni giren bir partiyiz, bu kadarı başarı çünkü daha başlangıç” türünden lafları kendini kandırmaktan öte bir anlam taşımıyor.
Diğer taraftan seçim sonuçları, Haziran Direnişi ile kendisini ortaya koyan toplumsal mücadele dinamiğine en ufak bir gölge düşürmemektedir. Çünkü gerçekte bir sokak gücü olan bu büyük toplumsal mücadele dinamiğinin boyunu seçimlerle ölçmek nafile bir çabadır. Elbette seçim sonuçları hareketin bu toplumsal dinamikleri üzerinde moral bozucu etkilerde bulunabilir. Fakat onu kıramaz. Bu etkiler de ancak kısa süreli olur. Akabinde direniş kendi kanalında ve toplumsal mantığına uygun bir seyir izleyerek gelişip güçlenecektir.
Seçim sonuçları bu toplumsal mücadele dinamiğini sandıkta oy olarak devşirmeye çalışanların heveslerini kursaklarında bırakmıştır. Ama öte yandan da bu mücadele dinamiğinin düzen partilerinden ve siyaset mekanizmalarından bağımsız devrimci bir konumdan kucaklanmasına duyulan ihtiyacı bir kez daha göstermiştir.
Bu ise ancak kurulu düzenin karşısına, mevcut burjuva ve küçük-burjuva siyasal güçlerle yapılacak seçim projeleriyle değil, kurulu düzen ve güçlerinin karşısına onları aşabilecek bir toplumsal kuvvet çıkarılarak yapılabilir. Bu kuvvet işçi sınıfındadır. İşçi sınıfı siyasal ve kolektif bir güç odağı olarak ağırlığını koyduğu ölçüde hem gericilik gerçek anlamda yenilebilecek hem de toplumsal-siyasal öfke kendisine gerçek anlamda bir çıkış yolu bulacaktır. Bu ise temelde işçi sınıfı ile kurulu düzen ve onun sözde siyasal seçenekleri karşısında her bakımdan bağımsız ve devrimci bir siyaset olarak kendisini ortaya koyan sınıf devrimcilerinin birleşmesiyle üstesinden gelinecek bir sorundur.
Komünistler cephesinden ise bu seçim süreci, sınıfla kurdukları bağlarda hem niceliksel ve hem de niteliksel bir gelişmenin ortaya konduğu bir süreç olmuştur. Bu gelişme, sandıklarla ölçülemeyecek kadar büyük bir anlam ve önem taşımakta, boş seçim projelerinin gürültüsünün yanıbaşında, ülkenin devrimci geleceğinin hazırlandığı ana mecraya işaret etmektedir.
Komünistler, böyle bir devrimci gelecek için geceli gündüzlü çalışmayı sürdüreceklerdir.