Sevgili yoldaşlar, değerli dostlar,
Büyük Ekim Devrimi’nin 100. yıldönümündeyiz. İnsanlık tarihinde yepyeni bir sayfa açan bu büyük evrensel tarih olayını, komünistler olarak “Gelecek Mutlak Sosyalizm!” şiarı altında bir etkinlikle kutluyoruz. Ekim Devrimi’nin 100. yılını coşkuyla kutlarken, partimiz TKİP’nin 30. Yıl Konferansı’nın da başarıyla toplandığını öğrenmiş olmanın sevinci ve heyecanı içindeyiz.
Büyük Ekim Devrimi’nin 100. yılını ve partimizin 30. Yıl Konferansı’nı kutlamanın coşkusuyla sizleri partimizin Yurtdışı Örgütü adına en içten devrimci duygularımla selamlıyorum. Gecemize hoş geldiniz.
Proletaryanın benzersiz zaferi
Sosyalist Ekim Devrimi proletarya için tartışmasız olarak tarihsel bir zaferdi ve yeni bir tarihsel dönemin, kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminin de başlangıcıydı. Proletarya devrimleri çağını başlatan bu devrim, tüm dünyada büyük yankılar yarattı. Ekim Devrimi’nin büyük fırtınaya dönüşen etkisi altında kıta Avrupası yıllarca süren bir devrimci çalkantılar dönemi yaşarken, sömürge ve yarı- sömürge ülke halklarının emperyalist köleliğe başkaldırısı da hızlanmıştı. Batı’nın devrimci işçi sınıfı ile Doğu’nun uyanış içindeki ezilen halkları arasında emperyalizme karşı sağlam devrimci köprüler kuruluyor ve Ekim Devrimi birleştirici bir eksen rolü oynuyordu.
Bolşevik Parti’nin başarılı önderliği altında birleşen Rusya proletaryası yoksul köylülüğün ve öteki uluslardan emekçilerin de desteğini kazanarak önce ortaçağın güçlü kalesi olan çarlığı silip süpürdü. Ardından da iktidara tırmanan burjuvaziyi de ezerek, Paris komünarlarının kısa ömürlü deneyimi dışta tutulursa insanlık tarihinde çığır açan ilk işçi iktidarını kurdu. Böylece her türlü sömürünün, baskının ve eşitsizliğin temeli olan “kutsal özel mülkiyet” tekelini kırarak, insanın insana kulluğuna son vermenin yolunu açtı.
Ekim Devrimi, 1914 yılında ilk emperyalist dünya savaşının büyük yıkım ve dehşetiyle tanışan insanlığa, emperyalist savaşı durdurma yoluyla o dönem için acil ve yaşamsal olan barışı sağladı. Toprak köleliğine son vererek yoksul ve topraksız köylüleri toprağa kavuşturarak onları özgürleştirdi. “Halklar hapishanesi” olan çarlık Rusya’sında ulusal köleliğe son verilerek, ezilen bağımlı ulusların eşit ve özgür uluslar haline gelmelerinin yolu açıldı. Tüm köle uluslara her alanda ve her bakımdan tam hak eşitliği sağlandı. Bir cins olarak ezilen, sömürülen ve horlanan kadının kölelikten kurtulmasının yolu açıldı. Kadınlar özgürleşerek toplumsal yaşamın her alanına kazanıldı ve her bakımdan toplumun en saygın bireyleri haline geldiler. Zincirlerinden boşalan insan emeği tarihin o güne kadar tanık olmadığı mucizeler yarattı. Sovyet ülkesi bir uçtan bir uca modern bir sanayi ile donatıldı. Eğitim, sağlık, ulaşım ücretsiz hale geldi vs. Emperyalist gericiliğin devrimci süreçlere yanıtı olan ve ikinci emperyalist paylaşım savaşına da yol açan faşizm belasını da Sosyalist Sovyetler Birliği ve komünistlerin önderliğinde savaşan Avrupa halkları tarihe gömdü.
Ekim Devrimi’nin açtığı çığır içinde dünyadaki devrimci fırtına on yıllar boyunca devam etti. Halklar devrim, ezilen uluslar ise kurtuluş için savaştı, halk devrimleri ve milli kurtuluş devrimleri birbirini izledi. 20. yüzyıl bir devrimler yüzyılı oldu. Ekim Devrimi önünü açtığı tüm öteki devrimlerden farklı olduğu gibi, teorik ve pratik olarak halen de aşılamayan en ileri proleter devrim örneği olarak kaldı.
Bunun içindir ki onun ilke ve idealleri halen de dipdiri, canlı, güncel ve yaşamsaldır.
Bunalımlar, savaşlar, devrimler dönemi
Kapitalizm bunalımlarla birlikte savaşlar ve devrimler üretiyor. 20. yüzyılın tarihi de bunu kanıtlamış bulunuyor. Şimdi yine günden güne şiddetlenen bir bunalımlar ve kendini bugünden bölgesel çapta gösteren ve olağanlaşan savaşlar dönemi içindeyiz. İktisadi krizin, emperyalist rekabet, saldırganlık ve savaşların, ulusal ve etnik boğazlaşmaların yanı sıra sınırsız ve insafsız bir kapitalist sömürü ve yağmanın bir sonucu olarak insanlık ve doğa büyük yıkımlarla karşı karşıya gelmiş durumda. Dünya ölçüsünde toplumsal eşitsizliklerin her alanda vardığı düzey, servet-sefalet kutuplaşmasında oluşan uçurum dehşet verici boyutlara ulaşmış bulunuyor.
Özetle kapitalizm insanlığı ve doğayı hoyratça sömürüp yağmalamaya devam ederek sosyal ve toplumsal sorunları daha da ağırlaştırıyor. Hiçbir sorunu çözemediği gibi onlara sürekli yenilerini ekliyor. Bunun için de sadece insanlık ve canlı yaşam değil, gezegenimiz de büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Kapitalizm, dün olduğu gibi bugün de sömürü, baskı, ezilmişlik, işsizlik, açlık ve yoksulluk, eğitimsizlik, konutsuzluk, sağlık hizmetlerinden yoksunluk, ırkçılık, faşizm ve savaşlar üretmeye devam ediyor. Bunun içindir ki yaygın ve zengin sosyal mücadelelerle karşı karşıya da gelmiş bulunuyor. İnsanlık bu barbarlık karşısında kendisine bir çıkış ve kurtuluş yolu arıyor. Katlanılmaz boyutlara ulaşmış olan ekonomik sosyal sorunlara ve siyasal baskılara karşı emekçilerin kendiliğinden ayağa kalkışı, sınıf ve sosyal mücadele açısından günümüz dünyasının en önemli olgusudur. Dünyanın dört bir tarafında milyonları kapsayan geniş çaplı sınıf ve kitle hareketleriyle karşı karşıyayız. 2009’da toplanan TKİP 3. Kongresi bu gelişmeleri şu özlü ifadelerle değerlendirmişti:
“İnsanlık yeni bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemine girmiş bulunmaktadır. Bunalımlar ve savaşlar halen günümüz dünyasına damgasını vuran yakıcı olgulardır. Birbirine sıkı sıkıya bağlı bu iki olgusal gerçek yeni bir devrimler döneminin de dolaysız bir habercisidir. Dünya işçi sınıfı ve emekçilerinin kapitalist bunalımların ve emperyalist savaşların büyük yıkım ve acılarına yanıtı bir kez daha devrimler olacaktır. Dünyanın dört bir yanında ve elbette Türkiye’de de.”
Bugünün dünyasında olup bitenler bunların doğrulanmasından başka nedir ki?
Evet, dünya işçi sınıfı ve emekçilerinin kapitalist bunalımların ve emperyalist savaşların büyük yıkım ve acılarına yanıtı bir kez daha devrimler olacaktır. Dünyanın dört bir yanında ve elbette Türkiye’de de. Ama bu elbette ki kendiliğinden olmayacaktır. Kapitalizmi proleter devrimlerle yanıtlamak ve yıkmak, bir devrimci hazırlık işidir. Kapitalizmi yıkmak kapasitesine sahip biricik sınıf olan işçi sınıfı devrimcileşmeden, devrimci bir partinin önderliği altında kenetlenmeden, tam da bu sayede tüm öteki emekçi katmanları kendi birleştirici ekseninde birleşik bir kuvvet haline getirmeden, ne kapitalizm yıkılır ne de proletarya devriminin zaferine ulaşılabilir.
Bu, tarihin, bu bizzat Ekim Devrimi’nin, onun taşıyıcısı olan Lenin önderliğindeki Bolşevizm’in, bize bıraktığı en büyük derstir. Proletarya devriminin zaferi proletaryanın örgütlü devrimci hazırlığına sıkı sıkıya bağlıdır. 20. yüzyılın başında Rusya’da bu hazırlık vardı, Ekim Devrimi görkemli bir zafer kazandı. Avrupa’da, örneğin Almanya’da yoktu, bu nedenledir ki devrim kolayca yenildi. Kapitalizm emperyalist savaşın yıkıntıları içinden bile doğrulup ayağa kalkabileceğini gösterdi.
100. yılını kutlamakta olduğumuz Ekim Devrimi’nin ve onu zafere taşıyan Lenin önderliğindeki Bolşevik Parti’nin tüm bu tarihsel deneyim ve dersleri, bugün de güncelliğini korumaktadır.
Bir kez daha, devrim için devrimci sınıf, devrimin zaferi için ise devrimci sınıf partisi, olmazsa olmazdır. Devrimci teori, devrimci sınıf ve devrimci parti, bu üç koşul birleşti mi şartları da oluşmuş bir devrimin önünde hiçbir güç duramaz.
Tükenen cumhuriyet yıkılmayı bekliyor
Bilindiği gibi içinde bulunduğumuz yıl Türkiye’deki burjuva cumhuriyetin 94. yıldönümüdür. Hemen baştan belirtelim ki, geçmişte özellikle kemalist ve cumhuriyetçi çevrelerce büyük heyecanlarla ve coşkulu törenlerle karşılanan bu cumhuriyetin gelinen yerdeki durumu içler acısıdır. Çünkü uzun bir süredir devletin tüm temel kurumları dinci-gerici AKP ile temsil edilen, sermayenin en gerici ve en bağnaz temsilcileri tarafından ele geçirilmiş ve burjuva cumhuriyetin kazanımları önemli ölçüde tasfiye edilmiştir. Bu aynı gerici ve bağnaz gücün temsilcileri, şimdiden ve son derce küstah bir biçimde, 2023 yılında bu cumhuriyetin tabutuna son çiviyi çakacaklarını ilan etmiş bulunuyorlar. Bu küstah meydan okuyuşa devletin hiçbir kurumundan en küçük bir itiraz olmadı. Bu utanç, en çok da yeri geldiğinde modern bir sınıf olmakla övünen ve esas olarak TUSİAD kodamanlarınca temsil edilen Türk burjuvazisine aittir. En kısa ve en yalın anlatımla, devletin tüm kurumları da Türkiye’nin TUSİAD’ı ve MUSİAD ile işbirlikçi burjuvazisi de Türkiye’yi yıllardır koyu bir karanlığa mahkum eden Ortaçağ gericiliğine teslim olmuşlardır. Ondan geriye kalan ne varsa onları da kendi elleriyle ve adeta tam bir gönüllülükle bu gerici güruhun ayaklarının dibine sermişlerdir. Türkiye’nin bir sömürü cenneti haline getirilmesi karşılığında, dinci-gerici AKP iktidarına biat etmektedirler.
Başından itibaren ve hala “sermayenin demir yumruğu” olarak iş gören ve kendisi de bir sermaye gücü olan bu dinci-gerici iktidara ve onun yarattığı karanlığa karşı, sadece ve sadece ilerici, demokrat ve devrimci güçler direnmektedirler. Sorun şuradadır ki, bu güçlerin büyük çoğunluğu, AKP’ye karşı mücadeleyi emperyalizme ve işbirlikçi burjuvaziye karşı mücadele olarak değil, kendilerini sadece, laiklik başta olmak üzere cumhuriyetin sınırlı kimi kazanımlarını savunmak ve mücadeleyi sadece AKP’ye karşı bir mücadele olarak sınırlamaktadırlar.
Partimizin yakın günlerde gerçekleştirdiği 30. Yıl Konferans’ında konuya ilişkin şu değerlendirme ve uyarısı bu bakımdan özellikle önemlidir.
“Laiklik mücadelesi sınıfsal bir zemine oturtulmaz, sınıf ilişkileri ve çelişkileri, dolayısıyla sömürüye ve mülkiyet düzenine karşı mücadele üzerinden anlamlandırılmazsa eğer, burjuva düzenin sınırları aşılmamış, ilerici orta sınıf çizgisi sınırlarında kalınmış olur.
“Bu, ilerici ara katmanlardan gelen aydınlanma değerlerini, laikliği, cumhuriyetin ilerici kazanımlarını savunmaya yönelik tepkinin görmezlikten gelinmesi ya da küçümsenmesi değildir. Sorun, bunun onların sınıfsal konumlarından gelen sınırlı bir tepki olduğu gerçeğini hiçbir biçimde unutmamak, bu son derece sınırlı ve güdük düzen içi tutumun yedeğine düşmemektir.
“Bugünün Türkiye’sinde Kemalist eğilimli cumhuriyetçi geniş bir kitle var. Bu kitlenin toplumun üstüne adeta bir karabasan gibi çökmüş dinsel gericiliğe karşı ilerici bir tepki geliştirmesi olumlu ve önemlidir. Biz bu tepkiyi, bunun ürünü mücadeleyi, kendisi sınırları içinde önemseriz de. Bizim sorunumuz, doğası gereği düzen içi olan bu basınç karşısında bağımsız sınıf konumunu ve yönelimini koruyabilmektir. Bu nokta, hele de günümüz Türkiye’sinde, hayati önemdedir.
“Türkiye solunun bir kesimi bu cumhuriyetçi duyarlılığın cazibesine kendisini fazlasıyla kaptırmış görünüyor. Aralarında işi Kemalist cumhuriyete sosyalizm çok yakışır demeye vardıranlar bile var. Bu, 100. Yılını kutlama adı altında Ekim Devrimi’nin bütün bir devrimci özünü boşa çıkarmakla aynı anlama gelmektedir. Yeni bir çağı açmış ve 20. yüzyıla damgasını vurmuş, bunu da kendi döneminin en yeni, en diri ve o günün dünyasının en demokratik (ama özü bakımından burjuva!) cumhuriyetini temellerinden yıkarak başarmış, sosyalizme tam da bu sayede yönelebilmiş bir büyük devrimi orta sınıf bakış açısına uyarlamaktır. Partimiz oportünizmin ve pragmatizmin bu türden kaba örnekleri üzerinde ayrıca durmalıdır ve duracaktır da. Burada amacımız, laiklik ve cumhuriyet değerleri söylemlerinin bugünün Türkiye’sindeki cazibesinin barındırdığı tuzaklara işaret etmektir.”
Tam da burada, partimizin IV. Kongresi’nde yaptığı değerlendirmeyi hatırlamak çok yararlı olacaktır:
“AKP’ye karşı mücadeleyi cumhuriyeti savunmak mücadelesi olarak ele almak, tükendiği ve dolayısıyla aşılmayı beklediği bir aşamada onu yeniden diriltmeye çalışmak, gerici bir ütopyadır. Çürüme süreci içinde tükenen burjuva cumhuriyetinin gerçek alternatifi sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetidir. Olduğu kadarıyla burjuva cumhuriyetinin kuruluşu sürecinden gelen kazanımları yaşatmanın ve geleceğe taşımanın da bundan başka bir yolu yoktur.
“Tükenen bir cumhuriyetten sözümona bir ‘demokratik cumhuriyet’ çıkarmak peşinde koşmak da aynı ölçüde hayalci ve dolayısıyla gerici bir ütopya ile oyalanmaktır. Bu beklenti dünya olaylarının genel seyrine, girmiş bulunduğumuz tarihsel dönemin genel eğilimlerine, bunun bulunduğumuz bölgeye yansımalarına da aykırıdır. Kendi geçmişinden gelen ilerici değerlerden bile kopan, toplum yaşamının tüm alanlarını Ortaçağ artığı bir ideoloji ve kültüre göre yeniden şekillendirmeye çalışan, iç politikada polis rejimini kurumlaştıran ve dış politikada militarizmi ve saldırganlığı bir politika haline getiren bugünkü cumhuriyet, demokratikleşmeyi değil fakat yıkılmayı, yerini sosyalist bir cumhuriyete bırakmak üzere köklü bir biçimde aşılmayı beklemektedir.
“Bugünün Türkiye’sinde mevcut gerici dengeleri altüst edebilecek biricik toplumsal güç işçi sınıfıdır. Gericilik atmosferini dağıtmak, kent ve kır yoksullarının hoşnutsuzluğunu düzen karşıtı bir mecraya taşımak, böylece devrimci süreci ilerletmek, devrim davasını büyütmek ancak bu sınıfa dayanmakla olanaklıdır. Kürt sorununu bugünkü kısır döngüden kurtarmak, ulusal özgürlük ve eşitlik mücadelesini devrimi büyütmenin bir olanağına çevirmek de ancak işçi sınıfı hareketinin devrimcileşmesiyle, toplumda etkin bir güç olarak öne çıkmasıyla olanaklıdır. Bu kuşkusuz kolay değildir; ama başka bir yol, başka bir çıkış, başka bir çözüm yoktur. ‘Ulusal cumhuriyet’ ya da ‘demokratik cumhuriyet’ projeleri, toplumsal temelden yoksun, devrimin potansiyellerini düzenin çatlakları içinde eritmekten başka bir sonuç vermeyecek olan gerici ütopyalardır.”
Ekim Devrimi ışığında ulusal sorun
İzin verirseniz, geçmeden, partimizin, Türkiye’nin de bulunduğu bölgedeki gelişmeleri; esas olarak da Güney Kürdistan’da yakın dönemde yapılan bağımsızlık referandumu sonrası gelişmelerden hareketle, Kürt sorunu ve çözümü konusunda IV. Kongresi’nde yaptığı bir uyarıyı ve en son olarak da Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin 100. yılında gerçekleştirdiği 30. Yıl Konferansı’nda yaptığı değerlendirmeleri de sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Bütün kazanımlarına ve çoğalan avantajlarına rağmen bölgenin toplamında Kürt sorununun akıbeti henüz belirsizliğini korumaktadır. Bunun gerisinde bölgenin yeni altüst oluşlara gebe olması gerçeği ile birlikte bölge gericiliğinin halihazırdaki gücü vardır. Belirsizliklerle dolu bu istikrarsızlık ortamında Kürt halkı kendi gücüne dayandığı ve bölge halklarıyla devrimci kader birliği çizgisinden kopmadığı ölçüde süreçten en iyi kazanımlarla çıkmayı başarabilecektir. Emperyalizmin bölgeyi kendi çıkarlarına göre yeniden şekillendirme çabalarından yarar umduğu ve daha da kötüsü buna alet olduğu ölçüde ise bölge halklarıyla birlikte bunun acısını çekmek akıbetiyle yüz yüze kalacaktır.”
Bu öngörülü uyarı gelinen yerde, hele de Güney Kürdistan’daki son gelişmelerin ardından, ayrı bir anlam ve önem kazanmıştır.
Bütün bu gelişmelerin ve gerçeklerin ışığında, TKİP 30. Yıl Konferansı da aşağıdaki hususları önemle vurgulamıştır:
- Partimiz, Kürt partilerinin izlediği işbirlikçi çizgi nedeniyle haklı davası lekelenmiş bulunsa da, mazlum Kürt halkının tümüyle meşru ulusal özgürlük ve eşitlik istemlerini, Kürdistan’ın tüm parçalarında elde ettiği ulusal demokratik kazanımları savunmaya, bunları gasp etmeye ya da sınırlamaya yönelik tüm gerici girişimlere karşı Kürt halkının yanında yer almaya devam edecektir.
- Kürt partilerinin emperyalizmden ve siyonizmden medet uman, böylece Ortadoğu’nun bu en mazlum ulusunun haklı ve meşru davasını kirleten, bu arada bölge halklarının çıkarlarını hiçe sayan işbirlikçi politikalarının iç yüzünü sistemli bir biçimde açığa vuracaktır. Bel bağlanan emperyalist güçlerin yakın tarihteki sayısız ihanetine rağmen inanılmaz bir dar görüşlülükle sürdürülen bu politikanın bölge halklarının yanısıra bizzat Kürt halkının kendisi için barındırdığı felaketli sonuçlara her vesileyle dikkat çekecektir.
- 100. Yılını kutladığımız Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, dünya ölçüsünde yarattığı muazzam sarsıntıyla, mazlum halkların ulusal özgürlük mücadeleleri için de yepyeni bir çığır açmıştı. Sömürge ve yarı-sömürge halklarının özgürlük ve bağımsızlık mücadeleleri Ekim Devrimi’nin açtığı bu çığır içinde kendini bulmuş, emperyalizme, ondan ayrı düşünülemeyen sömürgecilik sistemine ve bu sistemin iç sosyal-siyasal dayanaklarına yönelmiş, bu nesnel yönelimleriyle dünya devrimci sürecinin bir bileşeni olmuşlardı. Öte yandan Sovyetler Birliği ve komünistler önderliğindeki dünya devrimci işçi hareketinin varlığı ve büyük desteği bu mücadelelerin tarihsel başarısını alabildiğine kolaylaştırmıştı.
Ekim Devrimi’nin açtığı büyük devrimci çığırın 20. yüzyılın sonuna doğru geçici olmaya mahkum bir büyük kırılmaya uğraması, ulusal sorunların ve hareketlerin çehresini de baştan aşağı değiştirdi. Devrimci ulusal kurtuluşçuluk yerini gerici ya da en iyi durumda reformist burjuva milliyetçiliğine bıraktı. Ulusal sorunlar birçok durumda emperyalizme karşı mücadelenin dayanakları olmaktan çıktılar, tersine bizzat onun elinde halkları bölüp parçalamanın, şu veya bu ülke ya da bölgeye müdahalenin bahaneleri haline geldiler. Emperyalizm bugün, kendi kirli hesap ve çıkarları doğrultusunda istismar ederek, en haklı ulusal davaları bile kirletiyor, en mazlum halkları bile bir bakıma kendi suç ortakları durumuna düşürüyor.
Bütün bunlar tüm temel konularda olduğu gibi ulusal sorunda da Ekim Devrimi’nin büyük tarihsel mirasının, ortaya koyduğu programın, izlediği pratiklerin ve gerçekleştirdiği çözümlerin paha biçilmez önemini gösteriyor…”
Yeni Ekimler için…
Bugünkü durum bir kader değildir. Kapitalizmin sömürü, baskı ve eşitsizlik düzeninde yaşamak zorunda değiliz. İşçi sınıfımız ve Kürt’ü ve Türk’ü, Ermeni’si ve Arap’ı, Laz’ı ve Çerkez’i ile tüm emekçi Türkiye halkları tam bir kader birliği yaparak, kaderimizi değiştirebilir, bugünkü sömürü ve zulüm düzenine son verebiliriz. İşçi sınıfımızın büyük ozanı Nazım Hikmet’in söylediği gibi, “Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, insanın insana kul olmadığı, herkesin bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşadığı bir düzen, yani sosyalizmi kurabiliriz. Sovyet işçi ve emekçileri 100. yıl önce bunu başardılar. Yeni Ekimlerle bunun bir daha başarılacağından hiç ama hiç kuşku duyulmamalıdır.
Günümüz dünyasında Yeni Ekimler ve sosyalizm için koşullar her zamankinden daha olgundur. Dünya yeni bir devrimler dalgasına gebedir.
Ekim Devrimi ve devrimin ardından yaşanan sosyalizm deneyimi, bizim en büyük dayanağımız ve yol göstericimizdir. Biz işe çok daha ileri bir noktadan başlayacak, bu kez sosyalizmi kesin zafere ulaştıracak koşullara sahip olacağız.
Sovyetler Birliği’nin çöktüğü o karanlık yıllarda siyaset sahnesine adım atan biz işçi sınıfı devrimcileri, en baştan itibaren kendimize Ekim Devrimi’ni örnek aldık, onun deneyimleri ve dersleri ışığında yola koyulduk. Daha ilk adımda “Yeni Ekimler için ileri!” şiarını yükselttik. Ekim Devrimi’ni yaratan, tarihin gördüğü o en devrimci partinin yolundan yürüdük.
Türkiye işçi sınıfı, devrimci sınıf partisinin önderliği altında zamanla olgunlaşacak, devrimcileşecek ve bu topraklarda Yeni Ekimler’i mutlaka yaratacaktır.
Tüm işçi ve emekçileri, Ekim Devrimi’nin 100 yıl önce yükselttiği o büyük çağrıya kulak vermeye, Yeni Ekimler ve sosyalizm yolunda omuz omuza yürümeye çağırıyoruz.
İçinde bulunduğumuz yıl aynı zamanda komünist hareketimizin 30, partimizin kuruluşunun 19. yıldönümüdür. Partimiz daha ilk adımında EKİM adını benimsemiş, “Yeni Ekimler için ileri!” şiarını yükseltmiştir. Geleneksel hareketten kopuşunu ilan ederken çok bilinçli olarak adını “Leninist kanat” olarak açıklamış, devrimden, devrimci parti fikri ve pratiğinden kaçışın kol gezdiği o günün koşullarında inatla Lenin ve Leninizm’den taraf olduğunu belirtmiştir. Kıskançlıkla Ekim Devrimi’ne ve eserlerine tam bir sahiplenme tutumu içinde olmuştur.
Partimiz, yani Türkiye Komünist İşçi Partisi, Yeni Ekimler’in Türkiye’deki temsilcisi ve teminatıdır. Sosyalizmin ve uluslararası proletaryanın iki yüzyıllık devrimci tarihini sahiplenen, ondan eleştirel bir biçimde yararlanan partimiz, proletarya devrimleri çağını başlatan Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin ilke ve ideallerine kararlılıkla sahip çıkmayı, kendine rehber almayı sarsılmaz bir ilke düzeyinde savunmaktadır. Tam otuz yıldır, tüm olanaklarını, güç ve enerjisini Yeni Ekimler uğrunda seferber etmektedir.
Partimiz, Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin yol göstericiliğinden ve kendisinin 30 yıllık birikiminden aldığı güçle ve inançla tüm işçileri, emekçileri ve yoldaşlarımızı “Ekim Devrimi 100. Yılında! Gelecek Mutlak Sosyalizm!” şiarı ile bu seferberliği büyütmeye çağırmaktadır.
Ekim Devrimi’ni kutlamanın heyecanı ve coşkusu ile hepinizi bir kez daha en içten devrimci duygularla selamlıyorum.
Kahrolsun emperyalist-kapitalist barbarlık düzeni!
Yaşasın Büyük Sosyalist Ekim Devrimi!
Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!
İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!
Yaşasın TKİP!
www.tkip.org