20-30 kişilik koğuşlarda 100 kişinin kaldığı Ulucanlar Cezaevi'nin insanlık dışı uygulamaları karşısında direnişe geçen tutsaklara yönelik 26 Eylül 1999 tarihinde gerçekleştirilen ve 10 kişinin yaşamını yitirdiği, onlarca kişinin ise yaralandığı Ulucanlar katliamının üzerinden 16 yıl geçti. 25 Eylül gecesi Ankara Jandarma Alay Komutanlığı'na bağlı özel tim ve Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekipler tarafından gerçekleştirilen operasyonda uzun namlulu silahlar, gaz bombaları, iş makineleri, yangın kancaları gibi her türlü silah ve alet kullanıldı.
10 tutsak katledildi
Katliam sonucunda Ümit Altıntaş, Abuzer Çat, Zafer Kırbıyık, Halil Türker, Habip Gül, İsmet Kavaklıoğlu, Önder Gençarslan, Aziz Dönmez, Ahmet Savran ve Mahir Emsalsiz adlı tutsaklar katledilirken, çok sayı da tutsak yaralandı.
Üzerinde yıllar geçmesine katliamın sanıkları istenilen cezaya çarptırılmazken, katliamın mağduru ve tanıkları ise yaşanan katliamı dün gibi hatırlıyor. Mağdurlardan ve tanıklardan Fatime Akalın ve Başak Otlu katliamın 16'ıncı yılında Ulucanlar katliamına tanıklıklarını DİHA' ya anlattı.
Ateşli silahlar kullandılar
Ulucanlar Cezaevi katliamı sırasında cezaevinde bulunan Fatime Akalın, "Devrimcilerle devlet arasındaki çatışma tarihseldir. Devletin haksızlıklarına karşı olduğumuz için cezaevine girmiştik. 20-30 kişilik koğuşlarda 100 kişi kalıyordu. Buna karşı bir direniş başlattık. Ulucanlar Cezaevi'ne gelmeden önce birçok cezaevinde katliam yaşanmıştı. Katliam gecesi ateşli silahları kullandılar. İsim isim sayarak 'Sizi öldürmeye geldik' anonsları çektiler ve tutsakları öldürdüler" dedi. Akalın, devletin operasyonları meşrulaştırmak için sayım verilmediği ve kaçma girişimi gibi yalanlara başvurduğunun da altını çizdi.
Katliamı meşrulaştırmaya çalıştılar
Buna dair ise şunları söyledi: ""Sayım vermemize rağmen sayım almıyorlardı. Uzun süre bizi görüşlere çıkarmadılar. Kaçacağımız söylemi de doğru değildi. Çünkü katliamdan çok önce yaptıkları arama sırasın da kazdığımız tüneli bulmuşlardı. Bu nedenle bize dava açılmıştı. Bizde üstlendik zaten, bu söylenenler katliamı meşrulaştırmak içindi"
Çivi çaktılar
Akalın, katliam gecesini ise söyle anlatı: "Ailelerimiz o gece cezaevi karşısındaki parkta gelişmeleri bekliyordu. İHD ve ÇHD avukatlarına ise cezaevi idaresi sorunu çözeceklerini söylüyorlarmış. Gece yarısı ilk önce ailelerimizi gözaltına almışlar. Sonra askerler içeriye girdi. Girdiklerinde direkt ateşli silahlarla müdahale ettiler. Erkekler koğuşuna önce Ankara İtfaiyesi'ni kullanarak köpük sıkıyorlar ve gaz atıyorlar. Koğuşta kalınmayacak duruma gelindiğinde tutsaklar dışarı çıkıyor. Dışarıya çıkarken askerler tarafında taranıyorlar. Erkekler koğuşunda çatışmalar belli bir seviyeye geldikten sonra kadınlar bölümüne geldiler. Silah seslerini duyuyorduk. Atılan gazlardan etkilenebilecek hasta arkadaşlarımız vardı. Onları korumaya çalışıyorduk. Bu saldırılara karşı bizde kapılara ranzaları yığmıştık ve ranza demirleriyle kendimizi korumaya çalışıyorduk. Ben ranzanın üstündeyken silahlı bir asker geldi. Silahını üzerimize doğrulttu. Ve arkasından gelen bir komutan kadınlardan ölü istemiyorum dedi. Ondan sonra o asker geri gitti."
Dehşet veren ayrıntılar
Müdahaleden sonra erkeklerin hamama götürüldüğünü de belirten Akalın, "Orada çok ağır işkenceler yapıldı. Derileri soyulmuştu. Hisarlarla biçildiler. Bacaklarına kollarına çiviler çakıldı. Soyer Kahraman'ın ciğerlerine kurşun sıkıyorlar. Öldü diye ring aracına atıyorlar. Ancak daha sonra yaşadığı ortaya çıktı. Bizimde her anımız şiddetti. Bizi görüş odasına götürdüler. Karşı çıkmamıza rağmen askerler tarafından çıplak aramaya maruz kaldık" diye konuştu.
Katliamcılar belli ama mahkeme onlardan taraf tutuyor
Katliamda yer alan askerleri ve gardiyanları teşhis edebileceklerini belirten Akalın, katliam sanıklarının korunduğunu da dile getirerek, "10 insan öldürüldü. Komuta kademesindeki insanları biliyoruz. İşkenceci gardiyanları biliyoruz. Öldüren insanları biliyoruz. Teşhis edebilecek durumdayız. Askerleri teşhis edebiliriz dediğimizde, mahkeme başkanı askerlerin yüzünde maske vardı nasıl teşhis edebilirsin diyor. Yani mahkeme göstermeliktir. Bunu söyleyecek kişi mahkeme başkanı değil. Hakimler sanıklardan yana taraf tavır sergiliyorlar. Net bir şekilde toplumsal olaylarda cezasızlık politikası var. Bütün katliamların rahat bir şekilde yapılmasının nedeni bu yargılandıkları zaman göstermelik oluyor. Ceza alanlarda ödül gibi cezalar alıyorlar. Türkiye'deki demokratik koşullar sağlanmadan bu saldırgan politikaları bitmez" dedi.
İyimserlik vardı
Katliam sırasında cezaevinde olan ve 2001 yılında ölüm orucuna girdiği için Korsikof hastalığından dolayı çoğu şeyi hatırlamadığını belirten Başak Otlu ise saldırıyı bekledikleri ancak bu kadar ciddi boyutlu bir saldırı olabileceğini beklemediklerini ifade etti.
Dışarıda ise "göze alamazlar gibi" bir iyimserlik olduğunun dile getiren Otlu, yaşananlara dair tanıklığını "Çok zalimce bir katliam yaşandı. Koridor oluşturmuşlardı, dayak atarak götürüyorlardı. Askerler sürüklüyordu bizi. İsmimizi söylemediğimiz için bizi dövüyorlardı. Aslında faşizmden bir mantık aramamak gerekiyor. Birçok şeyi yakıp yıkan onlar ancak biz yargılanıyor. Arkadaşlarımızı bizim öldürdüğümüzü iddia ediyorlar. Katledilen arkadaşlarımızın ölümünden de biz yargılanıyoruz. Öldürülenlere yönelik herhangi bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum. Çünkü her şey tepedekine göre, kanaate göre, sisteme göre şekilleniyor" sözleriyle dile getirdi.
Katliam komutanı Ali Öz'ün ismi Hrant Dink cinayetinde de geçiyor
Ulucanlar Cezaevi'ndeki katliamı gerçekleştiren komutanlardan birinin Ali Öz olduğunu belirtip, aynı kişinin isminin Hrant Dink cinayetinde de geçtiğini hatırlatan Otlu "Nereye giderse katliamı kendisiyle birlikte götürüyor. Ayrıca devlet yaptığı katliamları meşru görüyor. Bu devletin kendisine karşı herhangi bir yaptırımı yok, ondan dolayı Suruç katliamı yapıldı hem de çok kolay yapılıyor. Kamuoyunun gücü olursa mahkemelerin gidişatı da değişecektir her şey bize bağlı aslında" dedi.
Müze yapılarak katliamın izleri silindi
Ulucanlar Cezaevinin müzeye çevrilmesinin devletin işine yaradığını belirten ve "Odaların samimi girişimleri var. Ancak sistem bize bir şey yapıyorsa işine yaradığı için yapıyor" diyen Otlu, devletin katliam izlerini silmek için orayı müzeye çevirdiğini söyledi.
DİHA / 26.09.15