(29 Eylül 2019’da Wuppertal’da düzenlenen anma etkinliğinde, Teslim Demir (Sinan) yoldaşın oğlu tarafından yapılan konuşma…)
Sevgili dostlar, yoldaşlar,
Babamın aramızdan ayrılması tam bir seneyi buluyor. Yarattığı boşluk hala kendisini belli ediyor. Her gün yanımızda olmasına rağmen, biz onun ne kadar değerli bir devrimci olduğunu fark etmemiştik. Her zaman sıradan bir insan gibiydi, ama ölümünden sonra Sinan yoldaşın gerçekten kim olduğu anlaşıldı.
Yaşarken geçmişini fazla sormazdım ona. Bugün ise sormak istediğim bir sürü şey var. Bu yüzden ölümünden sonraki ilk haftalarda, babamı rüyamda gördüğümde, ona “Keşke seninle daha fazla konuşabilseydim” demiştim. O da her zamanki gibi komik bir cevap verdi bana ve ben gülerek uyandım. Evet, arkada kalan bir sene, bizim için sadece ağlamakla geçmedi. Yaşanan acı durumlara rağmen, geçmişe takılmadan ileriye doğru yürüdük.
Bu geçen bir yıl içinde, elimizden geldiği kadar Sinan yoldaşın bıraktığı boşluğu doldurmaya çalıştık. Fiziken yanımızda olmasaydı da aklımızdaydı. Yaptığımız etkinliklerde, yürüyüşlerde ve toplantılarda onun konuşmalarını, öğütlerini ve gülüşlerini hatırlardık. Onu hatırlarken de sadece bir şey kaybettiğimizi değil, bir sürü şeyi de kazandığımızı biliyoruz.
Sinan yoldaş da geçmişi değil, geleceği düşünürdü. Son günlerinde bile gazetelerin gönderilip gönderilmediğini bilmek istiyordu. “Yaklaşan yürüyüş çok önemli, mutlaka çağrı yapın” diye, hasta yatağından bize sesleniyordu. Kendi çıkarlarını değil, devrimin çıkarlarını önemserdi. Cenazesi konuşulduğunda, “Niye köyüne götürülmüyor?” denilmişti. Sinan yoldaş bir devrimciydi ve doğduğu yerin, kendi ailesinin sınırlarına hiçbir zaman kapanmamıştı. Sınırsız bir dünya, insanlığın tek bir aile olduğu bir dünya uğruna savaştığı için de bu düşünceyi kendisiyle paylaşan, ölümsüzleşen yoldaşlarının yanında gömülmek istedi.
Yoldaşın hayal ettiği dünya, bugün her zamankinden daha zorunludur, zira emperyalist-kapitalist sistem insanlığı günbegün barbarlık içindeki çöküşe doğru sürüklüyor. Büyük bir savaş ve yayılan faşizm tehlikesi karşısındayız. Irkçı saldırganlık devletler tarafından körükleniyor, ilericiler hapishanelere kapatılıyor ve kadına yönelik şiddet büyüyor. Gezegenimiz, doğamız ve sağlığımız kâr uğruna feda ediliyor. Kim bilir, belki Sinan yoldaşta oluşan kanser hastalığı sadece gördüğü işkencenin değil, büyük tekellerin zehirledikleri toprakların, suyun ve havanın da bir ürünüydü…
Buna rağmen, kapitalizmin ürettiği bu lanet hastalıkların inadına, Sinan ve 27 Temmuz’da yitirdiğimiz Zeliha yoldaşlar da son nefeslerine kadar devrimci mücadeleden ayrılmadılar. Bunun için onlarla gurur duyuyoruz ve özellikle biz gençlere güç verdikleri için teşekkür ediyoruz.
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!