Emperyalizmin ve sömürgeci güçlerin sonu gelmeyen çıkar hesaplarına konu olan bir bölgenin/coğrafyanın insanlarıyız. Onların imzaladıkları her barış antlaşması, mürekkebi kurumadan yeniden kan akacağının habercisi gibidir. Suriye’deki çeteler eliyle yürütülen savaş da bunun bir alanı olmaya devam ediyor.
Savaşın başladığı günden bugüne geçen yıllar boyunca, emperyalistler Suriye’yi yağmalamak için Suriye’deki halkı adeta kıyımdan geçirdiler. Önce muhaliflere dayanarak iç savaşı körüklediler. Sonra yetmeyeceğini görerek IŞİD denen hunhar canavarı sahneye sürdüler. Şimdi aradan geçen zamana da bel bağlanarak tarih çarpıtılıyor. Sanki IŞİD hep oradaymış da ABD ve kuyruğundaki emperyalist güçler tarafından temizlenmiş gibi yansıtılıyor. Türk sermaye devletinin işgalini de salt IŞİD’in yeniden güçlenme riski ekseninde tartışıyorlar. Ancak IŞİD’i temizleyenlerin ezilen halkların kurtuluş mücadelesini verenler olduğunu herkes biliyor. Bu sırf bir algı tartışması değil. Bir kayıp haberi bunun en dolaysız kanıtı. MLKP savaşçısı Kerem Pehlivan Türk sermaye devletinin Rojava’yı işgal saldırısında suikast sonucu katledildi. Ve biliyoruz ki bu sistem yıkılmadıkça, Ortadoğu bu döngünün değişmediği bir bölge olarak kalacak. Ancak biz devrimciler adına hep temiz olan bir mücadele tarihi yazılacak.
Kerem’i tanıyan biri olarak ona olan saygı borcumu ödüyorum. Anısını emperyalistlere ve sömürgecilere karşı mücadelede yaşatacağız. Yollarımız ayrı da olsa amacımızda ortaktık. Ondaki devrim inancı, emek vermek için koşturan heyecanı unutmak mümkün değil. Bir devrimci nasıl olmalı diye sayfalar dolusu yazabiliriz ancak ona vücut bulduranlarla bu değer varlığını geleceğe aktaracaktır. Devrime samimiyetle inanan, can bedeli göze alanlar karşısında ideolojik ayrımlar yoktur. Bundan dolayı Kerem’le tanıştığım günlerde aslında bir yanıyla yoldaşlığımızı paylaştık. Birlikte okuma çalışmaları yapıp Marksizm’e dair saatler süren tartışmalar yürütürdük. Bilgiye açlığı onun kavgayı en önden üstlenme isteğindendi. Devrime inancı güçlendikçe daha çok şey yapmak istiyordu.
Kerem’le tanıştığımızda sosyalist basındaydı. Ancak bir haber yetmiyordu, daha fazlası için daha sağlam bakmak için uğraşıyordu. Bizi önce Metal Fırtına ayırdı. Türkiye işçi sınıfının Bursa bölükleri adım adım kabaran bir hareketi örerken, Kerem’le her anını paylaşıyordum. Türkiye sol hareketinin o zamanki algısıyla gerici işçilerin iki kuruş için kavgasını, o, yeni bir sınıf hareketinin doğuşu olarak okuyor ve mücadelenin yükselişiyle heyecanlanıyordu. Bu heyecan onun yerinden fırlayıp Bursa’ya gelmesine bile neden olmuştu. Onu TOFAŞ önündeki üretimi durduran işçilere götürdüğümdeki heyecanını unutamam. Bu onun için bir iş değildi. Sadece haber için gelmemişti. Devrimin mayalandığı bir havayı soluduğunu biliyordu. Bir kez olsun “Bu işçilerden bir şey olmaz” demedi. Bursa’da kaldığı o kısıtlı zamanda bir kez daha birlikte kavga için üretme mutluluğunu paylaştık. Farklı örgütlerde de olsak devrimci ruhun insana kattığı, başka bir olguyla tarif bile edilemez bir güçtür. Kerem’i ya da Kerem gibileri tanıyanlar bunu çok iyi anlayabilirler.
Ben sınıf mücadelesinin görevleriyle yüzümü görevime döndüğümde o da yüzünü gerillaya dönmüş. Doğal olarak bir veda şansım olmadı. Telefonu ve diğer tüm iletişim kanalları kapanınca ve tanıyanların artık onu görmediğini öğrenince anlamıştım. Zira 7 Haziran seçimleri üzerinden devrimin yolu hakkında çokça tartışıyorduk. O parlamenter sistemin değersizliğini görmüştü. Bu noktada önünde savaş gücüne katılmak olduğunu ikimiz de görüyorduk. Bu kararına şaşırmadım. Zira böylesi yürekli bir devrimcinin sıcak savaşı reddetmesi yapısına uymazdı. O var olduğu örgütün işaret ettiği göreve sıkıca sarılarak, katliam ve baskı düzenine karşı bir savaşın haklılığı için öne çıktı. Partisi MLKP şehit düşmesine ilişkin açıklamasında onun karakteristik özelliğini çok net yansıtıyor:
“Rakka cephesinde konumlanan Enternasyonal Özgürlük Taburunda 2016 ve 2017 yıllarında askeri çalışmalar yürüttü. 2017 başlarında Enternasyonal Özgürlük Taburunun kaldığı noktaya yönelik DAİŞ’in kapsamlı saldırısının püskürtülmesinde ve çetelere ağır kayıplar verdirilmesinde yoldaşlarıyla birlikte omuz omuza savaştı. Canfeda bir direniş ortaya koydu.
Demhat Günebakan yoldaş, Efrin savaşında şehit düşen yoldaşlarının bayraklarını devralmak üzere 2018’de çok istediği Efrin’e gitti.
Sömürgeci faşist Türk devletinin özgürlük topraklarına karşı başlatmış olduğu işgal savaşında ön cephede görev üslenen ve mevzilenen Demhat yoldaş, bu ön cephede Şehit Serkan Taburundan yoldaşlarıyla ve Şehit Alişer Foc’undaki savaşçılarla omuz omuza savaştı. Özgürlük ve onur savaşının, özgürlük ve onur direnişinin ilk şehitlerinden biri olma onuruna kavuştu.”
Efrîn’de şehit düşen yoldaşlarının ardından bayrağını taşımak için gönüllülüğü, Rakka’da gerici çetelerin karşısında direniş iradesi ve çetelere kayıp verdirmesi… Bugün bunun ideolojik doğruluğu yanlışlığı değil, devrimci adanmışlığın değeridir öne çıkan. Bize Kerem’den miras kalan da kendi ideolojimizi devrimci bir kimlikle sahiplenmektir. Onun adını yaşatmamız gerek. Diğer devrimciler gibi o da adını tarihe davası için can veren bir yiğit olarak yazdırdı. O devrimcilere has gülümsemesi, umudu ile hatırlanacak. Onunla birlikte yaptıklarımız devrime olan inancımızı tazeleyecek.
İletişimimizin koptuğu yıllarda Kerem hakkında konuşurken, “Kim bilir Rojava’nın neresindedir?” derdim. Ve elbet bir gün yine kavganın bir görevinde yolumuzun kesişeceğini ümit ederdim. Artık Kerem’le tekrar sarılıp, saatlerce komünizmin güncel görevleri üzerine konuşma şansımız tamamen ortadan kalktı. Ancak onun gibi inanmış devrimcilerle bu kavga bugün hâlâ diri. Ve biz geride kalanlar için artık geride bıraktıkları anılarla bunu sürdüreceğiz.
Kerem’in yaptığı haberlere bakan, onun eylemden hızlanan kalp atışlarını, sınıf kinini görür. Tanık olduğu polis şiddetini görüntülemekle yetinmeyecek bir devrimci gazeteciydi. Soma’dan Bursa’ya işçi sınıfı haberleri için gittiği her yer onda bir etki bıraktı. Ve bu etkinin tepkisi onu daha ileri taşıdı. Şimdi Kerem’in adıyla devrime daha ilerden sarılacağım. Çünkü biz Denizler’den başlayan devrimci kopuşun hiç bitmediği bu karanlık zamanlarında bile yeni devrim kuşaklarının çıktığı çağdayız. Kerem’e bir de bu gözle bakın.
Kerem’in gencecik yaşını küçümseyen, devrimciliği ‘80 öncesinde bırakanlar onun kadar okumuş mudur acaba? Devrimi hayal olarak görenler onu gerçek yapmak için kılını oynatmazken, Kerem bunun için adım attı. Denizler’den Mahirler’e oluşturulan devrimci kimlik, Teslim yoldaş şahsında sürekliliği sağlayanlarla birlikte bugünün gençleri arasında da yeniden doğuyor. Kerem de hızlı koşuculardan oldu. O Gezi kuşağının genç devrimcilerindendi. Ömrünün en dinamik yıllarını tereddütsüz kavgaya adadı. Genç bir devrimcinin birçok eksiği olabilir ancak o tercihi ve ölümüyle devrimci adanmışlığın saygınlığını hakketti. Tüm devrimcilere düşen de onun bu yanını kavgamızın harcı yapıp, daha fazlası için kavgayı yükseltmektir. Biz biliyoruz ki Ortadoğu topraklarının fedakâr kuşaklarından yeni özgür ve eşit dünyanın geleceği doğacak.