Koronavirüs salgını sonbaharın gelmesiyle birlikte başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada etkisini artırmaya başladı. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı'nın turkuaz tabloda yaptığı değişiklikle 29 Temmuz’dan bu yana “vaka sayısı” net olarak bilinmezken, ağır hasta sayısı ve ölüm oranlarındaki yükseliş salgındaki artışın göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 11 Kasım itibariyle ağır hasta sayısının 3 bini geçtiği Türkiye’de salgını kontrol altına almak amacıyla paket servis hariç restoran, lokanta, düğün salonu, kuaför, tiyatro, sinema, konser salonu ve benzeri iş yerlerinde hizmetlerin saat 22.00'de sonlandırılmasına karar verildi.
Hemen akabinde Türkiye’nin en büyük iki şehri İstanbul ve Ankara’da 5 ay sonra 65 yaş ve üstü yurttaşlara yeniden sokağa çıkma kısıtlaması getirilirdi. Uzmanlar salgını bu şekilde önlemenin yeterli olmayacağı, tüm yurtta korona virüsünün kuluçka süresi olan 14 gün sokağa çıkma yasağı uygulanması gerektiği görüşünde.
'Ağır hasta ve ölüm sayısı 3 ayda 6 kat arttı'
Gazete Duvar'da yer alan Müzeyyen Yüce'nin haberine göre Türk Tabipleri Birliği (TTB) Covid–19 İzleme Grubu üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, Sağlık Bakanlığı’nın turkuaz tabloda 29 Temmuz’da ’ağır hasta’ sayısına ilişkin yaptığı değişiklikten bugüne geçen 3 ayda ağır hasta ve ölüm sayılarında 6 kat artış gözlendiğine dikkat çekti. Dolayısıyla şu anda, salgının ilk dönemleri olan nisan ayındaki tepe noktasından daha yüksek piklere ulaşıldığını belirten Pala şunları söyledi:
“Sağlık Bakanı Fahrettin Koca eylül ayında bir gazeteye verdiği demeçte yapılan testlerin yüzde 10’unun pozitif olduğunu açıkladı. Kasım ayının ikinci haftası içerisinde eylül ayıyla kıyaslanmayacak kadar çok hasta sayısı ile karşı karşıyayız. O zaman bizim öngörülerimiz bu oranın yüzde 10’un çok üstünde olduğuydu. Yüzde 20 olarak varsayacak olursak önceki gün 146 bin test yapıldığına göre bizim 30 bin civarında günlük hastamız olma ihtimali var. Bu rakam salgının ilk zamanları ile kıyaslandığında çok yüksek. Gözlemlerimiz sadece İstanbul’da değil, Ankara, İzmir, Bursa ve diğer kentlerde salgındaki olgu sayısının giderek artığı biçimindedir. Zaten bunu destekleyecek ağır hasta ve ölüm sayısındaki artış verilerimiz va.r”
'Dünyada yüzde 1 olan krtik hasta Türkiye'de neden 5-6 kat fazla?'
Sağlık Bakanlığı’nın salgın sürecine ilişkin verileri şeffaf bir şekilde paylaşmadığını, “ağır hasta” tanımlamasının da belirsiz olduğuna dikkat çeken Kayıhan Pala, şöyle konuştu:
“Bizim ağır hasta olarak nitelendiğimiz kişiler dünyada kritik hasta olarak geçiyor. Bütün hastalar içerisinde kritik hastaların oranı ise dün itibari ile yüzde 1 civarında. Ama Türkiye’de aktif hasta sayısına bakacak olursanız -bugün 45 bin civarında- 3 bin ağır hasta sayımız var. Dolayısıyla rakamlarımız yüzde 5- 6’lar civarında. Dünyada yüzde 1 olan kritik hasta oranı Türkiye’de neden 5–6 kat daha yüksek? Bunun yanıtını da Sağlık Bakanlığı verebilmiş değil. Benim tahminim Türkiye’de ağır hastaların toplam hasta içerisindeki oranı batı ülkelerine göre çok yüksek değil ama bakanlık tüm doğrulanmış olguları açıklamadığı için biz bu rakamı yüksek hesaplıyor olabiliriz. Elimizde halen il ve ilçe dağılımları yok. Hastalığın başından bu yana geçen 8 aylık sürede virüsün değişim süreci yok. Risk gruplarının bundan nasıl etkilendiğine ilişkin veriler ise çok sınırlı.”
'65 yaş ve üzerine kısıtlama doğru bir tutum değil'
“Bu koşullarda bütün sorun 65 yaş ve üzerindeki yurttaşlarda gizliymiş gibi onları yeniden sokağa çıkmaktan alıkoymak doğru bir tutum değil” diyen Pala şöyle devam etti:
“Salgının başında 65 ve üstü yurttaşlar tecrit edildi. 65 yaş ve üzeri kişilere yasak geldiği haziran ayında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Türkiye’de salgın nedeniyle hayatını kaybedenlerin içerisinde 65 yaş ve üzeri yurttaşların oranını yüzde 93 olarak açıkladı. Sağlık Bakanlığı’nın 25 Ekim’de yayımladığı ölümlerin yaş dağılımına baktığımızda 65 yaş ve üzeri yurttaşlardan hayatını kaybedenlerin oranı yüzde 73. Şimdi bu rakam doğrudan tecritle ilgili olmayabilir. Çünkü bu yasağın etkilerinin ne olduğuna ilişkin Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı bilimsel bir rapor yok. Dolayısıyla yaşa göre standardize edilmiş ölüm hızları açısından teknik bir değerlendirme yapılmaksızın önlem olarak yalnızca risk grubunda oldukları için 65 yaş ve üzerindeki yurttaşları tekrar tecrit etmek bana göre doğru değil. Bir kere burada bir belirsizlik olduğunun altını çizelim. 65 yaş ve üzeri yurttaşları korona virüsünden koruyalım derken onların beden ve ruh sağlıklarını tehlikeye atıyoruz. Bilimsel verilerin açıklandığı koşullarda salgının filyasyon aşamasında bu kişinin virüsü nereden aldığının da netleştiği veriler ile süreci değerlendirmek lazım.”
'14 gün sokağa çıkma yasağı uygulanmalı'
Prof. Pala, “Türkiye’deki tabloya bakıldığında ne yapmak lazım?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi:
“Ne yapmak sorusuna yanıt vermeden öncelikle bakanlığın şeffaf bir şekilde il ve ilçelere göre zaman içerisindeki dağılımını net bir şekilde açıklaması gerek. Sağlık Bakanlığı mutlaka bu verileri açıklamakla yetinmeyip meslek örgütlerini de sürece dâhil etmeli. Bununla birlikte bir hastadan diğerine virüsün geçmesini önlemek için bir tam kapanma gerekli görünüyor. Çok zorunlu olan işletmeler dışında (Fırın, gıda satış merkezi) bütün kamu ve özel işlerinin tamamının bu virüsün en uzun kuluçka süresi olan 14 gün boyunca, hatta mümkünse bunun iki katı olan 28 gün boyunca herkesin eve kapanması gerekiyor. 28 gün olamıyorsa da 14 gün kesin uygulanmalı. Ancak bunu yaparken tam kapanmanın koşullarını da oluşturmak gerekir. Sosyal devlet olarak işsizler, dar gelirliler, gündelik çalışanların bu süreçten olumsuz etkilenmemeleri için ayrıca kaynak aktarımı yapılmalı. Yeniden açılmayı da bilimsel veriler ışığında küçük esnafın bulunduğu yerlerden başlayarak planlamak gerekir.”
Prof. Dr. Mustafa Necmettin Ünal: Mart-Nisan ayında görülmeyen PİK'ler var
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmettin Ünal’a göre de doğru bir değerlendirme yapmak için Sağlık Bakanlığı’nın verileri şeffaf bir şekilde açıklaması gerekiyor.
Türkiye’de salgının artış göstermesinde gerçek verileri bilmeyen vatandaşın rehavetinin de etkili olduğuna dikkat çeken Ünal, “Normal yaşama tam olarak geri döndük. Hayatımız bir anda çok gevşedi ve sonuç ortada. Dışarıda maske kullansak bile eve geldiğimizde arkadaş ortamında, aile arasında yakın temas da bu salgını artırıyor. Mart-nisan ayında görülmeyen pikler var. Toplu aktivitelerin tamamı da devam ediyor. Demek ki bu önlemlerle bu salgının yayılmasına engel olunamıyor” dedi.
Sahadan aldıkları bilgilere göre palyatif tedbirlerle bu salgının önlenemeyeceğine dikkat çeken Ünal, "Bu yüzden bir kapanmanın, sokağa çıkma yasağının olması yerinde olur” ifadelerine yer verdi.