Sermaye iktidarının dokusu katliamlardan oluşur. Hatta daha da öncesine gidersek tarihten aldığı miras da buna ışık tutar. Osmanlı devletinden bu yana değişmeyen bir gelenek: Katliam, soykırım... Pir Sultan Abdal, Nesimi, Şeyh Bedrettin, Mustafa Suphiler, Koçgiri, Dersim, Denizler, Mahirler, İbolar... ‘77 1 Mayısı, Çorum, Malatya, Sivas, Gazi, cezaevleri... Ve Haziran Direnişi'nde katledilenler... Saymakla bitirilemeyecek kadar çok katliam...
Sivas...
2 Temmuz 1993 günü katliamcı sürüler Madımak Oteli’ni sardı; 33 aydın, sanatçı ve genç insanı otelde ateşe verdiler. Sermaye devletinin her ne kadar olaya seyirci kaldığı söylense de aslında yaptığı şey, seyirciliğin de ötesinde, senaristliktir.
Sermaye devletinin bu katliamları bizzat planladığı, devletin başındaki maşaların söylemlerinden de anlaşılmaktadır. Şeriatçı cellatların kuşattığı Madımak Oteli’nden aydın ve sanatçıların yardım çığlıkları yükselirken, devletin farklı kademelerdeki sözcüler, katliama davetiye çıkaran vaazlar neşretmekle meşgullerdi. “Halk ve güvenlik güçleri karşı karşıya getirilmedi”, “Halktan kimseye bir şey olmadı, meseleyi büyütmeyin”, “Devlete güvenin”, “Gazanız mübarek olsun”, “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz”, “Tahrikçi Aziz Nesin”… Bu ve benzer açıklamalar o dönem belediye başkanı, milletvekili, emniyet müdürü gibi yetkili katillerin ağzından çıkmıştı. Yani devlet vahşi katliamı planlamış, cellatlık işini ise şeriatçı güruhlara havale etmişti.
Ayrıca sermaye iktidarı, hukuki yönden devleti ve şeriatçı tetikçileri aklamaya çalışmış, hatta karşı saldırıya geçmişti. Katliamdan sonra görülen davada kimi kişilere göstermelik cezalar verilmiş olsa da asıl sorumlular ve devlet yetkilileri yargılanmadı bile. Aradan geçen uzun yıllardan sonra Sivas Katliamı davası, şeriatçı cellatları savunan AKP marifetiyle düşürüldü. Bu arada şeriatçı cellatları savunan avukatlar, AKP milletkili olarak meclise doluştular.
Oysa bu dava “insanlık suçu” kapsamına giriyordu. Yani 33 aydın, sanatçı ve genç, düşüncelerinden dolayı toplu bir şekilde katledilmişti. “İnsanlık suçu” kapsamına giren suçlar hiçbir biçimde affedilemez ve zaman aşımına da uğramaz. Bu, evrensel yasalarda da böyle yazılmaktadır.
Oysa dönemin Ankara DGM’si, “halkı kışkırtıyor” diye Aziz Nesin hakkında suç duyurusunda bulunarak devletin ne kadar yüzsüz ve parvasız olduğunu kanıtladı. Yani devlet hem katletti hem mağdurları suçlu ilan etmeye çalıştı. Benzeri bir davranışı Ulucanlar katliamı ve 19 Aralık hapishane katlimlarının ardından da sergiledi. Katliamdan sağ olarak çıkan devrimcilere, şehit düşen devrimcilerin katili muamelesi yaparak davalar açıldı. Her durumda amaç, devlet adına tetikçilik yapan katilleri korumak.
Sivas kıyımının bir devlet organizasyonu olduğu, Gündem gazetesine röportaj veren (yani itiraflarda bulunan) Özel Harp Dairesi üyesi H. Ç.’nin anlattıklarında da somut olarak görünüyor: “Sivas'ta bir otel yangınına sebep olduk, Madımak'ta. Biz o zaman Erzincan'da idik. Poligon birliğinde ordu komutanlığının hemen arka tarafında. O zaman Teoman Koman vardı ve ordu komutanı bizzat poligon birliğine gelip bir birimin Sivas'a gitmesi gerektiğini söyledi… İki gün öncesinde ordaydık. Madımak Oteli olaylarının çıktığı dönemde. Bizi ordan iki otobüs aldı. İki grup halinde dağılım yapıldı. İlk etapta biz birinci tim şehir merkezinin dışında bırakıldık. 13 kişiydik, herkes ikişerli gruplara ayrıldı. Bir kişi geride bırakıldı. Ve dağılım yapıldı, 6 grup halinde dağılımımız yapıldı. Halkın arasında bayağı bir dolaşıldı. Sivas Otogarı'nda kontroller yapıldı. Kervan denen bir bölge var otogarın üst tarafında, özellikle İslamcıların bulunduğu bölge. Amaç insanları oraya adapte edebilmekti, Madımak Oteli'nin çevresine. O dönem Aziz Nesin askeriye hakkında çok yazılar yazmıştı ve bulunan insanlar da askeriye hakkında çok bilgi sahibi olan insanlardı ve ellerinde bulunan bazı belgeler olduğu söylendi. Bize belgelerin imha olması gerektiği söylendi. Üç yazar özel hedefti, başlarında da Aziz Nesin vardı. Duyum JİTEM'den geldi.
İslamcıların içine girmek çok basit. İki Kulhuallah bir Bismillah çekersiniz İslamcıların içindesiniz. İslamcıları alevlendirmek çok kolay oldu. Aziz Nesin'in kitapları, sosyal hayatı İslamcıları baştan sona rahatsız eden olaylar.
Sivas çok hassas bir bölge. Alevilik üzerine ya da Aleviler üzerine farklı evraklar sunduğunuz zaman önlerine çok farklı şeyler çıkıyor.
İki gün içerisinde örgütleme yapılamaz, iki gün içerisinde daha farklı insanlar faaliyete sokulur.
Bizim bölgede yaptığımız en büyük olay insanların Madımak Oteli önünde toplandığı zaman taşı atmamız ve geri çekilmemizdir.
Yanlış hatırlamıyorsam altılı gruba ayrıldığımız timde beşinci gruptaki bir arkadaş ilk başta bir mermi sıktı. Ve arkasından molotf kokteylleri, daha sonra Madımak Oteli'nin içerisine girmeye çalışan insanlar oldu (…) Bizim Türk insanının belli bir zaafı var. Allah peygamber dediğiniz zaman Türk insanı ayağa kalkar ve ordu bunu çok güzel kullandı (…) Benim ordaki görevim askeri istihbarat teşkilatının işine yarayacak görüntüleri almak, kişileri tespit etmek ve iletişimi sağlamaktı.
Olay olduğu gün ateş eden insanlardan birisiydim. Bir çatışma esnasında ele geçen 9 mm'lik bir silah. O silahla ateş edildi, hatta Madımak Oteli'nin camlarından bazı kurşunlar çıkarıldı, balistik incelemede gene kayboldu. Çünkü hayalet bir silahı tespit etmeniz kolay değil. Silah tekrar ordu içerisinde kullanıma geçti. Ve en son hatırladığım bu silah gene birkaç olayda kullanıldı.
Biz yapmamız gerekeni yaptık. Halkı ateşledik, halk olaya girdi ve timler bir anda geriye çekilmeye başladı. Ve geldiğimiz yoldan aynı şekilde geri dönüşümüz yapıldı.
Bizim görevimiz sadece kargaşayı çıkartmaktı ama dediğim gibi kargaşa bizim beklediğimizin üzerine çıktı. Yani böyle bir kargaşayı biz bile beklemedik. (Gündem / 02.07.13)
Bu suç itirafı, katliamın devlet tarafından planlandığını, şeriatçı güruhların ise tetikçi olarak kullanıldığını gözler önüne seriyor.
Çorum…
Devletin katil niteliği sadece bununla sınırlı değil. 28 Mayıs 1980’de Çorum’da da kanlı devlet yüzünü gösterdi. Bu sefer emperyalist güçlerden de destek alarak…
Çorum Katliamı’nda devlet, gelişen toplumsal muhalefeti bastırabilmek için emperyalistlerle işbirliği yaparak katliamı gerçekleştirir. Sivas Katliamı’ndan farklı olarak Çorum’da bir direniş yaşanmıştır. Alevilerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde halk, devrimcilerin yardımıyla barikatlar kurarak günlerce direnmiştir.
Katliamı önceleyen günlerde ABD’nin Türkiye Büyük Elçiliği’nde görevli Robert Alexandir Peck (CIA görevlisi olarak tanınır) Çorum’a gider. MHP ve CHP temsilcileri ile görüşmeler yapar ve yapılacak müdahalenin boyutlarını, oluşabilecek direnişin muhtevasını önceden kestirmeye çalışır.
Çorum’da Alevi emekçiler göç ettirilmeye zorlanmıştır. Burada yapılan katliama karşı halkla devrimciler beraber direniş gösterir. Ve bu direniş katliam sonrası oluşacak kayıpları aza indirir. Katliam başlamadan önce aynı Sivas’ta olduğu gibi sağ görüşlü kişilerin oturduğu bölgelerde, cami çıkşlarında bildiriler dağıtılır. İslamcı Gençlik imzası ile dağıtılan bildiride şunlar yazmaktadır: “Namazını kıl, orucunu tut yeter; karışan mı var diyen gafil musluman sen de düşün… Düşün ki, haddini bilmeyenlere bildirelim hadlerini. Şu haris-i Şerifi asla unutma, haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır. Ne mutlu canı ile, kanı ile, malı ile CİHAD edenlere.”
Benzeri bildiriler, MHP tarafından, Ülkücü Gençlik imzası ile dağıtılmaktadır. MHP’nin tarihte devrimcilere, Alevilere ve tüm ilerici kesimlere yönelik oynadığı rol bu katliamla çok açık bir biçimde görülmüştür. Bu gün ise MHP, Alevi emekçilere “sosyal demokrat” maskeli CHP tarafından “dost” diye yutturulmaya çalışılmaktadır. Oysa MHP, devletin toplumsal muhalefete karşı kullandığı maşalardan biridir; hiçbir zaman ezilenlere dost olmadı, olmaz da…
Çorum Katliamı 57 ölü, 200’ün üstünde yaralı, 300’e yakın ev ve işyerinin tahrip edilerek yakılması, binlerce ailenin göçüne yolaçmıştır.
Katliama devam…
Sermaye iktidarı, pervasız bir şekilde işine devam ediyor. Zira katliamcı zihniyet halen iktidarda…
2013 Haziranı’nda patlak veren Haziran Direnişi, devletin kabusu olmuştur. Şu an iktidarda bulunan ve insan kıyımına dayanan kirli tarihi sahiplenen dinci-gerici AKP, katliamcı zihniyetin yeni temsilcisi olarak sahnede. Haziran Direnişi sürecinde sokakları kana bulayan, birçok genci sokak ortasında kurşunlayan AKP iktidarı, katledilen gençlerin cenazesine katılanlara saldırmış, cemevine kurşun sıkmış ve yeni katlimlara imza atmıştır.
Son olarak Adana’da yaşanan olayda görüldüğü üzere, sokakta çocukları katledecek kadar pervasızlaşan hırsız, dinci-gerici AKP iktidarı, Haziran Direnişi’nin yarattığı korkudan kurtulabilmiş değil. AKP şefinin, halen her ağzını açtığında direnişe kin kusması bundandır.
Sermayenin ve emperyalizmin uşağı olan bu iktidarın korkması boşuna değil. Zira işçiler, emekçiler, gençler, kadınlar ve diğer ezilenler bundan sonra sokakları terketmeycek ve tüm bu saldırıların hesabını soracaktır. İlkel zihniyetli zorba iktidar kabusundan uyanamayacak. Yüzlerini her döndükleri yerde Hasret Gültekinler’i, her baktıkları yerde Berkinler’i göreceklerdir. Gözlerini açsalar dahi kabus görmeye devam edeceklerdir.
Artık yeni dönemde rejimin efendilerinin uykularını kaçıran, örgütlü bir şekilde grev yapan, direnen, alanları dolduran işçi sınıfı olacaktır.