Lisedeydim… Afişleri, bildirileri, broşürleri ya da bültenleri ne varsa basılan matbaadan alır, bölgelere götürürdük. 14 yaşımda tanıştım Sabri Usta’yla. Benimle yaşıt çocuğu da matbaada çalışıyordu. Basım zamanını bir türlü tutturamadığımızdan olsa matbaanın açılışında orada olurduk. Sabri Usta’yla dükkanı açar o gün yetişmezse basılacaklar dükkanı onunla kapatırdık. Öyle boş boş durmaz, ne varsa yapabileceğimiz onu yapardık. Sonuç olarak basılan her materyal çok acildi ve yetişmesi gerekiyordu.
İstanbul Liseli Gençlik Platformu’nun yayınını çıkarıyorduk. Daha sonra platformun bülteninden merkezi bir yayına dönüşecek Liselilerin Sesi’nin bülten haliydi. Daha sonra Liselilerin Sesi’ni de Sabri Usta bastı. Aydınger kağıtlarını tasarımcıdan alıp baskıya getirmek bizim işimizdi ve çok ciddiye alırdık. Tasarımı, fiyat alma işi, basımı, taşınması vb. her aşamasında liseliler olarak görev alıyorduk. Matbaa boyutu tamamen bizim işimizdi. Emeğin örgütlenmesinin bu boyutlarının her adımında olmak aslında çok önemlidir. Kapitalist dünyanın “uzmanlaşmış”, “yetkinleşmiş” iş bölümünde “amatör” bir şey olarak görülebilir. Ama o “amatörlük” dünya görüşünün bir parçasıdır. Tüm bu süreçler boyunca ve daha sonra Sabri Usta’yla uzun yıllar mesai yaptık.
Yayınlar üzerinden gideceksek eğer Ekim Gençliği, Kızıl Bayrak, yeni çıkan kitaplar, her yerele giden bültenler, afişler, bildiriler…
Hepsinde emeğin var be Sabri Usta, hepsinde içtiğimiz bir kahve var.
Herhangi bir matbaacı olarak düşünmeyin Sabri Usta’yı. Materyal sayılarından, gelen giden insanlardan, gidecek yerlerden faaliyet değerlendirmesi yapardı. Yayınların rengine, biçimine dair mutlaka kızardı. Erzincanlı olmanın da verdiği bir özellik olsa gerek eğer sinirli zamanına denk geldiyseniz burnunuzdan getirir ama yine de kimseye kıyamazdı.
Topkapı’da dernek çalışmamız vardı, derneğin bir pikniğine katılmıştı. Sonra gülerek anlatıyordu bize; “aman ha siz başarılı olursanız benim matbaamı elimden alıp kamulaştıracaksınız. Ben sizinle yürümem”. Biz de ona “Tamam Sabri Usta sen yeter ki baskı yap bize” demiştik.
En son hastanede ziyaret ettim Sabri Usta’yı. Dağ gibi de değildi usta ama hastalık fena halde ilerlemişti. Yıllar boyunca matbaada kimyasallar içerisinde çalıştı, hasta olmazsa mucize olacaktı. Meslek hastalığı sayılabilecek bir illetle kaybettik Sabri Usta’yı. Üzüntüm/ üzüntümüz derin…
Çocukluğumun bir bölümü de onunla gitti. Mücadelenin isimsiz kahramanları vardır. Sabri Usta’yla kurulan ilişki her ne kadar ticari bir ilişki olsa da bununla sınırlı değildi. Seni de emeğini de unutmayacağız Sabri Usta… Senin gibi emekçilerin çözümsüz hastalıklarla ölmeyeceği bir dünya için savaşmaya devam edeceğiz. Hoşça kal Sabri Usta…
Bir sınıf devrimcisi