Bilindiği gibi Türkiye Varlık Fonu (TVF) 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile birlikte gündeme geldi. OHAL koşullarının sağladığı imkânları sonuna kadar değerlendiren Erdoğan ve AKP’si, çıkardığı KHK’larla önünde hiçbir engel olmadan siyasal ve ekonomik alanlarda adımlar atıyor. Varlık Fonu da bu hızlı adımlardan biri olarak yasalaştı. Bir çırpıda kamu kaynakları bir anonim şirket biçimindeki Türkiye Varlık Fonu’na devredildi. Ziraat Bankası, Halk Bankası, BOTAŞ, TPAO, PTT, THY, Borsa İstanbul, Türksat, Türk Telekom, Eti Maden, Çaykur, Milli Piyango, Türkiye Jokey Kulübü, İzmir Limanı ve yaklaşık 2 milyon metrekare büyüklükteki kamu arsaları Türkiye Varlık Fonuna devredildi. Varlık Fonu, ilk adımda Özelleştirme Fonu’ndan aktarılan 50 milyon TL ile kuruldu.
Bilindiği gibi yıllardır ülkenin maddi zenginlikleri sermayedarlara peşkeş çekilmekte, özelleştirme adı altında pek çok kamu varlığı yağmaya, talana açılmaktaydı. Ya da kamu arazileri 49 yıllığına özel işletmelere peşkeş çekiliyordu. Olağan dönemlerde kamu varlıklarının yağması ve sermaye sınıfı adına pervasızca kullanılması yeni olmamakla birlikte, şimdi bu, Varlık Fonu ile birlikte olağanüstü boyutlarda yaşanacaktır. Erdoğan ve AKP iktidarına sınırsız bir yetkiyle yağma ve talan imkânı veren, kimseye hesap vermeden kamusal zenginlikleri istediği gibi kullanabileceği yeni bir alan yaratılmıştır.
Türkiye ekonomisi sürekli cari açık ve bütçe açığı veren bir ekonomidir ve ancak dış kaynaklarla, borçlanmalarla idare edebilmektedir. Gelinen yerde “yatırım yapılabilir” ülke olmaktan hızlıca uzaklaşmaktadır. Kamu açıklarının oranı ile milli gelir oranı arasındaki dengeler giderek bozulmakta, dış kaynak bulmak giderek zorlaşmaktadır. Varlık Fonu ile amaçlanan da bir anlamda daha rahat borçlanabilmektir. Bunun için bünyesine aktarılan kamu varlıkları teminat gösterilebilecektir.
TVF’nin yasada amacı “Sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, yurtiçinde kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek” olarak ifade ediliyor.
Maliye Bakanı Naci Ağbal ise; “varlıklar ekonomiye kazandırılacak, sinerji oluşacak, ciddi kaynak üretilecek, sahip olduğu potansiyel açığa çıkarılacak, büyük altyapı projeleri harekete geçirilecek” diyerek pembe tablolar çiziyor. Ancak başka bir açıklamasında esas öncelikli yakın dönem hedefini şöyle açıklıyor: “Varlık Fonu, envanterindeki varlıkları karşılık göstererek borçlanma yapabilir, proje finansmanı yapabilir büyük projelere finansman bulabilir.” Bu da şu demek; “Otoyollar, Kanal İstanbul, üçüncü köprü ve havalimanı, nükleer santral gibi büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu arttırılmadan finansman sağlanması.”
AKP’nin büyüyen borç yükü karşısında yaşadığı sorunları aşmak adına çözüm olarak sunulan Varlık Fonu’nun temel kaynak yaratma yolu borçlanmak olacak. Bunun dışında fon, yurt içinde ve dışında her türlü ticari işlemi, para, sermaye ve türev piyasalarında her türlü finansal işlemi yapabilir, şirketler kurabilir, kapatabilir, bunları alıp satabilir. Hisse senedi, varlığa dayalı menkul kıymet, bono, tahvil, katılım finansmanı araçları ihracı ve yatırımı, alım satımı yapabilir. Her türlü gayrimenkul işlemi yapabilir. Bir anonim şirket olarak tanımlandığı için, kendine devredilen şirketlerin üzerinde söz sahibi konumdadır. Bunlar dışında fonun gelirlerine mevcut fonlardan para aktarılabileceğinden İşsizlik Sigortası Fonu ve yaşama geçtiğindeyse kıdem tazminatı fonunun birikimleri de Varlık Fonu’na açılabilecek.
Fonla çok yönlü çıkar gözetildiği ortadadır. Şöyle ki Türkiye Varlık Fonu’na devredilen kamu arsalarında iki büyük oteli olan ve AKP’ye yakınlığıyla bilinen Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir, “Eğer devlet buraları bize satmayı düşünürse, biz de almaya hazırız” demektedir. Bir başka örnekse muhtemel bir “sipariş” üzerine fona devri daha sonra gerçekleşen İzmir Limanı örneğidir. Zira özelleştirilmesi 10 yıldır çeşitli yasal mevzuata takılan liman, fona devredildiği için bundan böyle rahatça satılabilir hale gelmektedir.
Fonun çok amaçlı kullanımının bir diğer boyutu da meclis tartışmalarına da yansıdığı üzere “İslami finansman varlıklarının kullanımının yaygınlaştırılması” olarak ifade edilmektedir. Öte yandan pek çok yandaş şirketin “proje bazında desteklenmesi” ve “arz güvenliğini sağlamak” da amaçlar arasında yer almaktadır.
Evet görüldüğü gibi Varlık Fonu'yla “her şey” yapılabilmektedir, ancak denetlenememektedir! TVF Başbakan’a bağlı bir kuruluş olarak tariflenmekte ancak kamu kuruluşu statüsü verilmediği için kamu kurum ve kuruluşlarının tabi olduğu başta Sayıştay Kanunu olmak üzere, Kamu İhale Kanunu, Devlet İhale Kanunu, özelleştirmeye ilişkin yasalar, KİT yasaları, Fonlar ve KİT’lerin TBMM tarafından denetlenmesine ilişkin yasalar, Devlet Memurları Kanunu gibi kamu kuruluşlarının tabi olduğu yasalardan muaftır. Özel şirket statüsünde de olmadığı için, özel şirketlerin tabi olduğu temel ticaret yasaları Sermaye Piyasası Kanunu ve Rekabet Kanunu onun için geçerli değildir. Ayrıca gelir ve kurumlar vergisi, emlak vergisi, damga vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi, kaynak kullanımını destekleme fonu kesintisi ödemeyecek ve bazı işlemlerinde KDV’den de muaf, kendine has imtiyazlara sahip bir fon olarak iş görecektir.
Ancak yine de yukarıda bahsi geçen işlemleri uluslararası piyasada yapabilmek için bir denetlenme prosedürüne ihtiyaç olduğundan şöyle bir formül geliştirilmiştir: TVF mevcut yasalara göre denetlenmeyecek, bağımsız denetime tabi olacaktır. Bunu da Başbakan’ın görevlendirdiği 3 merkezi denetim elemanı yapacaktır. Başbakanlığın gönderdiği rapor üzerinden de Plan ve Bütçe Komisyonu da bir denetim yapacaktır. Ancak bu denetimin bir yaptırım gücü yoktur.
AKP gericiliğinde kenetlenmiş sermaye sınıfının büyüyen bütçesine rağmen küçülen ülke ekonomisi ve bunun yükünü çeken ve giderek yoksullaşan milyonlarca işçi ve emekçi gerçeği ortadayken, bu yetmiyor olacak ki bu fonla birlikte sermaye sınıfı ve Erdoğan AKP’si daha fazlasını istemektedir. Bunun karşılığı işçi ve emekçiler cephesinde daha çok işsizlik, sömürü ve yoksulluk olacakken, algı yönetmekle görevli kalemşorlar bu fonun “milli” olduğundan, “milletin varlıklarının millete döneceğinden” bahsetmektedirler. Oysa Varlık Fonu ile milletin varlığı sermayeye çoktan armağan edilmiştir!