Henüz bir patlamaya yol açmasa da, İstanbul Aymakop’ta saya işçileri, işsiz kalmalarından kaynaklı öfkelerini Suriyeli işçilere yöneltiyor. Yaklaşık bir yıl önce de İzmir Işıkkent’te ayakkabı işçileri Suriyeli işçileri istemediklerini belirten bir eylem yapmışlardı.
Neredeyse her meslekten işçilerin Suriyelilere öfkesi var. Kuşkusuz bu öfkenin bir ayağı Suriyeli mültecilere karşı yükseltilen ırkçı-şoven gericilik. Bu gericilik özellikle AKP’nin yandaş medyasıyla pompalanıyor topluma. AKP’nin yandaşı olmayan sermaye medyası da AKP’yi eleştirmek için sürekli Suriyeli mültecileri konu eden ırkçı-şoven propaganda yapıyor. Böylece birlikte Suriyeli mültecilere karşı ırkçı-şoven zehri içiriyorlar topluma.
“Suriyeliler geldi, kiralar arttı, işsiz kaldık”
Suriyeli mültecilere karşı öfkeye yol açan ikinci etken, emekçilerin yakınmalarında görülüyor. “Suriyeliler geldi kiralar arttı, işsiz kaldık” diyor pek çok işçi ve emekçi. Gerçekten de Suriyeli mülteciler geldikten sonra ev kiralarında artış oldu. Çünkü sokakta kalmamak için iki-üç Suriyeli aile ancak bir ev kiralayabiliyor. Böylece kira otomatik olarak artıyor.
Fabrikalarda, atölyelerde, inşaatlarda kapitalist patronlar Suriyeli işçileri açlık sınırının altındaki asgari ücretten çok daha düşük bir ücrete çalıştırıyor. Çaresiz kalan Suriyeli mülteci bazen asgari ücretin yarısına varan ücretle bile çalışmak zorunda kalıyor. Sonuçta Türkiyeli işçi ya işten çıkarılıyor ya da iş bulamıyor.
Bu durumda öfke patrona duyulsa bile, tepki ağırlıklı olarak Suriyeli işçilere yöneliyor. Çünkü örgütsüz işçinin gücü Suriyeli işçilere yetiyor. Devlet sermaye devleti olduğu için öfkesini patrona karşı tepkiye dönüştürdüğünde, hapse girme riski var. Ama Suriyeli işçiye yönelttiğinde, gözaltına dahi alınmayabilir. Üstelik ırkçı şoven zehrin etkisiyle Suriyeli mülteciye yönelik tepkisi kısa sürede linçe dönüşebiliyor.
Örgütsüzlük tehlikeli düşüncenin zemini oluyor
İşçiler sınıf olarak örgütlüyken güçlü, ama örgütsüzse güçsüzdür. Ustabaşının küfrüne bile ses çıkarmayan bir işçinin yanında gücünün yettiği bir işçi arkadaşının kendine ters gelen bir söz ya da hareketine bile tepki gösterdiği örnekler az değildir.
Ustabaşının, müdürün, patronun kendisini sömürmesinin yanı sıra horlamasına, aşağılamasına duyulan öfkenin gücünün yettiğine tepkiye dönüşmesiyle dolu örnekler yaşanıyor. Bugün ırkçı-şoven zehirle birlikte bu tepki Suriyeli mültecilere yöneliyor. Suriyeli işçilere yönelen tepki tehlikelidir çünkü sorunun kaynağı kapitalizm, somut olarak kapitalist patron tepkinin uzağında kalıyor ve işçi sınıfı bölünmüş oluyor.
Suriyeli mülteci neden üç kuruşa daha fazla saat çalışıyor? Öfke duyan her işçi kendine ilk önce bunu sormalı. Bu soruya bulunacak tek yanıt var: Zorunda kaldığı için çalışıyor. Peki burada asıl suçlu kim? Üç kuruşa çalışan Suriyeli mi? Üç kuruşa çalıştıran patron mu? Bu soruya yanıt vermek için elini vicdanına koymak yeterli.
Peki o zaman tepki neden asıl suçlu patrona değil de Suriyeli işçiye yöneliyor? Çünkü bilinçsiz ve örgütsüz. Onlarca işçi patrona karşı örgütlenip birleşmezken, Suriyeli mültecileri linç etme sırasında birleşebiliyor.
Almanya’da da örgütsüz Alman işçiler öfkesini kapitalist patronlara değil Türkiyeli işçilere yöneltiyor. Türkiyeli bir işçinin Almanya’ya çalışmaya gitmesinin de, Suriyeli bir işçinin savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınmasının da nedeni aynıdır: Kapitalist-emperyalist sistem.
Örgütlü mücadele yürüterek, kimsenin asgari ücret altında bir ücrete çalıştırılmamasını sağladığımızda, Suriyeli ya da Türkiyeli tüm işçilerin üç kuruşa çalıştırılmasına engel oluruz.
Daha önemlisi, örgütlü mücadeleyle asgari ücretin insanca yaşanabilecek bir ücret olmasını sağlayabiliriz.
En önemlisi de, yalnızca mülteci sorunu değil, bütün sorunların kaynağı emperyalist-kapitalist sistemi, sadece örgütlü sınıfın gücüyle tarihin çöp sepetine gönderebiliriz.