Mustafa Suphi ve 15’ler…

Gelenek bir kere yaratılmıştır. Toprağa atılan tohum Suphiler’in kanı ile sulanmıştır. Artık işçi sınıfı, öncüsü ile buluşmaya başlamıştır.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 28 Ocak 2014
  • 10:26

Ekim Devrimi Rusya’da olmasına rağmen tüm dünyada, dostun ve düşmanın bilincinde çok önemli sıçramalara yol açtı. Özellikle Avrupa’da daha bir yoğun şekilde yaşanan toplumsal-sınıfsal hareket, başarılı-başarısız birçok devrimi ortaya çıkarırken, 1917’de Rusya’da işçi sınıfı iktidara geldi. Bu tarihsel başarı tüm dünyadaki komünist harekete yeni bir umut ışığı oldu. Bu devrim, komünist hareketleri güçlendirirken, olmayan ülkelerde de var etti.

Ekim Devrimi’nin Anadolu’da yansımaları TKP üzerinden yaşandı. Adeta Ekim Devrimi’nin okulu içerisinde yetişen ve o örgütlü mücadele içerisinde yetişen kadrolar üzerinden Türkiye’de örgütlenme, devrim ve sosyalizm mücadelesi hayat buldu, ezilse de… 

Bu hareketin öncüsü olan Mustafa Suphi önemli bir yerde durmaktadır. 1883’te Giresun’da doğan Suphi, hukuk ve siyasal bilimler üzerinde okudu. Ayrıca Osmanlı döneminde iktisat üzerine söz söyleyebilecek önemli insanlardan biriydi. 1912’ye kadar İttihat ve Terakki saflarında bulunan Suphi, çeşitli gazetelerde yazarlık ve yöneticilik yaptı, ayrıca siyasal konularla yakından ilgilendi. 1912’de İttihat ve Terakki’den atıldı. 1913’te Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinden sonra en yakın arkadaşı Ferit Bey ile Sinop’a sürülen Suphi, oradan bir kayıkla Rusya’ya geçti. Çar yönetimi tarafından siyasal sebeplerden dolayı Kaluga’ya sürülen Suphi, burada Bolşeviklerle tanıştı. Ve Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne üye oldu. Kaluga’dan Ural’a sürülen Suphi burada Türk savaş esirleri ile birlikte taş taşımak, toprak kazmak vb. gibi zorlu işlerde çalıştırıldı. Fakat O, her daim savaş esirlerinin arasında örgütlenme çalışmasını sürdürdü. 

Ekim Devrimi’nden hemen sonra Moskova’ya gelen Suphi burada “Yeni Dünya” gazetesini çıkarmaya başladı. Türk işçi ve emekçilere yönelik çıkarılan bu gazete, o dönem yürütülen çalışmada önemli bir araçtı. Rusya’da bir dizi kongreye katılan Suphi’nin, 3. Enternasyonal’in 1. Kongresi’ne Türkiye delegesi olarak katılması, O’nun yüzünü artık Türkiye’de örgütlenmeye döndüğünü göstermeye başlamıştır. İşte tam da bu kongrede büyük bir inanç ve meşruiyet duygusu ile “dünya devriminde Türkiye proletaryasının şerefli bir yer işgal edeceği”ni ilan etmiştir. 3. Enternasyonal’in 2. Kongresi’nde ise Doğu Milletleri Kurultayı’nın toplanması kararlaştırıldı. Bu kurultayın ardından 10 Eylül 1920’de Bakü’de TKP kurulmuştur. Aslında Türk örgütlerinden gelen 74 delegenin katıldığı kuruluş kongresinden sadece 15 komünistin Anadolu’ya geçmesine karar verilmiştir.

Suphiler yanlarında parti programı ile Anadolu’ya hareket ederken ufuklarında bu topraklarda da işçi sınıfının iktidarını kurmak vardı. İlk vardıkları şehir olan Kars’ta hükümet tarafından sahte bir gösteri ile karşılanmışlardı. Kars’tan sonraki yolda birçok sözlü ve fiziki saldırı ile karşılaşmalarına rağmen hayatlarının, işçi sınıfının kurtuluşundan daha önemli olmadığı düşüncesi ile yollarına devam etmişlerdi. Erzurum’da şehre bile sokulmamışlar, oradan Trabzon’a geçmişlerdi.

Kemalist burjuvazinin safında yer alan Kahya Yahya’nın adamları, Suphileri Trabzon’da da rahat bırakmadılar. Saldırıların üzerine Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı bir tekne ile Karadeniz’e açıldılar. Arkalarından başka bir kayıkla giden Kahya Yahya’nın adamları 15’leri Karadeniz sularında katlettiler.

“Mustafa Suphi yoldaş’ın ölümü şüphesiz inkılap namına çok acıklı bir ziyadır. Fakat geride kalan Türk komünistlerine inkılaba giden yolları pek iyi göstermiştir. Bizler onun ölümü karşısında fütur değil, cesaret ve iman duyar, açtığı yoldan gideriz.” (Ali Yazıcı, Mustafa Suphi ve yoldaşları)

Bu topraklarda işçi sınıfı tarihi açısından önemli bir kilometre taşı olan TKP geleneğini doğru bir şekilde anlamak-anlamlandırmak gerekmektedir. Ekim Devrimi’nin deneyimlerinden ve devrimci teorisinden beslenerek yaratılan Mustafa Suphiler’in TKP’si kapitalist sistemi cepheden karşısına alan bir yapıya sahipti. Dolayısıyla işçi sınıfının iktidarını bir devrim ile getirmeyi amaç edinmiş bir partiydi. Günümüz TKP-SİP çizgisi, bu geleneği sadece kelimeler, cümleler ve kâğıtlara yazılmış yazılarla savunabilir. Oysa Suphiler’in geleneğinin ruhunda işçi sınıfının zora dayalı sosyalist devrimi vardır. Ve buna uygun illegal devrimci örgütlenmesi… Suphiler’in geleneğinde “cumhuriyetin kazanımları adı altında milliyetçi-yurtsever politika değil, devrimci sosyalist işçi sınıfı iktidarı perspektifi vardır. Zaten “cumhuriyetin ilk kazanımları” daha çok, Suphiler’in katlinde ve 1 Mayıslar’ın yasaklanmasında olduğu gibi kemalist burjuva sınıfının kazanımlarıdır.

Anadolu burjuvazisi son derece genç olmasına rağmen komünizm karşısında son derece bilinçlidir. Bu, onun meselelere ne kadar sınıfsal yaklaştığının önemli bir göstergesidir. Kapitalistler “komünizmin başı görüldüğü yerde ezilmesi gereken bir yılan” olduğunu bilmektedir.

Fakat bu gelenek bir kere yaratılmıştır. Toprağa atılan tohum Suphiler’in kanı ile sulanmıştır. Artık işçi sınıfı, öncüsü ile buluşmaya başlamıştır. Dolayısı ile daha ilk verdiğimiz şehitlerimizden itibaren devrim ve sosyalizm uğruna yaşamını feda edenler yattıkları yerde rahatlıkla uyuyabileceklerdir. Bugün bu söz sınıfın devrimci partisi şahsında güvenceye alınmıştır. Bu, geleceğimizin güvencesidir.

F. Deniz