PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, "1 Haziran Atılımı’nın yıldönümü" dolayısıyla Dengê Kurdistan Radyosu’na değerlendirmelerde bulundu.
Direniş büyüyerek sürecek
ANF'nin haberine göre Karayılan'ın konuşmasından bazı bölümler şöyle: "1 Haziran Atılımı’nın 13’üncü yılında sömürgeciliğin saldırılarına karşı Kürdistan’da savaş ve direniş büyüyerek yürüyor. Savaş artık sadece Kürdistan dağlarında değil, şehir ve ovalarında da yaşanıyor. Bu temelde gelişen direnişin üzerinden 10 ay geçti. Bu süreç içerisinde önemli bir tecrübe düzeyi açığa çıktı. Bu 10 aylık direniş, düşmanın planlarını alt-üst etti; deyim yerindeyse onların ‘Çöktürme Planı’nı çökertti. Erdoğan önderliğindeki AKP devleti bu savaş sürecinde yenilgiyi tattı. Bunun için AKP’de kriz ortaya çıktı ve Davutoğlu’nu görevden aldılar. Çünkü müdahale edilmezse tamamen düşeceklerini gördüler. Erdoğan kendisi düşmemek için o müdahaleyi yaptı. Yani ortaya çıkan bu kriz, halkımızın devrim mücadelesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Onlar, gerillaya ciddi darbeler vurarak 2016 baharında büyük hamleler yapmasının önüne geçmek istediler ancak bunu başaramadılar. Çünkü Sur, Cizre, Hezex, Gever, Şırnak ve Nusaybin’de yürütülen direniş bir kalkan oluşturdu. Bu şehirlerde gösterilen direniş, düşmanın bütün planlarının önüne geçti; onu durdurdu ve tıkattı.
Taktiksel zenginlik
Şimdi bu mücadele devam ediyor. Tabi taktiksel anlamda bir değişimin yaşanmasına ve zenginleştirilmesine ihtiyaç vardır. Bu konuda yaşanan yetersizlikler söz konusudur. Değişim ve yenilenme gündemdedir. Halkımızın bu temelde geliştirdiği direniş esas olarak önemli bir düzeyi yakaladı. Nusaybin’de bazı yaralı savaşçı ve siviller ile yine orada çocuklarıyla birlikte bulunan sivil anneler, oradan alınmak için kendi yerlerini basın yoluyla kamuoyuna bildirdiler. Bazı kimseler de devreye girdi ve böylece onlar oradan alındılar. Ama Türk devleti bunları ‘öz savunma direnişinin militanları teslim oluyormuş’ gibi göstererek psikolojik savaş propagandası yürüttü. Bunlar gerçeği yansıtmamaktadır. Açık ki savaşın bir bedeli vardır. Bedel verilmektedir. Bu savaş kolay yürütülmüyor. Halkımızın düşmanın psikolojik savaş propagandalarını tanıdığına inanıyoruz. Sömürgecilik, kendi yenilgisini gizlemek için bu tür yöntemlere başvuruyor.
Tüm Kürdistan direnecek
Ama orada bir savaş vardır; yaşanan şahadetler vardır. Önemli ve kritik bir süreç gündemdedir. Biz de izliyoruz. Herkes izliyor. Ama biliyoruz ki şehir savaşları bir bütün olarak bugün bir değişim sürecine girmiştir. Kendini yenilemek, çok daha zengin yöntemleri geliştirmek ve böylece kendisini büyütmek bir hedeftir. Bu yeni dönemde Kürdistan’ın her yerinde halkımızın direnişi gerçekleşecektir. Bugün bütün alanlarda bu düzeyde bir mücadele ve direniş varsa, bu, bizim sonuca gittikçe yaklaştığımızı gösteriyor. Sonuç almanın koşulları, şimdi her zamankinden daha fazla bulunmaktadır. 1 Haziran Atılımı’nın 13’üncü yılı, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin sonuç almak için büyük hamleleri gerçekleştireceği bir dönemdir. Her alanda böyle bir sürecin yaşandığı önemli bir dönemdeyiz.
Bu kadar alçaklık, yalancılık olmaz
Nusaybin-Şırnak direnişlerinin sonucu ne olursa olsun; devlet orada yenilmiştir. Bu yöntemle ve bu performansla 80 güne yakın bir zamandır sürdürülen direniş, başlı başına devletin baş aşağı gidişini ifade etmektedir. Ancak bu devlet, buna rağmen hiç utanmadan, arlanmadan, ‘biz kazandık’ diyor. Şehirleri yerle bir etmiş, barbar yöntemlerle, kimyasal silahlarla, fosfor bombalarıyla, savaş uçaklarıyla, yani çağın en ileri silahlarıyla, elinde sadece kleş, BKC ve RPG-7 olan öz savunma direnişçilerine karşı savaşıyor; sonuca ulaşamıyor ama kalkıyor ‘başarılıyız’ diyor. Bunu derken hiç de utanmıyor. Dünyanın neresinde, bir devletin kendi sınırları içerisinde, bir halka karşı yürüttüğü savaşta savaş uçakları ve fosfor bombaları kullandığı görülmüş! Bakın; bunlar önce fosfor bombaları kullanarak binaları yakıyor; ardından ise iş makinalarının bir dokunuşuyla binaları toz edip yere döküyorlar. Yani betonu yakan ve dağılmasına neden olan kimyevi maddeler kullanıyorlar. Bir de üzerine, 'siz yıktınız' diyorlar. Bu kadar alçaklık ve yalancılık olmaz. Orada direnenlerin tankı mı var, topu mu var? O evleri kim yıktı? Gever halkı dünden itibaren şehrine dönüyor; hendeğin olmadığı, savaşın yaşanmadığı yerlerde de binaların yıkıldığını görüyor.
İşgalci olduğunu gösterdi
Bu, düşmanlıktır. AKP devleti bu uygulamalarıyla bir kez daha Kürdistan’da sadece işgalci olduğunu göstermiştir. Onlar bu halkın devleti değil, düşmanıdır. Onlar vurarak, göz korkutarak, öldürerek Kürt halkını teslim almak ve kölesi haline getirmek istiyorlar. Bunun için artık Kürt halkı için AKP devletinin bir anlamı kalmamıştır. Onlar artık halkımızın gözünde sadece vahşi, işgalci, sömürücü ve faşisttir. Halkımız kendini onlardan koruyacak ve bu uygulamaları onların yanında kar kalmayacak. Hesabı sorulacak. Bu tarihi bir hesaplaşmadır. Bunların bu şehirlerin hepsini yıkması ve bir de gidip o şehirlerin harabelerinin üzerine nutuk atmaları ikiyüzlülük ve alçaklıktır.
Bre alçak!
Yaptıkları bu kadar zulümden ve yıkımdan sonra bir de Suriye’yi örnek veriyorlar. Ne Suriyesi? Suriye’de hiçbir şehir bu kadar harap olmamış. Orada her iki taraf da birbirine karşı ağır silahlarla savaşmasına rağmen, yine de hiçbir şehir Nusaybin ve Gever gibi tahrip olmamış. En ileri teknolojinin ürünü olan silahlarla şehirleri tümden harap ediyorlar; kalkıyorlar bir de utanmadan 'Fransa’daki polisin şiddetini kınıyorum' diyerek kendilerini alay konusu yapıyorlar. Peki sen Kürdistan’da ne yaptın? Kürdistan’da bu halka karşı uçak kullandın, fosfor kullandın, kimyasal kullandın. Bre alçak! Sen kimsin ki insanlıkla böyle oynuyorsun? Bu, senin yanında kar mı kalacak sanıyorsun? Tabii ki bu onların yanına kar kalmayacak. Bunu herkes bilmeli. Bu uygulamalarıyla devlet, bu halkın düşmanı olduğunu, dışarıdan gelerek bu ülkeyi işgal etmiş olduğunu göstermiştir. Açıkça bu ülke insanlarını topyekun olarak karşısına almıştır.
Halkımız sadece özerklik istedi
Halkımız, yalnızca Demokratik Özerklik istemiştir. Demokratik Özerklik, bugün yeryüzünde farklı halkların, ulusların ve kültürlerin bir arada yaşamasını öngören bir çözüm formülüdür. Her farklı kültürün özerk yaşama hakkı vardır. Bu bir evrensel haktır. Halkımız sadece bunu istemiş, Türkiye'yi parçalamak ya da Türkiye'den kopmak istememiştir. Türkiye’nin içinde, diğer halklarla birlikte yaşayarak haklarına sahip olmak, kendisi hakkındaki kararları kendisi vermek istemiştir. İşte halkımız sırf bunu istedi diye bu şehirleri yerle bir ettiler. O zaman bu devletten bir şey istemeye gerek yoktur; yapmamız gereken inşa sürecini bağımsız bir biçimde kendimizin gerçekleştirmesidir. Ne gerekiyorsa kendimiz temin etmeliyiz.
Halkımız örgütlenmeli
Halkımız da bunları göz önünde bulundurmalı ve bundan sonra örgütlülüğünü daha fazla geliştirmeli. Halkımız gerçekten fedakardır, gönülden bağlıdır ve büyük bir sevgisi vardır ama örgütlülüğü eksiktir. Bunu bilmeliyiz. Bir toplum bir şeyi ne kadar isterse istesin, kendi içinde örgütlenmemişse amacına ulaşamaz. Çünkü güç, kaynağını örgütten almaktadır. Eğer halkımız kendini örgütlerse, birliğini sağlarsa ve kendini bir güç haline getirirse, o zaman bir irade olabilir. Şimdi bu konuda bazı eksiklikler var. Bir dağınıklık ve zayıflık söz konusu. Bunun aşılması gerekiyor. Bu dönemde böylesi örgütsel eksiklikler ve dağınıklık kabul edilmemeli. Bunun hızla eritilmesi ve ortadan kaldırılması gerekiyor. Herkes bilmeli ki, biz bugün yaşanan savaşı sonuç almak ve özgürlüğe ulaşmak için yürütüyoruz. Ama düşman da bizi kırmak ve Önder Apo’nun özgürlük çizgisinin tasfiye edilmesi için bu savaşı yürütüyor. Bunun için Önderliğimiz İmralı’da ağır bir tecrit altındadır. Dünyanın neresinde bir halk önderinin esir olduğu ama avukatlarının 5 yıldır yanına bile gidemediği görülmüş! Böyle bir örnek yok. Ama bugün bu devlet, Önder Apo’ya karşı bunu uyguluyor. Herkes bilmeli ki esas savaş aslında İmralı’da yaşanıyor. Düşman halkımıza ve Önderliğimize karşı böylesi genel bir savaş yürütüyor. Bunu bilmeli ve bu önemli dönemde kendimizi çok daha fazla örgütlemeliyiz.
En çarpıcı yıl olacak
Artık Özgürlük Mücadelesi’nin önü açılmış durumda. İnanıyoruz ki 1 Haziran Atılımı’nın 13’üncü yılı, özgürlük mücadelesinin yükseldiği, zafer yürüyüşünün en çarpıcı yılı olacaktır. Bu ruhla 1 Haziran Atılımı’nın 13’üncü yılını bir başarı yılına dönüştürmek, halkımızı bu zulüm ve zorbalıktan kurtararak özgürlüğüne kavuşturma yürüyüşü gelişecek ve sonuç almayı bilecektir.