Marx’ın doğumunun 200. yılındayız. Marx’ın düşüncelerinin olgunlaşmaya başlaması ise 175 yıl kadar öncesine dayanmaktadır. Üniversite yılları felsefe konusunda tartışmalara, bu noktada materyalizmin en ileri temsilcilerine bile kafa tutacak birikimi oluşturmasına vesile olduysa, Kıta Avrupası’nın birçok yerinde süren yaşamı ve devrimlere yakından tanıklık etmesi de siyasal süreçlere ve sınıf mücadelesine dair gözlem imkanını yarattı. Marx için her birikim, her gözlem, her polemik bir makale, bir kitap demekti. Her yeni kitabında Marksizm’in temellerini nasıl attığını ve birikiminin nasıl güçlendiğini görürüz. Kitapları ile Marx’a bakmak yaşadığı dönemin tarihsel gelişmelerini öğrenmek, yürüttüğü polemiklerden dönemin öne çıkan düşünürlerini, eylemcilerini tanımak mümkündür.
Marx, 1818’in 5 Mayıs’ında dünyaya geldi, Almanya’nın küçük bir kenti olan Trier’de. Yıllar geride kaldıkça Marx’ın ne Trier’e ne de Almanya’ya sığan yaşam öyküsü başladı. Trier’i ona unutturmayan, yaşamı boyunca hep yanında olan eşi Jenny ve anılarıydı. Trier’in dışındaki yaşamı üniversite yılları ile başladı. Üniversite yıllarının sonrası Marx için süreklileşmiş sürgün yıllarıydı. Paris ve İngiltere başta olmak üzere Avrupa’nın birçok yerinde sürgün hayatı yaşadı. Bir yanı sürgünün zorunluluğu bir yanı mücadelenin sıcaklığının çekimi ile gittiği yerlerde Kıta Avrupası’nın dört bir yanına yayılan 1848-49 devrimlerine, 1871 Paris Komünü’ne ettiği tanıklık ve gözlemleri ile Marx, Engels ile birlikte nasıl bir örgüt, nasıl bir program olması gerektiğine dair çizgilerinin somutlanmasını sağlamıştır.
Marksizm, “sınıf savaşımı”ndan kopmamak, “artı-değer”i yok etmektir
Marksizm Marks ve Engels’ın görüş ve öğretilerinin sistemidir. Marksizm, Alman felsefesi, İngiliz ekonomi politiği, Fransız devrim ve sosyalizm deneyimleri üzerinden yükselmiştir. Engels ile birlikte bilimsel sosyalizmin temellerini döşemişler ve yaşadıkları her dönem, yazdıkları her kitap ile bu temel üzerine yeni katlar atmışlardır. Marx, kendinden önceki felsefecilerin ve ekonomistlerin ortaya koyduğu ileri yanları almış, yanlışlarını ve eksikliklerini bulup ortaya koymuş ve bunlar üzerinden düşünce sistematiğini oluşturmuştur.
Marksizm’in en temel iki öğretisi; sınıf savaşımı ve artı-değerdir. Sınıf savaşımı ile tarihsel ilerlemenin, insanlık tarihinin diyalektik materyalist yöntemini ortaya koymuştur. Artı-değer ile kapitalizmin işleyiş yasalarını yerli yerine oturtan, sömürünün ve sermaye birikiminin temel taşı olan artı-değeri tanımlamıştır.
Lenin, Marksizm’i anlatırken şu cümleleri kullanıyor: “Ve kendinize şu soruyu yöneltin: Marx’ın öğretisi niçin devrimci sınıf ferdi olan milyonlarca kalbi kazanabilmiştir? Bu soruya verilecek cevap şöyle olabilirdi: Bu başarıyı Marx, kapitalizm döneminde elde edilmiş olan ve insanlığın o güne kadar biriktirmiş olduğu bütün bilgi birikimine dayandığı için elde edebilmiştir. Marx, insanlık toplumunun gelişim yasalarını araştırmakla beraber, kapitalizmin komünizme evriminin bir kaçınılmaz zorunluluk olduğunu ve en önemlisi, o, bunu bu kapitalist toplumu ondan önceki bilimin verdiği bütün verileri içselleştirip, bu bilgi yumağının yardımı ile en sağlam, en ayrıntılı ve en derinlere inen araştırmalarla ispatlamış ve ortaya koymuştur.”
Marksizm, “Düzene karşı devrim” ısrarıdır
Marx, Feuerbach Üzerine Tezler’in 11.’si ile kendisinin yürümek istediği ve toplumu çağırdığı yolu açıklamıştır: “Şimdiye kadar filozoflar dünyayı yorumlamakla yetindiler. Ama asıl olan onu değiştirmektir.” Marx için ortaya koyduğu düşüncelerin sadece dünyayı tariflemesi, insanların dünyadaki durumunun nedenlerini anlaması yeterli değildi. Onun söyleyecekleri aynı zamanda bir eylem kılavuzu olmalıydı. Ve elbette bizzat yer almalıydı her bir sürecin içerisinde. Marx bir devrimciydi ve devrimci bir eylemin olmazsa olmazlarını, kapitalizmin temel taşlarını ve temel taşların nasıl yerinden oynayacağını, nasıl yerle bir olacağını ısrarla yazmış, tartıştırmış, eylemsel ve örgütsel yöntemlerini ortaya koymuştur.
Marx bir dönemin, bir bölgenin sınırlarından bakıp sorunları ve çözümleri tariflememiştir. Marx, kendinden önceki birikimin üzerinden düşüncelerini yükseltmiş, günün koşullarına hakim ama bütünselliği içerisinde incelemiş ve somutlamıştır. “Ve artık dünya değişmez” diyenlerin de “değiştirmek için yeni bir yöntem bulmak gerekiyor” diyenlerin de cümleleri Marksizm’e gölge düşürmektedir. Emin olun bu sözleri Marksizm’in karşısında saf tutan o veya bu sosa bulanarak burjuva ideolojisinin merkezinde veya etrafında duranlara söylemiyoruz. Bu sözler bizzat marksist kulvarda gezinip de yılgınlaşan umutsuzlara, Marksizm’i kavramadan -daha da tehlikelisi yanlış kavrayarak- kavratmaya çalışanlaradır.
Marx’ı anmak da Marksizm’i kavramak için çaba sarf etmek, bilimsel sosyalizmi (Marksizm’i) işçilere, emekçilere, gençlere, kadınlara taşımak, Marksizm’in güncelliğini kapitalizmin işleyiş yasalarının değişmediğini ortaya koyarak ve devrimci sınıf hareketini ileriye taşıyarak göstermektir. Ve en önemlisi nasıl anlatıldığı ve tek başına kalındığında bile günün koşulları arkasına sığınarak “kıvırmamak”, “saptırmamak”, “sapmamaktır”.
Marx’ın hayatını incelediğimizde de Marksizm temelli mücadele deneyimlerini incelediğimizde de “tek kalındığı”, “az kalındığı” çok olmuştur. Ama en belirleyici olan, gerçekleri söylemekten ve dosdoğru söylemekten asla vazgeçilmemesi, ısrarla söylenmeye devam edilmesidir. Bir kişi veya bir örgüt ısrarla gerçekleri söylemeyi sürdürdüğünde, çizgisinden sapmadığında, o gerçeklere sarılacak, o çizgide yürüyecek “bütün ülkelerin proleterleri” Marksizm’in çağrısına er ya da geç yanıt vereceklerdir!
Z. İnanç