İşçiye 2 liralık zammı çok gören Koç, işçinin alınteriyle Fenerbahçe’ye başkan olma hayali kuruyor
Hangimiz duymadık ki Vehbi Koç’un Ankara’da Çıkrıkçılar’da küçük bir dükkandan yola çıkıp bugün Türkiye’nin en büyük sermayesini yarattığını. “Başarı” hikayelerinin başında gelmez mi bu ülke tarihinde. Peki “böylesi bir zenginlik nasıl yaratılır?” diye sorulmaz mı hiç. Emek harcayarak mı, gecesini gündüzüne katarak mı, şans mı, akıl mı? Bunlar böylesi bir zenginliği açıklayabilir mi? Elbette ki hayır. Başkalarının, milyonların emeklerinin sömürüsünden başka hiçbir şey açıklayamaz böylesi bir zenginliği. Ve bu sadece Koç Ailesi'nin değil, onun mensup olduğu burjuva sınıfının ve onun iktidarının tarifidir bu aynı zamanda.
İşçinin emeğinin sömürüsü bu düzenin temelidir. Yaratılan bütün bir zenginliğin temelinde emek-gücü olduğuna göre, buna el koymadan bir kimsenin sadece kendi emeği üzerinden böylesi bir zenginliğin yaratılamayacağı açıktır. Bu öyle bir sömürü sistemidir ki sadece kendi sınırları içinde emeği sömürmek yetmez, yeni emek piyasaları, yeni hammadde kaynakları ve pazarlar bulmalısın ki yaşayabilesin.
Vehbi Koç’un ardından gelen Rahmi Koç da, onun oğulları Mustafa Koç ve Ali Koç da bu işleyen çarkın dışında değildir elbette. Ellerinde bulundurdukları sermaye üzerinden bakıldığında, bu ülkede çarkın en temel dişlisi ve kazananıdırlar.
Dünyaca ünlü ekonomi dergisinin listelediği Fortune Global 500 listesine Türkiye’den sadece Koç Holding’in girmesi ve sürekli yükseliyor olması şaşırtıcı değildir. Bunun şaşırtıcı olmadığını bugün metal işçileri çok daha net görmektedir. Zira kendi emeklerinin karşılığını istediklerinde karşılaştıkları sınıf tutumu, yıllardır emeklerini sömüren Koçlar’ın nasıl zenginleştiğini göstermektedir. Kölelik koşullarında çalıştırılan, çalışma süreleri ve yoğunluğu sürekli arttırılan otomotiv sektöründe Tofaş, Ford, Otokar, Türk Traktör üzerinden hem Türkiye piyasasının hatırı sayılır bir kısmını elinde bulunduran hem de ihracat ile büyümesini arttıran Koçlar bütün bu zenginliği işçiler üzerinde kurdukları sömürü düzenlerine borçludur. Bu düzen öyle bir düzendir ki polisi, yargısı hükümeti patronu korur. Medyası işçinin direnişinden bahsetmez. “İşçinin sendikası” Türk Metal patrona çalışır. MESS ile birlikte metal patronları örgütlü bir güç oluşturur ve Koçlar başında yer alır. Bu öyle bir düzendir ki geçtiğimiz yıl Ford Otosan kârlılığını %181 arttırır, ihracatı %64 artar, Tofaş iç satışta %57 büyür, ihracatta %19 büyür. Ancak işçiye verilen zam %5-6 olur.
Bu düzen öyle bir zenginlik yaratır ki Koçlar’a, işçiye vermedikleri üzerinden yeni yeni yatırımlar yaparlar. Mustafa Koç 1,4 milyar dolar yatırarak yeni modellerin üretimine başlayacaklarını açıklar.
Ve işçinin saat ücretlerine istediği 2 liralık zam çok gelir Koçlar’a. Ki o iki lira %20-25 zam anlamına gelmektedir sadece. Ama işçinin ne haddine böylesi bir zam. Terörist olur, vatan haini olur, işten atılır, gözaltı tutuklama tehditleri alır. Direnişe geçer. Tuvaletler kullandırılmaz, elektriği, suyu kesilir. Ellerinden gelse oksijenini keserler.
Ve sonra bizlerin emeklerinin sömürüsü üzerinden Koçlar “emekçi çocuklarını okutur”, “sosyal yardım kampanyaları” yapar. Hastaneler, okullar açar. “Yardımsever” olurlar, sanki kendi emekleriymiş gibi boy boy fotoğraf çektirirler.
Sonra Ali Koç çıkar “üzüntüsünü” dile getirir: “Büyüme trendinde olmayan bir şeyler var. O da reel ücretler. Ücretlerin milli gelirden aldığı pay büyümemektedir. Her şey yükselirken reel ücretlerin düşmesi, ücretlerin milli gelirden aldığı payın düşüyor olması, kendi içinde kabul edilmesini çok güç bir fenomen olarak görüyorum.” Kabul edilemez koşullarda çalışan işçilerde huzursuzluğun arttığına inandığını belirten Koç, “Giderek artan toplumsal ve sosyal gerginliklerin daha fazla oyalanmaya, daha fazla ötelenmeye tahammülü olmadığına inanıyoruz” der. Elbette onun üzüntüsü işçilerin kötü koşullarda çalışması değildir. Onun üzüntüsü bu koşullarda yaşayan insanların ayaklanma ihtimalindendir. Büyümeyen reel ücretler varsa eğer ve buna üzülüyorsa, binlerce metal işçisi ayağa kalktığında saat ücretlerine 2 liralık zam neden çok görünür Koçlara?
Ancak aynı Ali Koç, Fenerbahçe’de para krizini çözer. Basketbol, voleybol ve bir dizi branştaki sporcunun alacağının ödenmesi için devreye girer. Birçok haber kanalı, “Ali Koç da atağa kalktı” başlığıyla Ali Koç’un Düzce Topuk Yaylası’nda Fenerbahçe Spor Kulübü için yaptırmayı düşündüğü tesislerin haberini yapar.
Aynı Ali Koç “çocukluk hayalim” dediği Fenerbahçe’de başkanlığa adım adım yürür. Ve başkanlık yolunda attığı adımların da harcadığı parayla doğru orantılı olduğu açıktır. Zira Koç soyadı bu düzende birçok kapıyı açar. İnsanlara “Ali Koç başkan Fenerbahçe şampiyon!” dedirtir. Zira bugünün endüstriyel futbolunda şampiyonluk parayla kazanılır. Hiç düşünmez mi emekçi, neden Fenerbahçe’ye hep patronlar başkanlık eder diye? Hem de bizlerin alınterinin sömürüsü üzerinden... Saat ücretine 2 liralık zammı çok görenlerin bizlere vermediklerini hoyratça harcaması hiç mi gözümüze batmaz?
Biz sustukça Koçlar’ın başını çektiği bu sömürü düzeni devam eder. Ve bizlerin alınteri üzerinden daha çok keyif çatar, sefa sürerler. Biz emeğimize sahip çıkmazsak, biz emeğin iktidarını kurmazsak daha çok okuruz Koçlar’ın “başarı” hikayelerini. Ancak bu düzende her “başarı”nın arkasında işçinin alınteri vardır.