Kirli savaş Kürt halkına onurluca Kürt kimliğiyle yaşamasına izin vermemeye çalışıyor. Kürt kimliğine sahip çıkan halk, artık sadece baskıya uğruyor diyemeyiz. Doğrudan katlediliyor. Ahmed Arif erkek egemen bir ifadeyle, “erkekçe olsun/ dostluk da, düşmanlıkda” demiş. Erkek egemen ifade yerine “onurluca olsun” dostluk da, düşmanlık da, diyelim. Tam da burada düşmanın hiç de onurluca davranmadığını görüyoruz. Kirli savaş ifadesi de bu onursuzca saldırıdan adını alıyor.
Kirli savaşın kirli işlerinin sonuncusu Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesi oldu. Onurluca, yani en azından açıktan saldırsalardı Elçi’yi katledemezlerdi belki. Suruç ve Ankara katliamlarında olduğu gibi, sinsice plan yapıp uyguladılar. Bu kez canlı bombayla değil, hedef gözeterek tek kurşunla katlettiler Tahir Elçi’yi. Önce basın açıklamasının yakınındaki sokağa bir taksi yanaştı. Polisler neden taksiye koştular bilmiyoruz ama taksinin içinde silahlı birileri olduğunu kesinlikle bilmiyorlardı. Kim bilir biliyorlardı ama o silahların kendilerine de doğrulacağını bilmiyorlardı. Deyim yerindeyse hiç beklemedikleri şekilde öldürüldüler. Mobese görüntülerinde açıkça görülen bu durum bile, olayın kirliliğini çok net gösteriyor.
Sonra DİHA’nın görüntüleri var. Saldırgan iki kişi Elçi’nin de olduğu sokağa koşarak giriyorlar. Polisler ateş ediyor ve ilginçtir vuramıyor. Görüntülere göre, polislerin saldırganları vuramaması çok zor. Ama bu zor işi yapıyorlar. Sonra artlarından rasgele ateş ediyorlar. Bu sırada Elçi vurulmuş olarak yerde yatıyor. Olayın tanıkları uzaktan keskin nişancı ateşiyle Elçi’nin vurulduğunu söylüyorlar. Keskin nişancı değilse bile -mermi çekirdeğinin “bulunmaması” bu söyleneni doğruluyor- eğer sokaktaki saldırgan vurduysa, en azından, Elçi’yi katledene dek, saldırganı “vuramadı” polisler. Az önce söylediğimiz gibi, DİHA’nın görüntülerine göre saldırganı “vuramamak” gibi çok zor bir işi başardı polisler.
Polislerin çelme taksa düşürebileceği, ama “vuramadığı” saldırganlardan birinin YDG-H’li olduğu iddia ediliyor. Bu iddia tümüyle asılsız olabileceği gibi, saldırganlardan biri, YDG-H’li zannıyla daha önce gözaltına alınmış hatta tutuklanmış bile olabilir. Şemdin Sakık da yakalanmadan önce, adı neredeyse Abdullah Öcalan’dan sonra anılan PKK komutanlarından biriydi. Kürt kimliğini savunan çocukları bile öldüren polisler, 2 polisi vuran ve PKK’li olduğu iddia edilen saldırganları “vuramamayı” başarıyor. Yani, eşyanın doğasına aykırı bir efsane gerçekleşiyor. Bu efsaneye inanmak şöyle dursun, bunu iddia olarak ortaya atmak için bile akıl sağlığından uzak olmak gerekiyor.
Elçi katledildikten hemen sonra devletin resmi ajansı Anadolu Ajansı, Elçi’yi, terörist demediği için PKK’li dedikleri halde, PKK’nin öldürdüğünü söyledi. Bu yalana, ancak, “PKK kendi adamını öldürdü” diye inanan aptallar olur belki. Ama onlar da oradaki polislere şüpheyle bakar o zaman. Takside silahlı birileri varken polis niye elini kolunu sallayarak gidiyor? Görüntülerde neredeyse uzansalar yakalayacakları saldırganları, polisin vuramadığı mecazi olarak değil, gerçekten aptal olan biri için hiç mi hiç inandırıcı olmaz. Ama her nasılsa, cumhurbaşkanı, başbakan ve kabine üyeleri buna inanmış görünüyorlar.
Tahir Elçi onurlu bir Kürt aydını olarak, Kürt halk direnişi saflarında olan biri. Bir aydın olarak onun duruşu, başka hiçbir işlevi olmasa bile Kürt halkına moral oluyor. CNN Türk’te “PKK terör örgütü değildir” dediğinde Elçi’yi lince kalkıştılar. Ama Elçi sarsılmadı bile. “Sözlerimin arkasındayım” dedi. Elçi o zaman onursuzca diz çökseydi, sermaye kirli savaşında yeni bir kirli nefer kazanacaktı. Ama Elçi, diz çökmek şöyle dursun, sarsılmadı bile. Onurlu bir Kürt aydını olarak dik durdu. CNN Türk’e az sayılmayacak para cezası kesildi, Elçi’nin katıldığı program üzerine. Elçi o zaman, “gerekirse parayı ben ödeyeyim” biçiminde bir açıklama yaptı. Yani Elçi sermaye devletinin her kirli saldırısına karşı durarak yanıt verdi. Demek oluyor ki baskıyla Elçi’yi teslim alamayacaklar. Kürt halkını teslim almaya çalışırken, Elçi gibi Kürt halkının direnişine moral üstünlük sağlayan biri teslim alınmadığında fiziken yok edilir. Düşmanlığı onursuzca yapması bir karakteristik özelliği olan kirli savaş, Elçi’yi yine aynı karakteristikle katletti. Elçiyi katledip, kirli savaşın yürütücüleri de AA’yla aynı telden söylediler. Elçi’yi PKK öldürmüş! Davutoğlu da aynı şeyi söylüyor.
Elçi’nin katledilmesi, yalnızca Kürt değil, onurlu bütün aydınlara bir tehdit amacı taşıyor. Aydınlara, “doğruyu bilseniz bile, doğruyu çarpıtarak yalan söylemeyecekseniz susun” deniyor. “Yoksa sonun Elçi gibi olur...”
Tahir Elçi, Kürt halkının direnişinin öncülerinden değilse bile, sembollerinden biri. Diyarbakır Baro Başkanı olarak Kürt halkının direnişini ve tabi ki kirli savaşı anlatıyordu. Özcesi Kürt halkına, direnişinde moral üstünlük sağlayan biriydi. Sermaye devletinin Kürt halkının direnişi kırma yönündeki saldırılarından biridir Elçi’nin katledilmesi. Ne var ki kirli savaşın kirli gücü sermaye devleti, Mazlum Doğanlar’ın, Kemal Pirler’in ölümsüzleşerek direnişin bayrağı olduğunu ya hiç bilmiyor, ya da çaresizce, katlederek moral üstünlüğü kıracağını sanıyor. Yine yanıldı. Kürt halkı Elçi’nin katledilmesi sonrası direnişini bir nebze olsun geriletmedi. Tersine Elçi katledildikten sonra yaptığı eylemlerle, Elçi’nin cenazesine katılımıyla direnişi büyüttü.
Ve büyütecek...
M. Kurşun