Kapitalizm ruh sağlığımızı çökertiyor

Küçük bir azınlığın, sermaye sınıfının mutluluğu uğruna dünyanın geri kalanı mutsuzluğa, ruhsal çöküntüye mahkûm ediliyor. Bu durumdan tek çıkış yolu var; kapitalist sistemin aşılması ve toplumsal refahı, toplumsal mutluluğu hedefleyen sosyalist toplumun inşa edilmesi.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 08 Nisan 2017
  • 06:17

Geçtiğimiz günlerde birçok haber kanalı Dünya Sağlık Örgütü'nün açıkladığı 2015 yılında depresyon tanısı konmuş kişi sayılarını paylaştı. Yansıyan verilere göre 2015 yılında dünya çapında depresyon tanısı konmuş insan sayısının 322 milyona yükseldiği ve son 10 yılda yüzde 18’lik bir artışın yaşandığı ifade edildi.

Dünya Sağlık Örgütü’nün Türkiye ile ilgili verilerinde ise 3 milyon 260 bin kişiye depresyon tanısı konduğu görülüyor. Ancak muhtemeldir ki dünyada ve Türkiye'de depresyon tanısı konmamış olsa da; kişinin yaşamdan zevk almasını engelleyen, işte ve yaşamsal faaliyetlerinde etkinliğini düşüren, hatta intihara kadar götürebilen depresyon sorunu çok daha yaygın yaşanıyor. Çünkü ülkemizde ve dünyada çoğu insan yeterince sağlık hizmeti alma imkânına ve bilincine sahip değil. Yine de veriler bu haliyle bile fazlasıyla ürkütücü.

Dünya Sağlık Örgütü depresyon yaşayan insanların yüzde 80’inin alt ve orta gelir grubundan olduğunun altını çizerek beklenen tabloyu önümüze getiriyor. Şöyle ki sürekli yaşanan stres depresyonun en önemli nedenlerinden biridir. Özelikle yoksul insanlar, çetin yaşam koşulları nedeni ile sürekli strese maruz kalıyorlar. Keza işçiler, emekçiler çok çalışıp ancak hayatta kalabilecek kadar para kazanabiliyor, sürekli işsizlik tehdidi altında, acımasız rekabet koşullarında yaşıyorlar. Yeterince dinlenememek ve beslenememek cabası. Ayrıca onur kırıcı çalışma koşulları da eklenince potansiyel bir stres ve depresyon çoğunlukla kaçınılmaz oluyor.

Kapitalist sistem toplumun birçok katmanını depresif ruh haliyle mutsuzluğun girdabına yuvarlıyor. Zira kapitalist kültür kişisel çıkarı, bencilliği ve rekabeti her şeyin üstünde tutarak ezen ezilen ilişkisini her durumda yeniden üretiyor. İnsanlar genellikle birbirleri üzerinde üstünlük kurmaya çalışıyor, kimi başarısıyla, kimi parasıyla, kimi dış görünüşüyle vb... Bu durum insanlarda yetersizlik, değersizlik, acımasızlık vb. duyguları yaşamasına neden olarak mutsuz ediyor.

Yine Dünya Sağlık Örgütü’nün bir diğer verisi ise en çok kadınların depresyonda olduğunu ortaya koyuyor. Bu tablo da hiç şaşırtıcı değil, zira kadınlar bu düzende çok yönlü eziliyor, sömürülüyor. İşçi-emekçi olduğu için işte, kadın olduğu için evde emeği sürekli sömürülen, çocuklara, hastalara, yaşlılara baksın diye eve kapatılan ve yaşamı erkeklerin insafına bırakılmış olan kadınların depresyona girmemesi mucize olurdu.

Depresyon sıralamasında ikinci sırada gençler gelmekte, aynı örgütün verilerinde. Doğası gereği rekabetin hakim olduğu kapitalist düzen ruhsal olarak gençler için büyük tehdit oluşturuyor. Yaşları gereği büyümek, dengeli, sağlıklı gelişmek için enerji sarf edeceklerine, kıyasıya bir rekabetin içinde mücadele etmek durumunda kalıyorlar, mücadeleyi kazansalar da kazanmasalar da çoğunlukla onları güvencesiz ve geleceksiz bir yaşam karşılıyor. Böylesi bir tabloda stres ve depresyon kaçınılmaz olacaktır.

Depresyon vakalarının artışında mutlu olan bir kesim var, onları unutmamak lazım. Bu şanslı kesim depresyon tedavisinde kullanılan antidepresanları üretip satan ilaç tekelleri. Bu tekeller depresyon oranlarındaki artıştan dolayı büyük karlar elde ediyorlar. Ülkemizden örnek verecek olursak; 2005 yılında yaklaşık 20 milyon kutu antidepresan satılırken bu sayı 2010 yılında 34 milyon kutuya yükselmiş, yani 5 yılda yüzde 65 artmış.

Bu durum bize göstermektedir ki, küçük bir azınlığın, sermaye sınıfının mutluluğu uğruna dünyanın geri kalanı mutsuzluğa, ruhsal çöküntüye mahkûm ediliyor. Bu durumdan tek çıkış yolu var; kapitalist sistemin aşılması ve toplumsal refahı, toplumsal mutluluğu hedefleyen sosyalist toplumun inşa edilmesi.

F. Can

İLİŞKİLİ HABERLER