Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım, TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerine “cezaevleri ve infaz sistemi” konusunda bilgi verirken, tam bir utanmazlıkla tek kişilik hücreler için “Cezaevlerindeki tek kişilik ‘odalarımız’, Avrupa’ya göre 5 metrekare daha geniş” diyerek övündü.
Övgüye konu edilen yer işkencehane olmasaydı, Yıldırım’ın küstahça sözleri “züğürt tesellisi” diye geçiştirilebilirdi. Ama Yıldırım’ın “oda” dediği tek kişilik hücrelerde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırılanlar tutuluyor. Delil uydurma ihtiyacı bile duyulmadan insanlara keyfi bir şekilde ağır cezaların verildiği bir rejimde, ağırlaştırılmış müebbet cezalarının tümünün faşizan yasalara dahi aykırı olarak verildiğini söylemek abartı olmayacaktır.
Öte yandan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilenlere “ömür boyu hapiste kalma zorunluluğu” uygulanıyor. Uluslararası hukukta yer alan “umut hakkı” gasp ediliyor. Yani ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar (ki politik davalar dışında bu ceza pek ender veriliyor) 25, 30, 35 yıl sonrasında bile tahliye olma “umudundan” yoksun bırakılabiliyor. Ayrıca işkence olmasa bile, “umut hakkı” gasp edilen tutsaklar için tek kişilik hücreler işkencehaneden farksızdır.
Tek kişilik hücrelerde kalmak, psikolojik işkenceyle sınırlı kalmıyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilenlere daha derin bir tecrit de uygulanıyor. Disiplin cezası verilmediğinde dahi tek kişilik hücrede tutulanlar, telefon görüşü, görüş, açık görüş hakları da yarı yarıya gasp ediliyor. Misal üç kişilik hücrelerde kalanların haftada bir görüş hakkı varken tek kişilik hücrede kalanların 15 günde bir görüş hakkı var. Havalandırmaya bile 1 ya da 2 saat çıkabiliyor. Üç hücre aynı havalandırmaya çıkıyor. Ama sırayla. Havalandırmaya çıkanların diğer hücredekilerle konuşması bir yana selam vermesi bile yasak.
Elbette tutsaklar, zorba iktidarın bu vahşi yasaklarına birebir uymuyor. Yazılı prosedüre göre bile en az iki kat daha fazla tecrit uygulanan ağırlaştırılmış müebbet cezası alanlara ayrıca tümüyle keyfi bahanelerle verilen disiplin cezaları ile tecrit daha da katılaştırılıyor. Disiplin cezalarıyla aylarca görüş hakkı gasp edilen tutsak sayısı hiçte az değil.
Tek kişilik hücreler yasal düzenlemelerle bile tam bir işkencehane durumunda. Çok daha derinleştirilen tecridin uygulandığı işkencehaneler. Bunun yanı sıra fiziki işkencenin de uygulandığı yerler. Tek kişilik hücrelerde ispatlanamadığı için “şüpheli ölüm” olarak anılan cinayetler de işleniyor. Sarayın memuru Yıldırım, adeta sadistçe bir tutumla böylesi işkencehanelerin “metrekaresi Avrupadakilerden daha çok” diye pişkince övünüyor.
Önümüzdeki 3 yıl içinde 34 yeni hapishane daha yapılacağını “müjdeleyen” Yıldırım, bununla da övünmekte bir sakınca görmüyor. Buralarda da Avrupa’yı “kıskandıracak” tek kişilik hücrelerin “en moderni” olacak nasılsa.
Saray rejiminin dinci-faşist zihniyetini temsil eden Yıldırım, “olağan” işini yapan bir görevli gibi konuşuyor. Onu bu denli küstahlaştıran ise, kendine duyarlıyım diyenlerin hapishanelerde gerçekleşen hak ihlalleri karşısında yeterli bir duyarlılık göstermemeleridir.
H. Ortakçı