İran’ı hedef alan ABD emperyalizmi, küstahça icraatlarına yenisini ekliyor. İran’la imzalanan nükleer anlaşmadan çekilen Donald Trump yönetimi, bu kararın ardından 7 Ağustos 2018’de ilk yaptırım paketini ilan etmişti. İkinci yaptırım paketi ise 5 Kasım 2018’de uygulanmaya başladı. İran’ın petrol-doğal gaz satışını da engellemeyi amaçlayan bu yaptırımlardan sekiz ülke (Çin, Hindistan, Türkiye, Japonya, Güney Kore, Yunanistan, İtalya, Tayvan) belli bir süre için muaf tutulmuştu. Sürenin 2 Mayıs’ta sona ereceğini ilan eden Trump yönetimi, bu ülkelerin İran’la her tür ticari-mali ilişkileri kesmelerini dayatıyor.
Ambargoyu delecek ülkelerin ağır bedeller ödeyeceği tehdidini savuran emperyalist ABD, dünyanın en tehlikeli haydudu olduğunu bir kez daha ispatladı. Konuyla ilgili yapılan açıklamada, “Bu kararın amacı İran’dan petrol alımının sıfıra düşürülmesi, bu sayede rejimi ana gelir kaynağından mahrum bırakmaktır” denildi.
Bu karar, sadece Ortadoğu’da değil dünyada da gerilimi arttıracak. Bu haydutlar çetesine siyonist-ırkçı İsrail rejimi ile Ortaçağ artığı Körfez şeyhleri destek verdi. İran’la imzalanan nükleer anlaşmaya bağlı olduklarını ilan Rusya, Çin, Almanya, İngiltere, Fransa başta olmak üzere birçok ülke ise Trump’ın küstahlığına tepkili.
***
Ambargonun sıkılaştırılması, öncelikle İran’ın işçilerini, emekçilerini, yoksullarını vuracak. Ancak bundan etkilenecek olan ülkeler de var. Bunların başında Ankara’daki dinci-Amerikancı saray rejimi geliyor. Zira yakın zamana kadar petrol-doğalgaz ihtiyacının yaklaşık yarısını İran’dan ithal ediyordu. AKP şefleri bu vesileyle hamasi nutuklar atsalar da, yaptırım kararlarına uyacaklar. Nitekim son aylarda İran’dan aldıkları petrol-doğalgaz oranını düşürmüş bulunuyorlar.
Kriz içinde debelenirken seçimlerde hezimete uğrayan Erdoğan AKP’si, son günlerde IMF’nin kapılarını arşınlamaya başladı. Krizin derinleşme riskine petrol-doğalgaz ithalatı maliyetlerinin artması eklendi. Krizin faturasını işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına yıkan bu iktidar, önümüzdeki günlerde daha da pervasızlaşacak. Çünkü artan maliyetleri emekçileri soyarak karşılamaya çalışacak.
2019 yılında 118 milyar dolar dış borç ödemek zorunda olan saray rejimi, bu parayı bulmak için her yola başvuracak. IMF’nin kapılarını arşınlaması bundandır. Çünkü gelinen yerde vurguncu sermayenin Türkiye’ye akması için dinci-faşist koalisyonun IMF ile anlaşması gerekiyor. Bu sıkışıklık zamanında İran’la ticari-mali ilişkilerin kesilmesi saray rejiminin açmazlarını daha da derinleştirecektir.
***
Linç güruhlarını CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na saldırtan dinci-faşist koalisyonun kaba zorbalık dışında bir dayanağı kalmamıştır. Emekçileri işsizliğe, yoksulluğa, sefalete mahkûm eden bu koalisyon, rant kaynaklarının bir kısmını yitirince histeri krizlerine girdi. Sarayın linç güruhlarını sokaklara salması, faşist partinin şefi Devlet Bahçeli’nin 1 Mayıs’ta kan dökme tehditleri savurması, histerinin derinleşme eğiliminde olduğuna işaret ediyor.
Her icraatıyla sermayeye ve emperyalistlere hizmet eden AKP-MHP koalisyonu, toplumsal meşruiyetini yitirmişken krizi nasıl yönetecek? İran’a yaptırımın da derinleştireceği krizi atlatabilmek için yapılan hazırlıklar, tüm yükün emekçilerin sırtına yıkılacağını gösteriyor. Misyonu sermayeye hizmet etmek olan bir rejimin başka bir yol izlemesi mümkün değil. Kıdem tazminatını fona devretmek için hazırlıkları hızlandıran bu rejimin aynı anda linç güruhlarını sokaklara salması, iki olay arasındaki bağlantıya işaret ediyor.
***
AKP-MHP koalisyonu, sıkışan dikta rejimlerin davranışlarını sergiliyor. Emekçileri sefalete itmek, riyakarlıkta sınır tanımamak, kaba zorbalığı “olağan” davranış haline getirmek, biat etmeyenleri tehditle korkutmak, “terörist-hain” ilan etmek vb… Bu davranışlar hem iktidarda kalma hem rant kaynaklarını elde tutma histerisinin vardığı boyutun ibret verici göstergeleridir. Rejimin icraatları, temsil ettiği asalak kapitalistlerin sınıf karakterine uygundur. Bu icraatların hedefinde öncelikle ilerici-devrimci güçler ile işçi sınıfı olsa da, tüm emekçileri, ayrımcılığa maruz kalan halkları, kadınları, gençleri hatta çocukları da vurmaktadır.
Saldırı dalgasını püskürtmek, giderek süreci tersine çevirmek için sömürüye, baskıya, ayrımcılığa maruz kalanların birleşik mücadelesinin örgütlenmesi gerekiyor. Bunun başarılabilmesi ise, ilerici ve devrimci güçler ile ilerici-öncü işçilerin önderlik rolünü oynamalarıyla mümkündür.