Sermaye devletinin dümenine oturan AKP iktidarının işçileri, emekçileri ve Kürt halkını hedef alan zulmü, halkın direniş duvarına çarptı. AKP gericiliği önünde hiçbir engel görmüyordu. Emekçilerin sağlık, eğitim barınma hakkının, çalışanların ücret, sosyal güvenlik, sendikal emeklilik haklarının tümden gaspına yönelik politikalar yine halkın direngen duvarına tosladı.
Yaşanan bu halk isyanı çeşitli kesimlerce kendi bakış acılarıyla değerlendirildi değerlendirilmeye de devam ediliyor. Bu direniş 12 Eylül’den sonra bir ilkti. Günün koşullarında değişik şekilde kendiliğinden ortaya çıkan direniş, tüm baskılara karşı biriken öfkenin harlanmasıydı. Direnişin fitili ateşlenince hızlı şekilde ülke geneline yayıldı. Kapitalist sistemin savunucusu ve yandaş medyası görmezden geldi ise de iletişimde zorluk yaşanmadı. Cep telefonları ve sosyal medya iletişimde önemli yer tuttu. AKP şefi duvara toslamanın yarattığı şokla milliyetçi-şoven CHP’yi işaret etti. Faşist MHP’yi işaret edecek hali yoktu ya!
CHP daha direnişin nereye varacağının hesabını yapmadan hemen üstüne atladı, fırsat bu fırsat diyerek direniş üzerinden seçim hesapları yapmaya başladı. Kitle hareketi CHP’nin boyunu aşınca şaşırıp afalladılar, merkezi düzeyde geri durdular, tabanı, özellikle gençlik kesimi direnişe bazı yerlerde katıldı. CHP’nin yanı sıra milliyetçi-şoven İP de toplanma alanlarda 10. Yıl ve İstiklal Marşı söyletmeye çabaladılar. İP, kitlelerle yürüyüşlere katılmayıp toplanma yerlerinde ulusalcı ırkçı zehrini kustu.
Bu geniş katmanlı halk direnişi her yönüyle tartışmaya açıktır. TV de tartışmalara katılıp süreci değerlendirenlerin hemen hepsi yaşanan patlamanın nedenleri üzerinde hem fikirler. Son yıllarda artan otoriter baskı, sindirilmişlik, perde gerisinde kalan ‘90 kuşağı, okumuş ve işsiz kalmış üniversite gençliği, hayat tarzlarına müdahale vb.... İkinci kesim, buna bazı aydınlarda dahil, kent ve mekan ayaklanmalarının, yani artık direnişlerin ve isyanların temel ekseninin değiştiğini iddia etmektedir. Bu fikre göre direniş ve isyanlar ve dolayısıyla devrim artık “mekan, kimlik, ekoloji” ekseni üzerinde yürüyecek ve hareket edecektir. Bu postmodern düşünceye göre işçi sınıfı öncü rolünü yitirmiştir. Üçüncü kesimi ise EMEP, ÖDP, TKP, HDP gibi reformist-sol partiler oluşturuyor. Hatırlanacağı üzere direnişin en kritik günlerinde İstanbul bağımsız milletvekili Levent Tüzel Gezi Parkı’nda kalmanın bir anlamı yoktur, direniş diğer alanlara kaydırmalı demişti. ÖDP Genel Başkanı Alper Taş da benzer şeyler söyledi İMC televizyon kanalında aynı tartışma programında. Oysaki Gezi Parkı binlerce kişinin çalıştığı dev bir fabrikaya “Bu işyerinde grev var” pankartı asılmış gibiydi. Sanki Gezi Parkı’nda kalındığı zaman direnişin başka alanlara taşınamazmış yaklaşımı direnişten çark etmenin bahanesiydi. Bu çevrelerde cisimleşen ortak tutum buna tekabül ediyordu.
Gezi Parkı’nda bulunan halk, Gezi Parkı’nda kalınmalı kararı almıştı ve kararından taviz vermemişti, bu karar halk için önemliydi. Yapılan forumlarda “mecliste mi yoksa sokakta mı mücadele edilmeli” sorusuna halk sokağı gösteriyordu. Bu başkanlar için Gezi Parkı’nda kalmanın önemi olmasa da Tayyip Erdoğan için önemi vardı. Bu nedenle zorba bir şekilde Gezi Parkı’na saldırı emri verdi. Bu bayların direnişi hangi alana ne şekilde taşıdığı da merak konusu. Aslında bu “sosyalist” baylar için söylenecek çok şey var, bu kadarıyla yetinelim şimdilik.
Bu direnişte devrimciler açısından durum nedir? Bazı devrimci guruplar da gelişen olaylar karşısında şaşkınlık içindeydi. Hazırlıksız mı yakalandılar? Evet hazırlıksız yakalandılar. Bugün için kitlelerle buluşulmadığı için önderlik yapma konusunda da yetersiz kaldılar. Ama her devrimci, kitlelerin en ufak bir kıvılcımla belli olmayan bir anda ayaklandığını bilir, fakat zamanını tahmin edemez. Devrimci güçler şayet hayatın her alanında, başta işçi sınıfı olmak üzere sendikalarda ve diğer kitle örgütlerinde mevzilere sahip olsalardı harekete müdahalede ve öncülük etmede sıkıntı çekmezlerdi. Önemli bir başka sorun da halen kürsülerde söz hakkına sahip olunamamasıdır, kürsü tamamen reformist sendikaların hakimiyetindedir.
Günün görevi ve devrimci sorumluluğu kitlelere önderlik yapabilme yeteneklerine sahip olmak ve kitleselleşmektir.
Çiğli Güzeltepe’den bir emekçi