Halk hareketi ‘durmuyor’!

Son gelişmeler kitlelerin sermaye iktidarına karşı tepkilerini dışa vuracakları eylem biçimlerini sahiplenmeye açık olduğunu kanıtlıyor. Bu eylemler hızla yaygınlaşmakta ve merkezi bir karakter kazanmaktadır.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 29 Haziran 2013
  • 07:15

Halk hareketinin toplumsal fay hatlarında yarattığı kırılmalar artçı sarsıntılar biçiminde sürüyor. Bu nedenle Taksim Direnişi düzen cephesinin temel bir gündemi olma özelliğini hala koruyor. Özel karargâh merkezlerinde yapılan planlar doğrultusunda hareketin soluk aldığı, genişleyerek yayıldığı alanlara bir bir müdahale ediliyor. Gezi Parkı, ardından Ankara’da Kuğulu Park, Eskişehir’de, İzmir’de Gündoğdu Meydanı’nda çadır kurarak devam eden direnişlere yönelik polis baskınları bu çerçevede gerçekleştirildi. Ancak sermaye devletinin, her adımı hesaplanmış bu saldırılarına kitleler anında yanıt veriyor.

Yani burjuva iktidar gelenekselleşmiş kirli yöntemlerini sahneye koyar koymaz hiç vakit kaybetmeksizin karşıt tepkilerini de yaratıyor. Bu nedenle sermaye düzeni tam anlamıyla bir açmaz içerisinde. Alevi-Sünni çatışması, şovenizm, seçim aldatmacası, korku atmosferi, polis ve yargı terörü, burjuva medya aracılığıyla kesintisiz olarak sürdürülen yalan ve demagoji, eli sopalı-bıçaklı faşist çetelerin sahneye sürülmesi, bunlar da yetmezse anti-komünist, dinsel-gerici söylemler, halk hareketine karşıt bindirilmiş kıtalarla örgütlenen ‘milli irade’ mitingleri vb… Kısacası sermaye devleti elinde ne kadar ideolojik ve zor aygıtı varsa kullanıyor. Ancak içinden geçtiğimiz ‘bunalımlar, savaşlar ve devrimler’ döneminin nesnel koşulları toplumsal-sosyal hoşnutsuzluğun neden olduğu bu öfke patlamasının kolayından kontrol altına alınmasına engel oluyor.

Sermayenin tüm zorbalığına karşı devam eden eylemlerin zenginleşerek sürmesi de bu yüzden. Sermaye devleti polis operasyonu ile direnişçileri Gezi Parkı’ndan dışarı attı. Ama iki gün boyunca Taksim’de, İstanbul ve ülkenin dört bir yanında süren fiili çatışmalarla, direnişle boğuşmak zorunda kaldı. Taksim’i polis ablukası ile işgal edip, ‘OHAL’ ilan etti. Tüm gelişmeler gösteriyor ki, ipliği pazara çıkmış ve hiçbir inandırıcılığı kalmamış olan AKP hükümeti ve şefi karşısında kitlelerin kazandığı özgüven perçinleniyor. Sermaye devleti de bu özgüveni kırmaya çalışıyor. Ancak dinci-gerici AKP’nin zorbalığına karşı özgün bir dil geliştirilerek mücadele devam ediyor. AKP iktidarının dikensiz gül bahçesi yaratmak için dizginlerinden boşalan polis terörü de sokaklara dökülen kitleleri sindirmeye yetmiyor.

Sermaye devletinin demokratik hak ve özgürlükleri yok etmek için devreye soktuğu polis devleti uygulamalarına tepki büyüyor. Söz, basın, gösteri, toplantı ve örgütlenme hakkı için kitleler hareketleniyor. Baskı ve zorbalığa karşı duvar yazıları, tweeter, bestelenen şarkılar, parkların-meydanların örgütlenme zeminlerine dönüştürülerek kültürel-sanatsal üretimlerin sunulduğu birer komünal yaşam alanları haline getirilmesi yönünde bir hareket gelişiyor ve yayılıyor.

Ortaya çıkan bu eylem biçimleri belki yeni değiller. Ama halk hareketinin kendi özgünlüğü içinde farklı bir ruha ve karaktere bürünerek yaratıcı bir şekilde şekilleniyor. Dahası geniş kitleler tarafından sahipleniyor.

İşte bu noktada dört bir yanı kuşatılmış Taksim Meydanı’nda fiili sıkıyönetim ve eylem yasağının ilan edildiği, yoğun çatışmaların yaşandığı günlerin hemen ardından Erdem Gündüz, polis şiddetine karşı ‘duran adam’ eylemi başlattı. Ardından birkaç saat içinde ‘duran adam’ eylemi değişik biçimler kazanarak sahiplenildi. Esas itibariyle pasif direniş biçimlerinden biri olan eylem son derece aktif ve kitlesel bir biçime dönüştü. Pek çok kentte ‘duran adam’ eylemi, sloganlar, forumlar meşaleli yürüyüşlerle bir arada gerçekleştiriliyor.

Kitlelerin özgürlük mücadelesini faşist zorbalıkla boğmakta ısrar eden sermaye iktidarı karşısında susarak ‘duran adam’ olmak birkaç gün içinde polis devleti uygulamalarının kitleleri sindiremediğinin bir simgesi haline geldi. Ki, hareketin bugünkü bilinç düzeyi ‘duran adam’ eylemlerini pasif sınırlara hapsetmekten uzak. Haklarını direnerek kazanma ve talepler için mücadele etme kararlılığı öne çıkmakta. Bunun için Erdoğan ‘duran adam’ eylemlerini bile sermaye düzeni için tehlike olarak gördüğünü gizleyemiyor. Dini-gerici sermaye iktidarı ekonomik-sosyal- siyasal saldırılarını gerçekleştirmenin önünde herhangi bir eyleme ve muhalif sese dahi tahammülsüz davranıyor.

Taksim Meydanı’ndaki fiili eylem yasağı ‘duran adam’ eylemiyle bir şekilde kırılmış oldu. Dinci-gerici iktidar halk hareketinin hemen sönümlenmeyeceğinin bilincinde. Bu nedenle toplumsal muhalefeti geleneksel yöntemiyle teslim almaya çalışıyor. Taksim’de Erdem Gündüz ardından ‘duran adam’lar gözaltına alındı. Sonra yeni ‘duran adam’lar çıkmaya devam etti. Şimdi kitleler dönüşümlü olarak saatlerce meydanda durmaya devam ediyor. ‘Barışcıl’ eylemlerin yapılmasına karşı olmadıkları yalanına sarılanlar ise ‘duran adam’ eylemine dahi karşı çıkıyorlar. Sermaye devleti bu eylemlerin kendiliğinden sönmesini bekliyor.

Son gelişmeler kitlelerin sermaye iktidarına karşı tepkilerini dışa vuracakları eylem biçimlerini sahiplenmeye açık olduğunu kanıtlıyor. Bu eylemler hızla yaygınlaşmakta ve merkezi bir karakter kazanmaktadır. Işık söndürme, tencere-tava, yerellerde yapılan yürüyüş ve gösteriler, çadır eylemleri ve en son ‘duran adam’ eylemlerinde olduğu gibi Taksim Dayanışma’nın da çağrısıyla İstanbul’da çeşitli parklarda yapılan forumlar kısa sürede her alana yayıldı ve dört bir yanda yeni forum alanları yaratıldı.

Sınıf devrimcileri olarak devrimci önderlikten yoksun kitle hareketine örgütlü biçimler vermek için yerellerde gerçekleşen bu forumların esnek işçi ve emekçi inisiyatifleri ya da halk meclislerine dönüştürülmesi sorumluluğu ile hareket etmeliyiz. Dikkatimizi eylem biçimlerine ya da örgütlenme modellerinin hiçbirine daraltmadan her aracı ve yöntemi kitleleri politikleştirmenin birer zeminine çevirebilmeli ve kitlelerin devrimci enerjisini açığa çıkarmak için seferber olmalıyız.