Türk sermaye devletinin Kürt halkını hedef alan saldırganlığı cenazelere dahi işkence yapma noktasına varmış bulunuyor. IŞİD’e karşı savaşta Rojava’da yaşamını yitiren Aziz Güler’in cenazesinin verilmeyişi, Varto’da Ekin Wan’a yapılanlar, Şırnak’ta Hacı Lokman Birlik’in cansız bedeninin yerlerde sürüklenmesi, Kars’ta öldürülen gerillaların cesetlerine yapılan işkenceler, katledilen çocuklar ve 3 aydır süren kirli savaşta yaşananlar Kürt halkını hedef alan saldırganlığın vardığı noktayı gözler önüne seriyor.
İşlenen insanlık suçları ve katliam yöntemleri ‘90’lı yıllarla fazlasıyla bir benzerlik taşımaktadır. O dönemin hükümet sözcülerinin dili nasıl kanlıysa, aynı şey bugün de geçerlidir. Kirli savaşın kalemşorları o günlerde Kürt halkına nasıl kin ve nefret kusuyor, birer paçavradan ibaret gazeteleri ile gerçeklerin üzerini nasıl kapatıyor ve televizyon ekranlarından bir savaş komutanı gibi o kıt beyinleriyle daha fazla katliam için nasıl stratejiler geliştiriyorlarsa; başta “yandaş basın” olmak üzere bugün de aynı tutumu sergiliyorlar.
Sadece bu kadar mı? Kirli savaşın yarattığı ortamda kan dökmekle yetinmeyenler öylesine çürümüşlerdi ki, rütbelerini, siyasi konumlarını ceplerini doldurmak için kullanmaktan da geri kalmıyorlardı. Uyuşturucu ticaretinden kadın ticaretine akla gelebilecek her türlü gayri ahlaki iş, insan öldürmek ve işkence yapmak dışındaki en maharetli oldukları alanlardı. Çatlılarıyla, Yeşilleriyle, Ağarlarıyla, Korkut Ekenleriyle, İbrahim Şahinleriyle adları bilinen ve bilinmeyenleriyle hepsi bu bataklıktan beslenen birer “vatanseverdi.” Aklı hala o günlerin sunduğu imkânlarda olan Sedat Peker gibi bir mafya elemanının “teröre karşı miting” organizatörü olması, bu amaçla kimlerin, hangi kirli ve karanlık odakların yan yana geldiğini göstermektedir.
Kürt halkına karşı yürütülen bu haksız savaş, son derece kanlı ve kirlidir. Haksızdır, çünkü yalanlarla kandırılan bir ulusun eşitlik özlemleri daha en başında, cumhuriyetin ilk yıllarında kanla bastırılmıştır. Kanlıdır, çünkü yeri geldiğinde Arınç gibileri bile bu gerçeği kabul etmek zorunda kalmıştır. Kürt halkının yaşadığı coğrafyada derelerden akan kan hiç durmamıştır.
Kirlidir, çünkü haksızlığın, zulmün en çok tahrip ettiği değerler insanlık değerleridir. Doksanlı yıllardan bugüne yaşananlar bu yüzden değişmemiştir. Dün panzerlerle sürüklenen insanlık bugün Akreplerle sürüklenmektedir. Cansız bedenlere yapılan işkenceler değişmemiştir. Dün kulak koleksiyonu yapanların, gerilla başlarıyla cesetlere basarak fotoğraflar çektirenlerin ne kadar alçalabileceklerini ifşa ettikleri yer şimdi sanal iletişim ortamıdır. O günlerin kirli savaş ortamı, sermaye sınıfının devlet aygıtı içindeki siyasetçisini, mafyasını nasıl yan yana getirmişse bugün de durum aynıdır. Yolsuzlukların tepe ve tape noktası çoktan çürümüş bir düzeni ele vermektedir.
Bu kirli savaş, süresi ne olursa olsun, hangi aralıklarla devam ederse etsin tarihin durduğu andır. Kürt halkı için tarih on yıllardır kirli bir savaşta kilitlenmiştir. Tarihin durduğu, insanlığın sürüklendiği bu zaman diliminden çıkmaksa, saati ayaklanmalar ve devrimler çağına göre ayarlamakla mümkündür.
Unutulmamalıdır ki doksanlı yılları akla getiren bu vahşet, sermaye devletinin genetiğinde vardır. Bu bozuk, çürümüş, kanlı ve zalim devlet yapısı ise genetiğiyle yeniden oynanarak düzeltilemez. Sermaye düzeninin tedavülden kalkma zamanı çoktan gelmiştir.