Haziran Direnişi’nin 5. yılındayız. Haziran Direnişi işçi ve emekçi kitlelerin öfke patlaması ile AKP iktidarının saldırılarına karşı sokağa akmasıydı. Kimisi yaşam tarzına yapılan müdahaleden, kimisi ise açlıktan, yoksulluktan ve ağır çalışma koşullarından kaynaklı iktidara karşı alanlara çıktı. Direniş karşısında AKP iktidarının korkuları büyüdü. Bu nedenle sokağa çıkan milyonların üzerine azgınca saldırdı.
Haziran Direnişi sırasında birçok genç insanın sokak ortasında katledildiğine tanık olduk. AKP’nin kimyasını altüst eden Haziran Direnişi’nde katliamcı düzen gençlerimizi aramızdan söküp aldı. Kimisini sokak ortasında döve döve öldürdü, kimisini kurşunlayarak katletti. Direniş sırasında hayatını kaybedenlerden biri de 14 Haziran’da Ankara Güven Park’ta polis tarafından katledilen Ethem Sarısülük’tü. Öldürülüşü kameralar tarafından çekildi. Öldüren polisin kimliği de gayet netti. Peki Ethem katledildikten sonra yargı sürecinde neler yaşandı?
Önce mahkemeyi başka bir ile kaçırarak hukuki sürecin toplum tarafından sahiplenilmesini engellemeye çalıştılar. Davayı sahiplenen destekçilere ve avukata soruşturma açarak Ethem’in katilinden hesap soranları yıldırmak istediler. Katil Ahmet Şahbaz’ı serbest bırakarak ödüllendirdiler. Yerel mahkeme 1 yıl 4 ay “ceza” verirken Yargıtay bu sözde ceza, özde ödülü az bularak Ethem Sarısülük’ü kasten öldüren Ahmet Şahbaz’a 4 yıl 2 ay “ceza” verilmesini istedi. Ayrıca yerel mahkemenin kararı da 10 TL para “ceza”sına çevrildi. Bununla da yetinmeyen mahkeme silahın kamuya ait olmadığını, Şahbaz’ın kendine ait olduğunu ileri sürerek Katil Şahbaz’a silahı iade etti. Ethem’in katledildiği günlerde polislerin silaha sarılmadığını iddia eden mahkeme, tersinden eylemcilerin “hükümeti devirmek” istediklerini dile getirerek geniş işçi emekçi kitleleri ve özelde Ethem Sarısülük’ü suçladı. Oysa İstanbul ve Ankara’da açılan “hükümeti devirmek” iddialı davalarda beraat kararı alınmıştı. Aksaray 1. Ağır Ceza Mahkemesi katil polisin meşru müdaafa yönlü bir davranışta bulunduğu kararını verdi ve bu kararı PVSK’ya (Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu) dayandırıldı.
Ethem Sarısülük’ün katilinin “yargılanma” süreci böyle işlerken devlet, polislerinin elini güçlendirmek için elinden geleni yaptı. Her geçen gün saldırganlaşan polis ise, nasılsa yargılanmayacaklarını bildikleri için katliamlarına devam ettiler.
Bu düzende sömürü sisteminin bekası için hareket edenler her zaman ödüllendirilmiştir. Napolyon’un polisi Comte R. Roche’ın polisler üzerine söylediği ünlü söz durumu özetler niteliktedir: “Fahişeyi ve zina suçlarını affederim... Korkunç bir katilin darağacına çıkartılan failini bile affederim... Hatta ve hatta imparatoruma suikast yapanı bile bağışlarım... Sadece polise karşı geleni affetmem... Çünkü... Polise çevrili namlunun ağzından fırlayan kurşun hedefini bulduğu an... Artık devlet yıkılmaya başlamış demektir... İşte bunu affetmem...”
Burjuvazinin meseleye bakışı işte tam da böyledir. Kendi özel mülkiyetlerinin az da olsa tehdit altında olduğunu hissettiklerinde sermayenin gözü hiçbir şeyi görmemekte, tereddütsüz “vur emri” vermektedir. Düzen yargısı ise katilleri aklamak, onlara arka çıkmak ve sırtını sıvazlamaktan başka bir işe yaramamaktadır. Dolayısıyla katillerden hesap sormak için hukuki süreçlerin peşini bırakmamak anlamlı olsa da, gerçek hesap işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesi ile sorulacaktır.
F. Deniz