Ege Çevre Platformu (EGEÇEP) 16. Bileşenler Kurultayı’nın sonuç bildirgesi Alsancak Mimarlık Merkezi’nde açıklandı. “Daha yaşanılası bir dünya için gelecek kuşaklara sözümüz var” sloganıyla 26 - 27 Şubat 2022 tarihlerinde, pandemi koşulları nedeniyle online olarak toplanan Ege Çevre Platformu (EGEÇEP) 16. Bileşenler Kurultayı gerçekleştirilmişti.
Kurultayda, öncelikli olarak içinde bulunduğumuz ekolojik yıkımın sebep ve sonuçları değerlendirilmiş, geleceğe yaşanılabilir bir dünya bırakmanın yol ve yöntemleri tartışılmış ve mücadele programı belirlenmişti. Kurultayın yaptığı değerlendirmeler ışığında oluşturulan kurultay sonuç bildirgesi katılımcılar ve kamuoyu ile paylaşıldı.
İzmir Alsancak Mimarlık Merkezi’nde açıklanan kurultay sonuç bildirgesi EGEÇEP Eş Sözcüsü Berna Babaoğlu tarafından okundu. Babaoğlu ekolojik yıkımların 2021 yılı içerisinde de katlanarak artmasına karşın ortak mücadelenin önemine değindi. Sonuç bildirgesinde şu tespitler yer aldı:
“-İklim krizinin geldiği noktada, kapitalist ülkeler ‘mış’ gibi yapmaya devam ediyor. COP 26 zirvesi gibi sözde buluşmalar, Glasgow Sözleşmesi gibi uygulanmayan sözleşmelere karşın bilim insanları, krizin; engellenmesi git gide zorlaşan bir boyuta ulaştığını bildiriyor. Hava kirliliği, artan sıcaklık, kum fırtınaları, salgın hastalıklar, kuralık ve su kıtlığı sorunu, buzulların önlenemeyen erimesi giderek yaklaştığımız felaketin birer habercisidir. Bu noktada, bulunduğumuz bölge başta olmak üzere iklim krizine karşı gerçek bir mücadele programı oluşturmak bizler açısından ertelenemez bir görevdir. Kurultayımız sonucunda oluşturacağımız çalışma gruplarının buna göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
-‘Enerji ihtiyacı var’ bahanesi ile fosil yakıt kullanımının devam etmesi, enerji ihtiyacını karşılamak adı altında nükleer enerjinin temiz enerji olarak pazarlanması ve enerji üretim teknolojilerinin sömürge ülkelere transfer edilmesiyle yaratılan enerji sömürüsü, halkların tahammüllerinin çok ötesi boyutlara ulaşmıştır. Ülkemiz iktidarının oluşturduğu enerji politikaları da bu çerçevede değerlendirilmelidir. EPDK tarafından 32 kuruşa dağıtım şirketlerine verilen elektriğin halka en düşük 190 kuruşa satılması, üretilen elektriğin dağıtımının da kamu eliyle ve halk yararına olması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
-Ülkemiz enerji politikasının canlıya, doğaya, kamuya değil; sermayeye hizmet ediyor olması ve aynı zamanda bu politikaların bir yanının ekolojik yıkım diğer yanının ekonomik krizin yoksul halkın cebinden çıkartılması olarak değerlendirildiği görüşündeyiz. Bu nedenle, “sürdürülebilir kalkınma değil sürdürülebilir yaşam” ilkemiz doğrultusunda hareket ederek, enerji çalışma grubuz kurulmuş ve yeni dönem faaliyetlerimizden biri olarak bu çalışma grubunun kendi mücadele programını oluşturacağını bildirmekteyiz.
-2021 yazı bizlere göstermiştir ki iklim krizinin bir sonucu olarak kuralık ve su kıtlığı, acil önlem alınması gereken mücadele başlıklarından biridir. Bölgemizdeki tarımsal faaliyet ve içme sularının önemli ölçüde karşılandığı, yüzlerce endemik bitkiye ve hayvana ev sahipliği yapan Marmara Gölü kuruma tehlikesi altındadır.
-Ayrıca Selçuk’ta, Meryem Ana gibi tarihsel ve çok sayıda doğal SİT alanının SİT derecelerinin düşürülmesi ile tarihi mekanlarla doğal sulak alanlar sermayeye teslim edilmektedir. Su kıtlığına karşı, Marmara Gölü için, doğal yaşam alanları için de Selçuk gibi bölgemizdeki alanlar için mücadele programı hazırlayarak, su sorununu sürekli gündem maddesi olarak değerlendireceğiz.
-2021 yılında da devam eden Covid salgını süreci bizlere bir kez daha göstermiştir ki; bilime, akla göre değil piyasa koşullarına göre alınan önlemler, salgının gerçek veriler ile değerlendirilmemesi giderek katlanan bir tehlikeyle yaşamı karşı karşıya getirmektedir.
-AKP-MHP iktidarının yağma ve talan politikaları, 2021 yılı içerisinde de hız kesmemiş, Muğla İkizköy’den Rize İkizdere’ye Kanal İstanbul Projesinden Çeşme Yarımada Projesine kadar sermayenin iştahını kabartan mega projelere imza atmıştır. Yaz ayları boyunca memleketin her köşesinde yaşanan orman yangınlarını bile fırsata çevirerek sermayeye yeni proje alanları sunmaktadır.
-Yaz ayları boyunca, her bölgede vuku bulan orman yangınları, yaban hayatını ve doğal yaşamı ciddi bir yıkıma uğratmış, iktidarın yönetemediği yangınlar birer kriz alanına dönüşmüştür. Yangınlarla birlikte yılboyunca gözlemlenen hava kirliği, kentlerden kırsala doğru dalga dalga yayılmakta, başta yaban arıları olmak üzere tüm canlı yaşamını ciddi anlamda tehdit etmektedir Orman yangınları hava kirliliği ve avcılık, canlı yaşamı konusunda acil bir önlem planı gereksinimi doğurmaktadır.
-Ekoloji mücadelesinin katettiği diğer bir yol, şüphesiz dayandığı direnişlerle birlikte vermiş olduğu hukuki mücadeledir. Yeni yönetmelikler, ÇED muafiyet kararları, acele kamulaştırmalar ve usulsüz uygulamalar ile doğal yaşam, kültürel varlıklar, bir bir sermayenin emrine sunulmaktadır. Buna karşı yürütülen hukuki mücadele, sürecin yarattığı toplumsal hareketlilikle birlikte büyüyen bir direniş hattını ortaya çıkarmaktadır.”