Devlet-çete işbirliğiyle gerçekleştirilen bir katliam: Bahçelievler

Bu katliam bu topraklarda ne ilkti ne de son. Bu coğrafyanın toprakları her daim devlet için tehlike unsuru olarak görülenlerin kanlarıyla sulanmıştır. Devletin mayasında var olan bu zihniyet işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, Kürtlere, Ermenilere, Alevilere yönelik sayısız katliamın altına imzasını atmıştır.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 08 Ekim 2018
  • 11:32

Bahçelievler Katliamı’nın üzerinden 40 yıl geçti. 40 yıl önce, 8 Ekim 1978 tarihinde 7 TİP’li öğrenci kaldıkları evde faşistler tarafından hunharca katledildiler. Katliamda üniversite öğrencisi olan Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan ve Salih Gevence yaşamlarını yitirdiler.

Katliamın başrolünde devletin her türlü kirli işi için besleyip büyüttüğü azılı katillerden Abdullah Çatlı vardı. O gün Bahçelievler’deki evde bulunan 5 TİP’li öğrencinin kapı zili çalar. Faşistler kapının açılmasının ardından evde bulunan 5 kişinin ellerini arkadan bağlayarak yere yatırırlar. Katillerden Haluk Kırcı dışarı çıkar ve arabada bekleyen Abdullah Çatlı’ya ne yapmaları gerektiğini sorar. Azılı katil Çatlı ise ona eter ve pamuk verir. Öğrencilerin ilk önce bayıltılmasını söyler. Bu esnada kapı bir kez daha çalar. Bu kez zile basanlar, arkadaşlarını ziyaret için gelen Faruk Ersan ve Salih Gevenci’dir. Faşistler onların da ellerini bağlarlar. Ve dışarı çıkartarak arabaya bindirirler. Eskişehir Yolu’na getirirler. Burada bu 2 öğrencinin kafalarına üçer kurşun sıkarak katleden gözü dönmüş faşistler tekrar eve dönerler. Diğer 5 öğrenci vardır sırada. Faşist katillerden Haluk Kırcı ilk önce Osman Nuri Uzunlar’ı boğarak katleder. Ancak bu şekilde zaman alacağını düşünerek diğer 4 öğrenciyi de kurşunlarla katleder. Hepsinin öldüğünden emin olduktan sonra katliam çetesi evden ayrılır. Ancak öldü zannedilen Serdar Alten hâlâ yaşıyordur. Hemen hastaneye kaldırılır. Burada 7 gün boyunca verdiği mücadelenin ardından hastanede yaşama gözlerini yumar.

Bu katliam bu topraklarda ne ilkti ne de son. Bu coğrafyanın toprakları her daim devlet için tehlike unsuru olarak görülenlerin kanlarıyla sulanmıştır. Devletin mayasında var olan bu zihniyet işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, Kürtlere, Ermenilere, Alevilere yönelik sayısız katliamın altına imzasını atmıştır. Bu katliamlar, sayısız faili meçhul cinayetler kimi zaman devletin resmi tetikçileri tarafından kimi zaman da Bahçelievler Katliamı’nda, Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da olduğu gibi devletin bizzat besleyip büyüttüğü çeteler eliyle gerçekleştirilmiştir. Bahçelievler Katliamı’nın da başrolünde yer alan Abdullah Çatlı sayısız cinayet işlemiş olmasına rağmen her daim devlet tarafından korunup kollanmıştır. Hatırlanacağı üzere “bürokrasi-polis-çete” arasındaki kirli ilişkiler Susurluk kazasıyla birlikte ortaya saçılmıştı. Faşist çeteci Abdullah Çatlı, dönemin DYP milletvekili ve bir polis şefi aynı araç içerisindeydi.

Bu eli kanlı faşistlerin devlet tarafından korunup kollanması, sırtlarının sıvazlanması göstermelik yapılan yargılama sürecinde de kendini gösterdi. Katliamın faili Abdullah Çatlı ne büyük bir ironi ki hiçbir zaman yakalan(a)madı. Katliamın baş aktörlerinden Haluk Kırcı yedi kere idama mahkum edildi. 1996’da yakalandığı gün emniyetten kaçtı. 1999’da yeniden yakalandı. 18 Mart 2004 tarihinde tahliye edildi. Ekim 2004’te Ukrayna’da yakalandı. 27 Mayıs 2010’da tekrar tahliye edildi. 8 Şubat 2011 tarihinde tekrar tutuklandı ve 4 Şubat 2015 tarihinde tahliye oldu. Katliamda yer alan Ünal Osmanağaoğlu ve Bünyamin Adanalı 2012 yılında çıkarılan 3. Yargı Paketi kapsamında tahliye edildiler. Ercüment Gedikli ise 1991 yılında çıkarılan afla salıverildi.

Bahçelievler davasında olduğu gibi gerçekleşen katliamlarda ve cinayetlerde düzenin kurumlarından adalet beklemek faydasızdır. Bugüne kadar devlet tarafından sayısız katliam gerçekleştirilmiş ancak göstermelik yargılamalarla, zaman aşımlarıyla bir oyalama sürecinin ötesine geçilmemiştir. Bu katliamların ve cinayetlerin hesabını düzenin sahte adalet kurumlarında değil, sokaklarda gelecek güzel günler için kurulan özgürlük barikatlarında soracağız.