Demokratik hak ve özgürlüklerin kaynağı devrimci sınıf mücadelesidir! - Evrim Erdoğdu*

Büyük Sosyalist Ekim Devrimi 100. yılında işçi sınıfının mücadelesini aydınlatmaya, gerçek kurtuluşun adresini göstermeye devam ediyor. Hayal olanı gerçek kılan sosyalist Ekim Devrimi insanlığın yegane gelecek alternatifi olarak yeni Ekimlerin örgütlenmesi doğrultusunda işçi-emekçilerin pusulasıdır.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 29 Ağustos 2017
  • 06:14

Burjuvazi tarih sahnesine çıktığı 13. yüzyıldan bugüne “özgürlük ve adalet”i feodal sınıfların ayrıcalığını ortadan kaldırmak, sermayenin egemenliğini kurmak için talep etti. Onun için özgürlük artı-değer sömürüsünün, sermaye birikiminin önündeki engellerin ortadan kaldırılmasıydı.

Evet, burjuvazinin devrimci çağının ideologları “insan özgür olmalı, özgür yaşamalı” demişlerdir. Ancak o dönemin aydınlanma çağının filozoflarının formüle ettikleri demokratik ölçü ve değerler işçi sınıfını baskı altına alan, sınıflar arası çatışkının ürünü olan burjuva devletin temellerini örmüştür.

Çıkarları taban tabana zıt olan işçi sınıfı ve sermaye sınıfının özgürlük anlayışlarının aynı olması mümkün olabilir mi? 1776 yılındaki Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi de, 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi de bütün insanlar için değil burjuva sınıf (hatta onun erkek olanları) için haklar tanımlamıştır. Birey hakları ve kişi güvenliği, vicdan, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü, toplanma, mülkiyet hatta dilekçe ile talepte bulunma hakkı hâlâ dayanağını bu burjuva devrimlerinin görüşlerinden alır. Kapitalist mülkiyet üzerine kurulu bu bildirgelere dayanılarak oluşturulan tüm anayasalar özgürlüğü esasta burjuvazinin lehine kısıtlamıştır. “Özgürlük başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilmektir.” Sonuçta egemen olan, iktidardaki sınıf odur ve tam da bu nedenle özgürlük ve adalet burjuvazi içindir. Ve temel insan hakları ve özgürlükler burjuvazinin dışındaki işçi sınıfı ve emekçiler için “kağıt” üzerinde dahi dişe diş mücadele ile yaklaşık 250 yıldır elde tutulabilmiş, burjuvaziden sökülüp alınmıştır.

Tüm bunlar burjuva devrimlerin ilerici karakterini gölgelemez, ancak sınıfın sermaye düzenine karşı bilinçlenmesi ve eylemi açısından tarihsel bir öneme sahiptir. Demokrasi mücadelesinin kapsam ve sınırlarını bilmenin, burjuva demokrasisini geliştirmeye dayalı uzlaşmacı çizgiye karşı bağımsız devrimci bir konuma sahip olmak açısından temel bir işlevi vardır.

Burjuvazi iktidarını güvence altına aldıktan sonra feodal sınıflarla uzlaşarak feodal düzenden kalma sosyal-ekonomik ilişkilere kapitalist işleyişe ayak uydurduğu koşullarda dokunmadı. Ve bugün hala ulusal sorun, toprak reformu, kadının ezilmişliği, din vb. sorunlar Ekim Devrimi’nin ve II. Emperyalist Dünya Savaşı’nda Sovyet blokunun zaferinin yarattığı devrimci sarsıntıya rağmen tüm dünyada farklı düzeylerde varlığını sürdürmektedir. Latin Amerika, Ortadoğu, Afrika ülkeleri başta olmak üzere tüm dünyadaki burjuva demokrasisinin gerçeği budur.

Marx Fransa’da İç Savaş’ta “Devlet gücü, her zaman düzenin yani mevcut toplum düzeninin korunmasına yönelik, ve bu nedenle de, üretici sınıfın mülk edinilen sınıf tarafından bağımlı kılınmasına ve sömürülmesine yönelik bir güç olmuştu” der. Yani özetle burjuva devlet aygıtı hiçbir zaman demokratikleşmez. Demokrasi sınıflar arası mücadelenin sonucunda işçi ve emekçilere sermaye devletinin dışında tanınmış olan özgürlük alanından başka bir şey değildir. Ve sınıflar arası çatışkının seyrine göre belirlenir. Basın özgürlüğü, siyasal parti kurma, dernek kurma, toplanma-gösteri, sendika hakkı, genel oy, kadınların kanunlar önünde erkeklerle eşit haklara sahip olması vb. demokratik kazanımları İngiliz devriminden Fransız devrimine, köylü ayaklanmaları ile sarsılan Bismarck Prusyasına kadar “toplumsal düzen”e, yani kapitalist özel mülkiyet düzenine yönelecek tehdidi püskürtmek hedefiyle tanınmıştır. Ve elbette ilk fırsatta bunları geri alma ya da içini boşaltma hazırlığı sürekli kılınarak...

Ve burjuvazi feodal gericiliğe karşı devrimci konumda olduğu zamanda bile siyasal egemenliğini bir baskı aracı olarak kullanmıştır. Emek-sermaye arasındaki çelişki derinleşip mücadele büyüdükçe tüm toplumsal yaşamı soluksuz bırakarak ve boğarak silahlarını geliştirmiştir.

Tarih sınıflar üstü bir demokrasi, adalet anlayışı vb. olamayacağının tanığıdır. Emperyalist-kapitalizmin 100 yıllık geçmişi bunun en canlı kanıtıdır. Parlamenter demokrasi, bağımsız yargı, kanunların önünde eşitlik, anayasal haklar; burjuva düzen devrimci kabarışın önüne geçmek için taviz olarak vermek zorunda olduğu süreçlerde dahi işçi sınıfı için güdük kalmıştır.

Burjuva düzenin tüm kurumlarıyla çürüdüğü ve tıkandığı bir süreçte ondan demokrasi beklemek, katilinden medet ummaktır. Çünkü bugün en kaba biçimleriyle demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesi ile aslında sermayenin diktatörlüğünün özü tüm çıplaklığı ile açığa çıkmaktadır.

Sömürücü sınıflar özgürlük ve demokrasiye düşmandır!

Altını çizdiğimiz gibi 19. yüzyıldan itibaren sermaye düzeni ve onun iktidarı koşullarını aşan toplumsal cumhuriyet talebiyle gelişen hareketin Paris Komünü ve Ekim Devrimi ile taçlanan seyri kapitalist düzenin temellerini sarsmış ve burjuvaziyi devrimin önüne geçmek için işçi sınıfına tavizler vermek zorunda bırakmıştır. Amaç devrimci mücadelenin basıncının önüne geçmek, işçi sınıfının sömürüye dayalı iktidarını alaşağı etmesine engel olmaktır.

İşçi sınıfının mülk sahibi olanlara tanınan oy hakkını genel oy talebi ile verdiği mücadeleyle kazanması bunun en somut örneğidir. Burjuvazinin feodal güçlerle kol kola verdiği gerici ittifaka karşı barikatlar ve kitlesel grevlerle sergilenen devrimci direniş ile genel oy hakkı işçi sınıfı ve emekçiler tarafından kazanılmıştır. Engels “Genel oy hakkı işçi sınıfının olgunluğunu ölçmeye yarayan bir göstergedir. Bugünkü devlet içinde bundan daha çok hiçbir şey olamaz ve hiçbir zaman da olmayacaktır” sözleri ile bunun burjuva düzen içindeki sınırlarını çizer. Çünkü burjuvazi devrim tehlikesini savuşturduktan sonra militarist kurumları ve bürokrasi üzerinden işleyen diktatörlüğünü ayakta tutmak için parlamentarizmi işçi sınıfı ve emekçi kitleleri aldatmanın aracı olarak ustalıkla kullanmıştır. Bu şekilde “yumuşak zor”unu kaba diktatörlüğünün üstünü örtmek için uygulama zemini bulur. Devrimci mücadelenin basıncıyla emekçilere açmak zorunda kaldığı inisiyatif alanları devrimci dalga dindikten sonra kitleleri oyalamanın, aldatmanın bir aracına çevrilmiştir. Ki, Marx’ın Paris Komünü’ne ilişkin görüşlerini değerlendirirken Lenin’in, “Birkaç yılda bir, egemen sınıfın hangi temsilcisinin halkı parlamentoda temsil edeceğine ve ezeceğine karar vermek, sadece parlamenter monarşilerde değil, aksine en demokratik cumhuriyetlerde de burjuva parlamentarizmin gerçek özü budur” derken işaret ettiği, burjuva demokrasisinin gerçek yüzüdür. “Temsili demokrasi” kavramı da tüm çıplaklığı ile bu şekilde uygulanır.

Özgürlük ve adaletin tek tutarlı savunucusu…

Demokrasi beşiği olarak tanımlanan 1789 burjuva devriminin ülkesi Fransa bir tarafta OHAL ile yönetilirken, öte yandan tüm dünyadaki gericiliğin, baskının, anti demokratik uygulamaların, köleliğin, bölgesel boğazlaşmaların, iç savaşların baş sorumlularından biridir. Fransa’daki burjuva demokrasisi bu ülkenin işçi-emekçileri için sınıf mücadelesinin gücünün dolaysız bir ürünü olarak kazanılmış bir haktır. Paris Komünü sırasında proletaryanın devrimci iktidarını ezmek için savaş halinde olduğu Prusya ordusuna kentin kapılarını açmakta tereddüt etmeyen Fransız burjuvazisi aynı pratiği II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda da sergilemiş, Hitler faşizmine ülkeyi teslim etmeyi, yükselecek bir devrimci sınıf iktidarına tercih etmiştir. Fransa bugün demokrasinin beşiği olarak dillendiriliyorsa bu, işçi sınıfının sosyal, siyasal, ekonomik hak ve özgürlükler için vermiş olduğu devrimci mücadele sayesindedir. Paris Komünü barikatlarında vahşice katledilen 30 bin komünar ve Alman işgaline karşı komünistlerin öncülüğündeki büyük direniş gibi iki önemli tarihsel kesit burjuva demokrasisinin Fransa’da nasıl elde edildiğinin ve elde tutulmaya çalışıldığının göstergesidir.

Burjuva devrimlerin “eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” şiarını gerçek anlamda hayata geçirecek olan, sosyalist devrim ve işçi demokrasisidir. Tarihsel olarak ömrünü doldurarak bu taleplerin ve insanlığın devrimci geleceğinin önündeki engel olan burjuva düzen tüm kurumlarıyla ve değerler sistemiyle aşılmayı beklemektedir.

Büyük Sosyalist Ekim Devrimi 100. yılında işçi sınıfının mücadelesini aydınlatmaya, gerçek kurtuluşun adresini göstermeye devam ediyor. Hayal olanı gerçek kılan sosyalist Ekim Devrimi insanlığın yegane gelecek alternatifi olarak yeni Ekimlerin örgütlenmesi doğrultusunda işçi-emekçilerin pusulasıdır.

Türkiye işçi sınıfını temel hak ve özgürlükler üzerinden koyu baskı ve gerici karanlığı dağıtacak tek güç olarak siyasal mücadelenin merkezine çekerek, devrimci önderlik görevini yerine getirmek sınıf devrimcilerinin omuzlarındadır.

* TKİP Dava Tutsağı