Ekonomik ve siyasi krizin toplum üzerinde etkileri devam ederken yaşanan depremler işçi ve emekçilerin sorunlarını katbekat ağırlaştırdı. Depremin ardından yaşananlar ve açığa çıkan gerçekler karşısında bekasının derdine düşen gerici-faşist rejim baskı ve saldırganlığını artırdı. Enkaz altında on binlerce kişi kurtarılmayı beklerken ilk iş olarak deprem bölgelerinde OHAL ilan eden gerici-faşist rejim yardım faaliyetlerini engelledi, göçmen düşmanlığını kışkırttı, gazetecilere baskı uyguladı, depremzedelere tehditler savurdu. Bu yolla acziyetini örtmeye çalışan gerici-faşist rejim depremzedelerin ihtiyaçlarını zerre önemsemediğini de gösterdi. Binlerce depremzede soğukta, sokakta kalırken Kızılay’ın deposundaki çadır ve gıdaları parayla satması ve ardından “bu kadar başarı sağlamışken…” diye övünmesi bu düzenin çürümüşlüğünü göstermektedir.
Depremin dördüncü günü biber gazı ihalesi
Henüz Kızılay’ın skandalı tazeyken bir başka rezalet de İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü’nden yansıdı.
İsmail Arı’nın BirGün’de yer alan haberine göre binlerce kişi enkaz altında kurtarılmayı beklerken Emniyet peş peşe ihale ilanları yayımladı. Kamu İhale Bülteni’nde yer alan bilgilere göre, Emniyet daha depremin 4’üncü günü olan 9 Şubat tarihinde, 50 bin kutu 100 mililitrelik biber gazı alımı için ihale ilanı yayımladı.
İhale ilanında, ihaleyi alan şirketin 50 bin kutu biber gazı spreyini 180 gün içerisinde Emniyet Genel Müdürlüğü Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı’na bağlı Ankara’daki merkez depolarına teslim edeceği belirtildi. İhalenin 28 Şubat tarihinde düzenleneceği ifade edildi.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından İçişleri Bakanlığı’na bağlanan Jandarma Genel Komutanlığı da Emniyet Genel Müdürlüğü’nden geri kalmadı, deprem felaketine rağmen çeşit çeşit biber gazı alımı yapmak için ihaleler düzenledi. Jandarma, depremin 17’nci günü olan 22 Şubat’ta sırta takılan biber gazı tüpünden 100 adet almak için 9 Mart’ta ihale düzenleyeceğini duyurdu.
24 Şubat’ta Jandarma Genel Komutanlığı’nın yayımladığı ihale ilanında da “2 bin 400 kilogram biber gazı solüsyonu alımı için 14 Mart’ta ihale düzenleneceği” açıklandı.
Öte yandan sadece biber gazı almakla yetinmeyen Emniyet’in, yakın koruma polislerine kıyafet almak için de peş peşe ihale ilanları yayımladı. Emniyet korumalar için yayımladığı ihale ilanları ve tarihleri şöyle:
“22 Şubat: 3 bin 200 takım yakın koruma polisi kışlık kıyafeti
22 Şubat: 3 bin 200 takım yakın koruma polisi yazlık pantolonu
22 Şubat: 3 bin 200 takım yakın koruma polisi yazlık gömleği
22 Şubat: 3 bin 200 takım yakın koruma polisi teçhizat ve bel kemeri
22 Şubat: 3 bin 200 takım yakın koruma polisi gömlek altı tişört
23 Şubat: Bin 600 adet yakın koruma polisi montu
27 Şubat: Bin 600 çift yakın koruma polisi yazlık botu”
Mesaisi yalan ve tehdit!
Saray’ın içişleri bakanı Soylu, tribünlerde atılan “Hükümet istifa!” sloganlarına ilişkin “bizim mesaimizi bölmesinler” diyerek taraftarları tehdit etmişti. Mesaisini hak talep edenlere karşı saldırmak üzere biber gazı alımları ile dolduran Soylu’nun depremzedelerin ihtiyaçlarını gözetmediği açıktır. Devletin tüm imkanlarını yardım çalışmalarını engellemeye, “çadır yok” diyenleri tehdit etmeye, “sorumlular yargılansın” diyenlere saldırmaya seferber etmektedir.
Sermayenin korkularını büyütmek için mücadeleye!
Gerici faşist rejimin depremin 4’üncü gününde biber gazı ihalesi açması, deprem bölgesindeki sermayedarların alelacele fabrika binaları için sağlam raporları alıp işçileri işe çağırmasından, depremzede işçilerin ücretlerini kesmesinden ve yardıma giden gönüllüleri işten atmasından bağımsız ele alınamaz. Sermaye sınıfı ile hizmetindeki gerici-faşist iktidarın korkusu gösterilen dayanışmanın örgütlü bir tepkiye dönüşmesidir. Onların bütün hazırlıkları da bunun üzerinedir.
Enkaz altında kalanları ölüme, dışardakileri sefalete mahkûm eden gerici-faşist iktidar tüm kaynakları şiddet ve zor aygıtlarını tahkim edilmesine ayırıyor. Böylelikle bir yandan acziyetini örtmeye çalışırken öte yandan faturayı işçi ve emekçilere kesmeye çalışmaktadır. Ekonomik, siyasi, sosyal sorunların çığ gibi büyümesinden kaynaklı ortaya çıkabilecek en ufak bir toplumsal tepkinin kendi bekalarını tehlikeye atacağını gün gibi bilmektedirler.
Depremin üzerinden 1 ay geçmesine rağmen çadır, tuvalet, içme suyu ve barınma ihtiyacı yakıcılığını korumaktadır. Depremin hemen ardından yaraların sarılması için seferber olan işçi ve emekçilerin önünde dayanışmayı ve mücadeleyi büyütme sorumluluğu bulunmaktadır. Acil ihtiyaçların giderilmesi bile bu mücadeleye bağlıdır.