“Marx ve Engels’in büyük tarihsel hizmeti, kapitalizmin çöküşünü ve artık insanın insan tarafından sömürülmeyeceği komünizme geçişin kaçınılmazlığını bilimsel tahlille kanıtlamalarıdır.
“Marx ve Engels’in büyük tarihsel hizmeti, bütün ülkelerin proleterlerine, rollerini, görevlerini, uğraşlarını; sermayeye karşı devrimci savaşta ilk başkaldıran olmayı ve bu savaşımda bütün çalışanları ve sömürülenleri etraflarında birleştirmeyi göstermeleridir.” (Lenin)
İşçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesinin ve zaferinin bilimsel temel taşlarını ilk koyan, bilimsel sosyalizmi kuran iki büyük devrimci düşünürden birisi Friedrich Engels’tir. (1820-1895). Onun ve Marks’ın içinde yetiştikleri tarihi dönem, Batı Avrupa burjuvazisinin feodalizmi yıkarak kazandığı ilerici niteliğini yitirmeye ve proletaryanın, yeni devrimci sınıfın büyüdüğü ve toplumsal olaylarda yerini almaya başladığı dönemdir. Engels daha yirmili yaşlarındayken, o sıralarda tanıştığı Marks ile beraber proletaryanın mücadelesine katıldı ve ona bilimsel bir yön vermek için insan bilgisinin hemen her dalında çalışmalara başladı. Toplum bilimleri olan felsefe, politik ekonomi, siyasi ve askeri tarih, antropoloji ve doğa bilimleri olan fizik, kimya, astronomi, biyoloji, Engels’in derinlemesine incelediği konulardır. Marks ve Engels, bütün bilimlerin işçi ve emekçi sınıfların hizmetine sunulması gerektiğini 40 yıl süren beraber çalışmalarında daima göz önünde tuttular, çünkü onlar ancak özgür emeğin gerçek bilimsel ürünler verebileceğini ve ancak emeğin özgürlüğü için uygulanan bilimin gerçek değerini kazanabileceğini kavramışlardı. Bu uğurda birçok eserler verdiler ve çoğunu beraber yazdılar. Ayrı ayrı kaleme aldıkları konular üzerinde de sürekli fikir alışverişiyle tespit ettikleri ilkelerden hareket ettiler.
Marks ve Engels’in modern toplumda sınıfların durumu ve sınıf mücadeleleri konusundaki tahlil ve tespitleri hakkında Lenin, “Friedrich Engels” başlıklı yazısında şunları söyler: “İşçi sınıfının ve onun taleplerinin mevcut ekonomik sistemin zorunlu bir sonucu olduğunu ilk gösteren Marks ve Engels’tir; bu sistem, burjuvaziyle beraber proletaryayı da önüne geçilmezcesine yaratır ve örgütler. İnsanlığı ezen kötülüklerden onu kurtaracak olanın asil fikirli kişilerin iyi niyetli çabaları değil, örgütlü proletaryanın sınıf mücadelesi olduğunu gösterdiler.”
Kapitalist toplumun temelleri ancak proletaryanın bilinçli mücadelesiyle yıkılabilirdi. Burjuvazi ile proletarya arasındaki uzlaşmaz çelişki kavranmadıkça özgürlük talepleri hedefe uygun siyasi sonuçlar doğuramaz ve bu talepler toplumsal bir kuvvet haline gelemezlerdi. Toplumsal kuvvet olmak, sömürüden kurtuluş için savaşmaya hazır duruma gelmektir. Engels işçi sınıfının yeni bir toplum düzeni kurma imkanını ve gücünü henüz 22 yasındayken kazandığı tecrübeler ve edindiği bilgilerle bilimsel olarak göstermeye başlamıştır. 1842’de İngiltere’nin sanayi merkezi olan Manchester’a yerleşen babasının ortak olduğu ticaret firmasında çalışırken işçilerin sefalet içindeki hayatlarını gözlemledi ve onların ekonomik durumu hakkında bütün yayınları, belgeleri inceledi. Üç̧ yıllık çalışmasından sonra “İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” eserini yayınladı. Bu eser işçiler üzerine yapılan önceki çalışmalardan özce farklıydı, önceki “iyi niyetli” düşünürler toplumu devrimle değiştirmeyi anlamadıkları ve buna inanmadıkları için proletaryanın kurtuluş̧ yolunu göremiyorlar, kurtuluşu hayallerinde kurdukları “mükemmel toplumlarda” (ütopyalarda) arıyorlar, böylece birer yarı-aydın olarak kişisel niyetlerini tatmin ediyorlardı. Kimileri de proletaryaya yardım etmek gerektiğini soyluyordu. Oysa, “Proletaryanın sadece acı çeken bir sınıf olmadığını gerçekte proletaryayı karşı konmazcasına ileriye doğru iten ve nihai kurtuluşu için savaşmaya zorlayan durumun, haysiyeti çiğnenmiş̧ kendi ekonomik durumu olduğunu ilk söyleyen Engels’tir.” (Lenin)
Proletaryanın mücadelesinin, üretim araçları üzerinde kapitalist özel mülkiyetin lağvına ve bunun yerine toplumsal mülkiyetin geçirilişine kadar devam edeceğini, sınıfsız toplumu ancak işçi sınıfının kurabileceğini, “tarihin çarkının” bu yönde döndüğünü tespit eden Engels ve Marks, Alman Komünist Cemiyeti’nin önerisiyle bütün dünya isçilerini birleşmeye çağıran “Komünist Manifesto”yu yazdılar (1848). Aynı yıl önce Fransa’da başlayan sonra Batı Avrupa’yı saran devrimler sürecinde proletaryayı örgütlemeye çalıştılar. Fakat organik bağları henüz zayıf ve sınıf bilinci henüz eksik olan devrimci güçler, gericiliğin güçleri karşısında yenilgiye uğradılar. Marks Prusya’dan sürgün edildi. Silahlı halk ayaklanmalarına üç̧ yerde katılan Engels sonunda Londra’ya geçti. İki arkadaş̧ orada buluştular ve çalışmalarına devam ettiler. Marks kapitalist ekonominin tahliline girişti ve “Kapital”i yazmaya başladı. Engels emekçilere doğrudan hitap eden bir dizi kitapla felsefî ve bilimsel sorunları diyalektik ve materyalist tarzda işledi. Proletaryanın dünya görüşü olarak sistemleştirdi.
Marks 1864’te “Uluslararası İşçi Birliği’ni kurdu. Engels birliğin çalışmalarında ve yönetiminde aktif rol aldı. On yıl içinde işçi sınıfı hareketi güçlendi ve güçlendikçe Marksizm yayıldı. Marks’ın ölümünden sonra Engels Avrupa sosyalistlerinin önderi olarak 12 yıl daha devrim davasına hizmet etti.
***
Engels’in felsefî çalışmalarının başlıca ürünleri, “Anti-Dühring” (1877-78), ”Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu” (1888) ve 1870’lerde kaleme aldığı, ancak ölümünden çok sonra yayınlanan “Doğanın Diyalektiği”dir.
Birincisinde, Alman sosyalist çevrelerinde Marks’a saldırılarıyla “sosyalist kariyer” yapmaya çalışan Dühring eleştirilir. Öyle bir eleştiri ki Dühring bir daha ses çıkaramaz olmuş̧, Engels’in kitabı defalarca basılmış̧ ve sosyalizm tarihinde oportünistler ilk darbeyi bizzat Engels’ten yemişlerdir. Bu kitap sadece Marksizm düşmanlarına karşı bir polemik değil, diyalektik ve tarihi materyalizm yasalarının, Marksist politik ekonomi teorisinin ana hatlarının ve geleceğin toplumunun temel özelliklerinin anlatıldığı bir kitaptır. Doğadaki ve toplumdaki hareketi yöneten ve belirleyen üç yasa, üç temel ilke vardır. 1- Hareketin, değişmenin ve gelişmenin karşıt güçlerin mücadelesiyle meydana gelmesi (çelişki yasası). Doğada etki ve tepki, toplumda sınıf mücadelesi gibi. 2- Nicelik bakımından çoğalmanın ya da azalmanın bir noktada birdenbire (sıçramayla) yeni bir duruma dönüşüp yeni niteliklere sahip olması (niceliğin niteliğe dönüşümü yasası). Doğada suyun sıfır derecede buza 100 derecede buhara dönüşmesi; toplumda: Kitlelerin örgütlü birikiminin devrimle patlaması gibi. 3- Her gelişme sürecinde eski durumun (eski niteliklerin) inkâr edilmesi ve aynı zamanda olumlu yanları korunarak bir üst düzeyde yenilenmesi. Doğada: Maymundan insana geçişte sadece tutan ve tutunan elin evrimle inkar edilerek alet yapma becerisi kazanması, hayvani üretimin insani üretime dönüşmesi, genel olarak canlılarda elin fonksiyonunun bir üst düzeyde tekrarı; makina yapımı ile el emeğinin hem inkarı, hem de üst düzeyde yenilenmesi gibi. Toplumda ilkel komünal toplumda var olan toplumsal mülkiyetin, sosyalist üretimde üst düzeyde, bilinçli yenilenmesi, sömürü toplumlarına has devlet mekanizmasının inkarı ve aynı zamanda toplum hayatının olumlanması, kültür mirasının olumlu yanlarının devralınıp yeniden değerlendirilmesi, gibi.
Engels’in “Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu” kitabı, bir yandan devrimci diyalektik olan ama materyalist olmayan Hegelci felsefeyle, diğer yandan materyalist olan ama devrimci olmayan Feuerbach’ın soyut insan felsefesiyle hesaplaşmadır. Bu hesaplaşmada Engels daima bilimlerdeki yeni buluşlardan yararlandı. Enerjinin değişik biçimlere dönüşümünün keşfi, hücrenin canlının temel yapı birimi olarak anlaşılması ve Darwin’in evrim teorisi çığır açan buluşlardı ve felsefe onlarla uyumlu olarak en genel kavramlarına -madde, hareket, süreç̧ vb.- yeni içerikler kazandırmalıydı. Bu da kendi başına bir iş olarak görülmemeli, toplumsal hayatta ve doğru siyasetle birleştirilmeliydi. Klasik Alman Felsefesi Feuerbach’da dinin eleştirisiyle kapanmıştı. Bu yeterli değildi, çünkü̈ din de her zaman siyasetlerin aracı olmuş̧ ve belli çıkarlar yönünde işlenmişti. Materyalist tarih anlayışlı toplum tarihini baştan sona yeniden yazarak ideolojik üst yapıların açıklanmasını maddi alt yapılara oturtmalıydı. Böylece, kendi başına olup bitiyormuş ve sebebi bilinemez gibi görünen şeylerin bağlı oldukları yasalar açıklanmış oldu.
Doğanın Diyalektiği’nde Engels, diyalektik materyalizmin ilkelerini doğa bilimlerinden verilerle kanıtlar. Bu eser kaba materyalizmin inkârı, eleştirilmesi ve aşılması, materyalizmin diyalektikle birleştirilerek üst düzeyde korunmasıdır. Kaba materyalizm tek yanlı olduğundan metafizik özellikler taşıyordu. Örneğin, insan beyninin de maddi bir yapı olduğunu kavrıyor ama maddeye karşı gelişen düşüncenin, bilincin özelliklerini kavrayamıyordu. Bu durumda insanın doğaya hâkim olmasından, dünyayı değiştirmesinden söz edilemezdi. Hegel, dünyayı ve toplumu temelde değişmez olarak gören metafizik felsefeye karşı her şeyi var oluşu ve yok oluşu içinde inceleyen diyalektik felsefeyi sistemleştirmişti. Ama bu sistem maddeyi, maddenin hareket biçimlerini değil, külli bir ruhu her şeye hâkim bir fikri ilke olarak kabul ediyordu. Hegel bu fikrin nereden geldiğini, nasıl ilerlediğini ve nereye gittiğini açıklamak için tarihi zorluyor, gerçeklerin dışına taşırıyordu. Hegel tarihte sürekli ilerleme olduğunu görmüş̧ ve buna “özgürlüğün ilerlemesi” demişti. Fakat bunu maddi, gerçek temellerine oturtamadığından, özgürlüğün ilerlemesinin üretime bağımlılığını aklına getirmemişti. Oysa özgürlük kendi başına değil, kendisine karşıt bir şeyle mücadele ederek ilerler. Bu nedenle Hegel’in diyalektiği kendi özgürlük anlayışını çürütür. Marks ve Engels Hegel’in baş aşağı yürüttüğü tarihi ayakları üzerine yeniden diktiler, özgürlük, emeğin sömürüden özgürleşmesidir, tarihte ilerlemeyi anlamak üretim tarzlarında ilerlemeyi anlamakla mümkündür. Belli toplumsal fikirlerin ancak belli maddi üretim şartlarında doğduklarını ve bunun hep böyle olacağını, tarihi yöneten tarih-üstü bir kuvvetin bulunmadığını gösterdiler.
Engels, materyalist tarih anlayışını, toplum sistemlerinin, devlet biçimlerinin ayrıntılı tahliliyle pekiştirdi. “Ailenin, Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni” başlıklı eserinde ilkel toplumlarda komünal, yani toplu üretim olduğunu, sınıflı toplumlara köleci toplum düzeninin kurulmasıyla geçildiğini açıkladı. Materyalist devlet teorisiyle de burjuvazinin idealist devlet teorisini yıkıyordu. İdealist teori devletin insanla beraber var olduğunu ve hep var olacağını bu nedenle sınıfların da her toplumda her zaman var olacağını savunur. Buna bağlı olarak savaş olgusu “insan doğasına” dayatılır: Bu, görünüşte değişen temelde değişmeyen, olmuş̧ bitmiş̧ bir “insan doğası”dır. Burjuvazi bu teorilerini geliştiren ideologları aracılığıyla yağmacılık düzenini sürdürmek ve haklı çıkarmak amacındadır.
Engels bütün bu önyargıları kökünden sökecek, insanın insanı sömürmediği, insanın yeteneklerinin çarpıtılmadan geliştiği, insanın doğasının gene insan eliyle yeniden yaratıldığı toplumu kuracak komünistlere şunları söyler:
“Üretimi üreticilerin özgür ve eşit birliği temelinde yeniden örgütleyecek olan toplum, bütün devlet mekanizmasını ait olduğu yere koyacaktır: Eski Çağlar Müzesine, çıkrığın ve bronz baltanın yanına.” (Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni)
Bu metin ilk olarak, Engels’in doğumunun 168. yıldönümü vesilesiyle, Ekim’in Kasım 1988 tarihli 14. sayısında, U. Zafer imzasıyla ve Bilimsel Sosyalizmin Kurucularından: Friedrich Engels başlığıyla yayınlanmıştır. Lenin’in yazının girişindeki sözlerine bu yayın vesilesiyle yer verilmiştir…