Katliamda yaşamını yitiren devrimciler şahsında tüm devrim şehitlerinin selamlandığı BDSP açıklamasında, yaratılan direniş çizgisinin yeni kuşaklara güç ve moral verdiği vurgulandı.
BDSP’nin açıklaması şöyle:
Ulucanlar’ın direniş bayrağı ellerimizde!
Ulucanlar Katliamı'nın 15. yıldönümündeyiz. 15 yıldır her 26 Eylül'de sokaklara çıkıyor, sermaye devleti tarihinin en vahşi katliamlarından birisi olan Ulucanlar cezaevi katliamını lanetliyor, ikisi yoldaşımız olan on yiğit devrimciyi anıyor, bu katliam karşısında devrimci tutsakların gösterdiği ölümüne direnişi ve siper yoldaşlığı duygusunu selamlıyoruz.
Sermaye devleti 26 Eylül 1999'da, tarihinde bir çok kez gerçekleştirdiği katliamlardan bir yenisini daha hayata geçirdi. Sömürü, soygun, baskı ve zorbalık üzerine kurulu kapitalist sistemlerini ayakta tutabilmek için toplumun öncüsü devrimcileri zindanlara doldurarak teslim almaya çalışan sistemin efendileri, devrimci tutsakların zindanlarda da teslim alınamayan iradeleri karşısında çaresizliğini bir kez daha ortaya koydu.
Zindanlarda da sürdürülen mücadelenin merkezi haline gelen Ulucanlar Cezaevi'ne saldırının zemini günler öncesinden döşenmeye, gerçekleştirilecek katliam meşrulaştırılmaya, gazetelerinden televizyonlarına kadar tüm propaganda aygıtlarıyla işçi ve emekçileri yanıltmaya çalıştılar. “Sayım vermiyorlar, içeride silahlar var vb.” gerekçelerle planlı bir katliamın hazırlıklarını adım adım hayata geçirdiler. 26 Eylül sabaha karşı ise binlerce asker ve polisin katıldığı, ağır silahlar ve kimyasal gazların kullanıldığı, helikopterler, iş makinaları ile sermaye devleti kendi cezaevine vahşi bir operasyon düzenledi. 10 devrimci tutsak katledildi, onlarcası yaralandı. Sermaye devleti öldüremediği devrimcileri ise saatlerce işkencelerden geçirdi.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in katliamın hemen öncesinde yaptığı açıklamalar katliamın asıl nedenini açıkça dile getiriyordu. “İçeriye hakim olamayan dışarıya hakim olamaz” sözleri ile ifade edilen gerçek; toplumun öncüleri olan devrimcileri teslim almak, yaşamın her alanında olduğu gibi zindanlarda da süren direnme geleneğini bitirmek, devrimci tutsakları yaşamdan yalıtmak anlamına gelen F Tipi hücrelerini hayata geçirecek başlangıcı yapmak ve aynı zamanda vahşilikte sınır tanımayarak gerçekleştirilecek katliamla topluma gözdağı vermek. Bu açıklamaları ABD ziyaretinin hemen öncesi yapması ise tesadüf değildi. Amerikalı efendilerine hizmette kusur etmeyeceklerini ve uşaklıklarını, katlettikleri devrimciler üzerinden bir kez daha kanıtlamaya çalışıyorlardı.
Ama sermaye devleti ve onun temsilcileri bir kez daha yanıldılar. Tarih nasıl ki Ulucanlar'da gerçekleşen katliamı devletin hanesine kirli ve kanlı bir katliam olarak yazdı ise, aynı zamanda bedenlerinden başka siper edebilecekleri hiçbir şeyleri olmayan devrimci tutsakların şanlı direnişi olarak da yazdı. Devrim ve sosyalizm inançları ve iradeleri ile ölümüne bir direniş gerçekleştirerek direnen devrimci tutsaklar, sermaye devletinin tüm kirli oyunlarını tuzla buz ettiler. Sayısız kez gerçekleştirilen saldırılara, katliamlara rağmen teslim alınamayan direniş iradesi Ulucanlar'da dalgalanmaya devam etti. On yiğit devrimci direniş bayrağını onurluca dalgalandırarak ölümsüzlüğe uğurlandılar. Kendilerinden önceki devrim şehitlerinden devraldıkları bayrağı sonra ki kuşaklara zulme karşı direnişin onurunu yükseklerde tutmanın gururuyla teslim ettiler. Devrim ve sosyalizm mücadelesine güçlü bir direniş geleneği bıraktılar. Kaybeden bir kez daha, harcı katliamlarla karılmış sermaye devleti ve onun katiller sürüsü oldu.
Her tarafından irin akıtan, çürümüş sermaye devleti halen ayakta duruyor. Tarihi katliamlar tarihi olan bu devlet, işçilerin, emekçilerin ve devrimcilerin kanıyla geleceğini garantiye almaya çalışıyor. Ulucanlar Katliamı'nın üzerinden 15 yıl geçti ve aradan geçen bu zaman diliminde sermaye devleti katletmeye devam etti, her fırsatta özgür bir dünya istemini kanla boğmaya çalıştı. İşçi ve emekçileri her geçen gün daha fazla yoksulluk ve sefalete mahkum eden sermaye devleti, kuralsız çalışma koşulları nedeniyle oluk oluk işçi kanı akıtmaya, Kürt halkının özgürlük istemini bombalarla bastırmaya çalışıyor. Bir yandan dinci-faşist gericiliği toplumun geneline hakim kılmaya çalışırken, diğer yandan polis devleti uygulamalarıyla baskı ve zorbalığını artırıyor. Roboski'de savaş uçaklarıyla köylüleri bombalayanlar, Ortadoğu'da IŞİD gibi gerici çetelere verdikleri her türlü destekle kardeş halkların katledilmesinin doğrudan sorumlusu olarak hareket ediyor.
Baskı, zorbalık ve katliamlarla ayakta kalmaya çalışan bu sistem sonuna yaklaşıyor. Her türlü barbarlıkla bastırmaya çalıştıkları mücadele isteği ve azmi karşısında gittikçe çaresizleşiyorlar. Onyıllardır bitirmeye çalıştıkları devrim ve sosyalizm mücadelesi her dönem kendini yeniden üretiyor, yaratılan direniş çizgisi yeni kuşaklara güç ve moral veriyor. Bu topraklar devrim toprağıdır. Sayısız katliam, sayısız direniş örnekleriyle karşılanmıştır. Toprağa düşen her devrimci geriye bir mücadele mirası bırakmış, yeni kuşaklara yol göstermiştir.
Ulucanlar'da devletin hunharca saldırısı karşısında gösterilen militan direniş bayrağı bizlerin elindedir. Sermaye devletini tarihin çöplüğüne gönderene kadar, kızıl bayrağımızı sömürü kalelerinin burçlarına dikene kadar mücadelemiz kesintisiz sürecek. Bu mücadelede belki daha nice yiğit devrimciyi ölümsüzlüğe uğurlayacağız ancak kazanan biz olacağız, kazanan devrim ve sosyalizm davası olacak.
Ulucanlar katliamında yitirdiğimiz başta Habip Gül ve Ümit Altıntaş yoldaşlar olmak üzere, Aziz Dönmez, İsmet Kavaklıoğlu, Ahmet Savran, Önder Gençaslan, Halil Türker, Abuzer Çat, Zafer Kırbıyık, Mahir Emsalsiz şahsında tüm devrim şehitlerinin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Şehitlerimizden devraldığımız mücadele bayrağını zafere kadar kararlılıkla taşıyacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz.
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmezdir!
Kahrolsun sermaye diktatörlüğü!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)
26 Eylül 2014