Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutma
Umuda kurşun işlemez gülüm
Alsa da çukuruna bizi ölüm
Hatırla ki fidanlar çukurlarda
Büyür gülüm*
Bahçelievler Katliamı’nın üzerinden 35 yıl geçti. 35 yıl önce devlet eliyle yönlendirilmiş faşistler 7 TİP’li öğrenciyi katlettiler. Devlet eliyle planlanan bu katliamın sebebi ise çok açıktı: O dönemde yükselen mücadeleyi engellemek ve bu mücadele içerisinde en ön saflarda yer alan öğrenci gençliği yıldırmak, sindirmek.
8 Ekim 1978’de Ankara Bahçelievler’de ODTÜ Elektrik bölümü öğrencisi Serdar Alten, Ankara Devlet Mimarlık Akademisi öğrencisi Hürcan Gürses, Ankara İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi Gazetecilik Bölümü öğrencisi Efraim Ezgin, Hacettepe Üniversitesi İstatistik bölümü öğrencisi Latif Can ve Hacettepe Üniversitesi İstatistik Bölümü öğrencisi Osman Nuri Uzunlar ve daha sonra eve gelen Faruk Erzan ve Salih Gevence faşistler tarafından katledildi. Serdar Alten, Hürcan Gürses, Efraim Ezgin, Latif Can ve Osman Nuri Uzunlar bulundukları evde, Faruk Erzan ve Salih Gevence ise Eskişehir yolunda kurşuna dizilerek katledildiler.
Faşistlerin telle boğduğu ve öldüğünü düşündükleri Serdar Alten komada kaldığı süreçte katilleri tarif etti, katliamda kullanılan aracın plakasını verdi. Alten, 9 gün komada kaldıktan sonra 17 Ekim’de hayatını kaybetti.
Devlet katillerin arkasında…
Aralarında 1996’da “çete-emniyet-devlet” işbirliğini gözler önüne seren Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı gibi faşistlerin bulunduğu katiller katliamdan bugüne kadar devlet tarafından korundu, kollandı. Hiçbir katil gerçek anlamıyla cezalandırılmazken çoğu yerde ödüllendirildiler. Örneğin İbrahim Çiftçi cinayetin ardından serbest bırakıldı. Bahçelievler Katliamı’nın ardından adı savcı Doğan Öz’ün katledilmesine karışan Çiftçi, bir kez daha ceza almadı ve MHP Genel Başkanlığı’na adaylığını koydu.
7 kez idam cezasına çarptırılan, firar eden ve 2004 tahliye eden Haluk Kırcı ise firarda iken Erzurum’da evlendi ve nikah şahitliğini dönemin Erzurum Valisi Mehmet Ağar yaptı. Bulduğu her fırsatta pişman olmadığını ifade eden Kırcı, Abdullah Çatlı’nın olaydaki sorumluluğunu da şöyle ifade ediyordu:
“Kapı açılır açılmaz içeri girdik, hepsini yere yatırdık. Ne yapacağımız konusunda talimat almak için Abdullah’a (Çatlı) birini gönderdik. Abdullah eter ve pamuk verip, “Hepsini teker teker bayıltıp öldürelim” demiş. Dışarı çıkıp arabada bekleyen Abdullah’la konuştum. ‘Evde öldürmek zor olacak, ikişer ikişer götürüp öldürelim’ dedim, ‘olur’ dedi. İki kişiyi büyük reis’in arabasına bindirip Eskişehir yoluna götürdük. Müsait bir yer bulup ikisini de yere yatırıp üçer el kafalarına ateş ettik. Geri döndük. Böyle zor olacağını anlayınca Abdullah, ‘tek tek boğalım bunları’ dedi. Bir tanesini zorla boğdum, diğer dördünü bu şekilde öldürmek de zor olacaktı. Arkadaşları gönderdim. Sonra da sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermilerin hepsini boşalttım. Silahı da götürüp Abdullah’a verdim.”
Tutuklu olan katiller de geçtiğimiz yıl AKP’nin çıkardığı yargı paketi ile salıverilirken Bahçelievler katillerinden Osman Engin ise ancak 35 yıl sonra, yani geçtiğimiz Nisan ayında Adana’da yıllardır işlettiği çay ocağında yakalanabildi (!) ve şöyle dedi: “Vatan millet için yaptım, şimdi olsa yine yaparım, yaptıklarımdan pişman değilim”
Katliamların hesabı sorulacak!
Bahçelievler Katliamı tıpkı Maraş, Sivas, Çorum, Gazi, Roboski katliamları gibi devlet eliyle planlanmış bir katliam olarak tarihe geçti. Bahçelievler’de, Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da, Gazi’de, Roboski’de katleden devlet aynı katliamcı zihniyetine ise devam ediyor.
Tıpkı Bahçelievler’de olduğu gibi devletin beslediği, yönlendirdiği faşistler Ali İsmail Korkmaz’ı sokak orasında döverek, son olarak da Hasan Ferit Gedik’i kurşunlayarak katlettiler. Devlet katliamcı geleneğine devam ederken, özellikle Haziran Direnişi’nde ve sonrasında katledilenlerin emekçiler tarafından kitlesel ve militan eylemlerle sahiplenilmesi devlet katliamlarının unutulmayacağını, hesabının sorulacağını kanıtlar nitelikte.
* Nazım Hikmet