Kötü olan şeylere çözüm bulunamadığında, kötü olana alışmak “çözüm” oluyor. İş cinayetlerinin yoğun olduğu yerlerde bazen yaşamını yitiren işçinin üzerine gazete örtülüp çalışma sürdürülebiliyor. Tuzla Tersanelerinde yaşanan bir gerçeklik bu.
Korona virüs salgını konusunda da benzer bir durum yaşanıyor. 11 Mart'ta ilk Covid-19 hastası resmi olarak kabul edildiğinde toplum adeta teyakkuza geçmişti. Yaşanan tedirginlik çıplak gözle dahi görülüyordu.
AKP-MHP iktidarı çarklar dönsün diye “normalleşme”yi dayattığında, sağlık meslek örgütleri bu yapılanın hiçbir bilimsel dayanağı olmadığını söylediler. Buna rağmen “normalleşme” sürecine geçildi. “Normalleşme”ye geçerken tüm sorumluluğu halkın üstüne yıkan iktidar, hemen her vaka artışında tam bir yüzsüzlükle halkı suçladı.
Kullandıkları test kitleri sadece yandaşa para kazandırdı. Bilimsel olarak yeterli olmayan, yani hastalığı tespit edememe olasılığı çok fazla olan kitlerle yapılan testlerle de vaka değil "hasta" sayılarının açıklandığı itiraf edildi. Tüm bu yaşananlara karşı toplumda ölümcül bir alışkanlık oluştu.
Hastalanan ve hayatını kaybedenlere ilişkin resmi rakamların gerçeği yansıtmadığını, Türk Tabipleri Birliği defalarca açıkladı. Açıklanan verilerine göre bile her gün 60-70 kişi yaşamını yitiriyor. Yaşamını yitirenler birinin annesi, babası, çocuğu, kardeşi… Ama yandaş medya insanlardan değil rakamlardan söz ediyor. Artık ölümlere öylesine alışıldı ki, üzülmek bir yana korku bile duyulmuyor. Çünkü emekçiler gerçek anlamda açlıktan ölme riskiyle karşılaşıyorlar.
Sosyal mesafeyi koruma çağrıları yapılırken, işçiler fabrikalarda dip dibe çalışmak, otobüslere sıkış-tepiş binmek zorunda kalıyorlar. Buna rağmen iktidardakiler, yüzleri kızarmadan emekçilere “dikkatli olun”, “kurallara uyun” diye vaaz veriyorlar.
AKP-MHP iktidarı korona salgınında “Azrail’in taşeronluğunu” yapıyor. Ölüm tüm ülkede kol geziyor. Ölümü engellemek için gerçek çözüm mücadele etmektir. Bu mücadele elbette sağlık çalışanlarını değil AKP iktidarı ile birlikte sermaye düzenini hedef almalıdır.
Covid-19 tanılı hastalar ile hastaneye muayeneye için gelenlerin aynı ortamda olması “sağlıkta dönüşüm” politikasından bağımsız değil, hatta doğal bir sonucudur. Bu ortamlarda en çok da sağlık emekçileri bulunuyor, en fazla onlar mağdur oluyorlar.
Çözüm örgütlü tepkidir. Örgütlenmek, sorunun asıl kaynağına tepki gösterebilme gücüne ulaşmaktır. Sorunun kaynağına müdahale edebilmek güç olmayı, yani örgütlülüğü gerektirir.
Örgütsüzlük güçsüzlükle eş anlamlıdır. Güçsüzlük durumunda kötülüklere, hatta ölüme alışmak “çözüm” gibi görünür. Ama yarın hayatını kaybeden 60-70 kişiden biri anneniz, babanız, çocuğunuz, sevdiğiniz hatta siz olabilirsiniz.
O halde çözüm ölümlere alışmak değil, ölümü dayatan sisteme karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmektir.
H. Ortakçı