Toplumsal bir çürümenin içindeyiz. Pek çok açıdan bu çürüme ve yozlaşmayı yaşıyor, görüyoruz. Bunun bir yanı artan taciz ve tecavüz oranları ise, diğer yanı tacize uğrama yaşının giderek düşmesidir. Bir yanı çoğu örnekte olduğu gibi tacizcileri ve tecavüzcüleri “iyi halli” gören bir yargının varlığıysa diğer yanı da iktidar olan bir partinin utanmadan çocukların tecavüzcüsüyle evlendirilmesine imkân tanıyan bir yasayı önerme cüretidir.
Ama belki de en önemli yanı yaşanan taciz ve tecavüzlere sessiz kalan, bilip de söylemeyen, görüp de müdahale etmeyen bir kitlenin varlığıdır. Örnek mi? İşte 8 yaşındaki çocuğa 20 kişinin 7 yıl boyunca tecavüz ettiği ve bu suça herkesin sessiz kaldığı Elazığ’ın Bulgurcuk köyü… İşte Yozgat’ın Çayıralan’a bağlı bir köyünde, zihinsel engelli bir kadının yıllarca tecavüze uğramasını bilen ve susan ahali… Örnek mi? Ensar Vakfı gibi hükümet yanlısı bir vakfa ait evlerde en az 45 erkek öğrenciye tecavüz edildiği gerçeğini “bir kereden bir şey olmaz” pişkinliğiyle aklama/saklama çabasında olan ve bu açıklamaya “ikna” olanların varlığı! Ve bu istismar vakasının yaşandığı vakfın başkanının hâkim olarak atanması! Bir başka örnek de AKP’nin Sinop’taki bir mitingde, bir çocuğun eline verilen “Hükümeti indireceklermiş, siz benim donumu bile indiremezsiniz” pankartı ve onu gülerek izleyen Mehmet Özhaseki gibi bakan kisveli AKP’liler gerçeğidir.
Bunlar dinsel gericiliğin iktidarda olduğu ve bu yolla her türden gericiliğin önünün açıldığı, yobazlığın toplumsal yaşama kendini dayattığı bir düzen gerçekliğinin sonuçlarıdır. Bunlar, en çok ahlaktan bahsedilip de ahlaksızlığın kol gezdiği, toplumsal yozlaşma ve çürümenin giderek derinleştiği AKP Türkiye’sinin olağan görünümleridir. AKP’nin iktidarda olduğu son 15 yılda 460 bin çocuğun “anne” olması da, her yıl 40 bin “çocuk tacizi” davası açılması da bundandır. Bu ülkede AKP dönemiyle birlikte cinsel taciz yüzde 450, çocuk istismarı ise yüzde 434 artmıştır.
Toplumsal çürümenin bir diğer boyutu da emekleri yanında bedenleri de sömürülen kadın ve çocuklar gerçeğidir. Türkiye’de kayıtlı ve kayıt dışı 100 binin üzerinde kişinin fuhuş yaptığı tahmin edilmektedir. Bunun bir diğer okuması da bu “satılığa çıkarılmış” 100 bin kadın bedenine talip milyonlar olduğu gerçeğidir ki, Türkiye’de fuhuş sektörünün, yıllık cirosunun 3-4 milyar dolar civarında olduğu belirtilmektedir. Dini fetvalarla ülke yönetmeye hevesli AKP Türkiye’sinin bir diğer gerçeği de budur. Bunlar, çürümekte ve çürüdükçe de giderek despotikliği artmakta olan AKP Türkiye’sinin vitrinlerde vaat ettiği “yeni Türkiye’nin” gerçek yüzüdür.
Yaşanan toplumsal bir çürüme ise, bundan kurutuluş yolu da ancak toplumsal bir ayağa kalkışla mümkündür. Ancak bu şekilde bu düzenin kirliliğinden arınılabilir. Bunun yolu da örgütlü mücadeleden geçer. Sadece bu şekilde sürekli gericilik ve çürüme üreten bu düzene karşı mücadele gücü bulunabilir.