15 Temmuz darbe girişiminin ardından Tayyip Erdoğan, rüzgarı kendi yönüne çevirerek, olaydan sonuna kadar faydalanmaya çalıştı. Daha ilk gece yarısında tüm halkı “demokrasi nöbetleri”ne çağırdı. Bir aya yakın süre her yerde sahte “demokrasi nöbetleri” tutuldu.
Fakat Tayyip Erdoğan’ın demokrasi anlayışı darbe girişimi sonrasında tüm açıklığıyla ortaya serildi. OHAL ve KHK’ların kimlere karşı uygulandığını, “demokrasi” dediklerinin kimin için demokrasi olduğunu yaşayarak gördük. 15 Temmuz gecesi TV kanallarından başı kesilen askerleri izledik. Dinci-gerici iktidarın beslediği IŞİD çetelerinin sokaklarda satırlarla dolaştığını film izler gibi izledik.
OHAL ve KHK’lar ile ilk önce “FETÖ” adı altında operasyonlar yapılmaya başlandı. Askerler, polisler, valiler, kaymakamlar vs. devlet görevlileri onar yirmişer görevden alındı ve tutuklandılar. Yine “FETÖ” ile suçlanan sermaye sahipleri gözaltına alındı ve birçoğu tutuklandı.
Kısa bir süre sonra sıra, Erdoğan’ın asıl hedefi olan muhalif kesimlere geldi. İlerici, demokrat, solcu binlerce kamu emekçisi ihraç edildi. Akademisyenler, öğretmenler görevden alındılar. Toplam 1125 dernek, 15 üniversite ve 19 sendika kapatıldı. Kapatılan dernekler, radyo ve TV kanalları arasında işçilerin haklarını savunan, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) başta olmak üzere demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi veren, kültür-sanat alanında faaliyet gösteren kurumlar vardı. Kısaca kapatılan derneklerin çoğu AKP iktidarına ve onun temsilcisi olduğu bu düzene muhalif derneklerdi. Tayyip Erdoğan’ın, “Biz OHAL’i devleti ‘FETÖ’den temizlemek için yaptık” yalanını görmek zor olmadı.
Bu saldırılardan işçi-emekçi grevleri de payına düşeni aldı. 21 Temmuz 2016’dan bugüne 5 grev yasaklandı. Böylece AKP döneminde yasaklanan grev sayısı 13’e ulaştı. AKP’nin OHAL döneminde yasakladığı ilk grev Asil Çelik grevi oldu. Ardından Akbank’ta BANKSİS üyelerinin, sonra Kristal-İş üyesi Şişecam işçilerinin, son olarak da Mefar İlaç Fabrikası’nda Petrol-İş’e üye işçilerin grevleri yasaklandı. Direnişe çıkan işçiler ise polisin azgın saldırısına maruz kaldılar.
Öte yandan AKP iktidarı, yok saydığı ve ötekileştirdiği Kürt halkına karşı acımasız saldırılara devam etti. Kürt illerinde neredeyse taş üstünde taş kalmadı diyebileceğimiz olaylar yaşandı.
AKP iktidarının dinci-gerici politikalarının öteki bir hedefi de kadınlar oldu. Dönem boyunca dinci-faşistlerin kadını yok sayan, aşağılayan açıklamaları eksik olmadı. Bu açıklamalardan cesaret alan gerici yaratıklar, pervasız saldırılara yöneldiler. Şort giyenler, yürüyüş yapan hamile kadınlar sokak ortasında dövüldüler, tartaklandılar, aşağılandılar. Saldırganlar ise göstermelik gözaltılardan sonra serbest bırakıldılar.
Bir yılın sonunda, Recep Tayyip Erdoğan tekrar “demokrasi nöbetleri” tutulmasını ve herkesin katılmasını istedi. Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız gerçekler, demokrasinin kimin için olduğunu anlatmaya yeter de artar bile. Şimdi demokrasi nutukları atan Erdoğan ve onun şürekasına soruyoruz:
1) Sizin demokrasi anlayışınız, binlerce kamu emekçisini burjuva hukukunu dahi ayaklar altına alarak ihraç etmek midir?
2) Demokrasi, işçilerin grevlerini yasaklamak mıdır?
3) Bir avuç sermayedarın kazancını korumak için işçilerin iş cinayetlerinde katledilmesini (Soma’da olduğu gibi) izlemek mi demokrasidir?
4) Demokrasi dediğiniz, size muhalif olan herkesi gözaltına almak, cezaevine koymak mıdır?
5) Kadınların aşağılanarak, yok sayılarak kadınların sokak ortasında dövülmesi, taciz ve tecavüz edilmesi mi demokrasi oluyor?
6) Minicik çocuklara cemaat yurtlarında ve sokaklarda tecavüz edilmesini izlemek, hatta tecavüzcülere sahip çıkmak hangi demokrasiye giriyor?
7) Demokrasiden kastınız, bugün işini geri istedikleri için açlık grevinde olan Nuriye ve Semih’in ölmelerini beklemek midir?
Sizin demokrasi anlayışınız için daha çok soru sorulabilir ama bu kadarı bile yeterli, verecek cevabınız varsa. Biz işçi ve emekçiler, sizin dinci-faşist zorbalığınızdan başka bir şey olmayan kanlı demokrasinizi istemiyoruz. Şunu unutmayın ki ellerinizde işçilerin, emekçilerin, kadınların, çocukların, ezilen yok sayılan halkların kanı vardır. Elbet bir gün, akıtılan bu kanın ve gözyaşının hesabı sorulacaktır. İşçi sınıfı sizi de tıpkı geçmişteki iktidarlar gibi tarihin çöplüğüne atacaktır. İşte o zaman bir fare gibi kaçacak delik arayacaksınız, bunu sakın aklınızdan çıkarmayın…
İzmir’den emekçi bir kadın