15 Temmuz darbe girişimi iç siyasette en çok kullanılan siyasal argümanların başında geliyor. “Yeni Türkiye” dizayn edilirken 15 Temmuz bir “lütuf” olarak değerlendiriliyor. Bunca yıllık AKP-cemaat ilişkisi ise yok sayılıyor. Güya 15 Temmuz’u açığa çıkarmak amacıyla kurulmuş olan “Darbe Araştırma Komisyonu” işlevini doldurmuş olacak ki, artık bu mizansen sonlandırılmak üzere. Erdoğan’ın “bitirilsin” talimatı karşılığını buluyor.
Araştırma-ma komisyonunun icraatları
AKP’nin göz boyamak amacıyla oluşturduğu “Darbe Araştırma Komisyonu” Hulusi Akar ve Hakan Fidan gibi darbe sürecinin kritik isimlerini dahi dinlemeden rapor yazımına geçti. Üstelik darbe ile ilgili devletten istediği birçok belge “gizlilik” gerekçesiyle komisyona verilmedi. Komisyon çalışmalarında dinlenmesi talep edilen 200’e yakın isimden yalnızca 47’si dinlenebildi. TBMM’yi bombalayanlar gibi darbe girişimi gerekçesiyle tutuklanan askerlerin cezaevinde dinlenmesine gerek duyulmadı. Soruşturma öylesine (gayri)ciddi yürütüldü ki, başta ByLock belgeleri olmak üzere istenen birçok belge de soruşturmanın gizliliği gerekçesiyle komisyona iletilmedi.
4 Ocak’ta çalışma süresi bitecek olan komisyon bu süreyi en fazla 1 ay daha uzatabilir. Fakat anlaşılan o ki artık bu oyuna bir son verilecek. Zira rapor yazılması için bir hayli acele ediliyor. Komisyon sözcüsü AKP milletvekili Belma Satır’a göre; “çok sıkıştırılmış sürede, çok verimli çalışmalar” yürütülerek, “bir an evvel yazıma” geçilmesi gerekiyor.
Üzerlerinden bir yük kalktı, vicdanları rahatladı
“Vicdanım son derece rahat. Bir milletvekili olarak ve bu komisyonun üyesi olarak sorumluluğumu da fazlasıyla yerine getirdiğimi düşünüyorum. Çok doğru bir rapor çıkacağını düşünüyorum. Muhalefet şerhleri de olabilir. Ben geçen dönem de araştırma komisyonlarında çalıştım ama bu kadar yoğun mesai verdiğim hiçbir komisyon olmadı. Gerçekten yemeden, içmeden, her gün oturarak geç saatlere kadar bu komisyonda çalışıyoruz. Dolayısıyla, benim hem vicdanım rahat hem sorumluluğumu fazlasıyla yerine getirdiğimi düşünüyorum” diyen Belma Satır’ı rahatlatanın ne olduğu gayet açık. Zira kaza bela olmadan cemaatle aynı çıkar döngüsünde yapılan işbirliğinin gün yüzüne çıkmaması içinin rahat olması için yeterli bir neden.
Ne komisyonlar gördük
Sermaye devletinin siyasi geçmişinde ne zaman bir karanlık olay yaşanmışsa hemen akabinde bir komisyon kurulur. Böylece bir taraftan toplumun tepkisi yatıştırılırken asıl olarak da gerçeklerin üzeri örtülür. Bakınız “Susurluk araştırma komisyonu”, bakınız “faili meçhulleri araştırma komisyonu”… Bu da böyle olacak. Kuşkusuz göstermelik yargılamalar, cezalandırmalar da yapılacaktır. Ancak görünen her zaman olduğu gibi buz dağının suyun yüzeyindeki kısmı olacaktır. “Ne istediniz de vermedik” sözünün bir itiraf olduğunu bilmeyen kimse var mıdır? Cemaatin devlet kadrolarına “sızıntısı” hiç fark edilmemiş olabilir mi? Çok kullanılan bir tabirle “kandırıldığını” söyleyen yüksek makamlara dokunulmazken, çoğunlukla diğer alt makam ve mevkidekilere, hatta sadece cemaat yoluyla kendilerine bir devlet kapısı açanlara, iş güç sahibi olanlara fatura ödettiriliyor.
12 Eylül’le nasıl hesaplaşılmışsa 15 Temmuz da öyle olacak
Duygu sömürüsü yapılan 12 Eylül hesaplaşmasında kimler hangi cezayı aldı? 12 Eylül askeri faşist darbesiyle yapıldığı söylenen hesaplaşmanın ne olduğunu, bırakın darbecilerin cezalandırılmasını, 12 Eylül uygulamalarının benzerlerine sahne olan örneklerden defalarca gördük.
Kuşkusuz 15 Temmuz darbe girişimi, başta AKP ve Erdoğan’ı hedeflediği için uygulayıcılarına dönük bir bedeli oldu. Ancak devletin bu derece içine sızmış olan cemaatin AKP’nin sırça köşklerine yerleşmemesi düşünülebilir mi? Bu coğrafyada yaşayanlar Türkçe olimpiyatlarını, “hocaefendi” övgülerini, “okyanus ötesine selam ve sevgileri”, devlet kaynaklarının sınırsızca “hizmet hareketinin” emirlerine amade edilmesini unutmadı ve unutmayacaktır.
Diğer taraftan cemaatin sadece AKP’yle değil diğer düzen partileriyle olan ilişkisi de bilinen bir başka karanlık gerçektir. Fethullah Gülen ve müritleri ta MTTB’den bu yana devletin tam içindedir. Tıpkı benzerleri gibi. Her şey bir tarafa CHP ve MHP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki ortak çatı adayı fikri ve pratiğinin arkasında hangi ilham kaynağının olduğu ortadadır. ByLock kullanan milletvekilleri içinde acaba sadece AKP’lilerin olduğu düşünülebilir mi? Neden CHP’liler “bak açıklarız ha” tehditlerine rağmen ByLock kullanan milletvekillerini deşifre etmezler.
Sonuç olarak 15 Temmuz darbe girişiminin daha uzun bir süre gündemdeki yerini koruyacağı ortadadır. Fakat sistem içinde güçlü bir sarsıntı ya da toplumsal muhalefetin bir basıncı olmaz ise, “15 Temmuz kahramanlık hatıraları” medya ve düzen siyasetinin raflarında, alıcısı ve getirisi çok olan bir ürün olarak yerini almaya devam edecektir.