Dinci-gerici AKP-MHP iktidarının ertelemesi nedeniyle üniversiteler Ekim ayının başında açıldı. Türkiye’nin dört bir yanında son yıllarda yaşamaya/görmeye alışık olduğumuz üniversitelilerin “barınma krizi” bir kez daha gündeme oturdu. Yetersiz yurt kapasiteleri ve yüksek ev kiraları yüz binlerce işçi ve emekçi çocuğunu bir kez daha “kalacak yer bulma” telaşına soktu. Pandemi sonrası derinleşerek devam eden barınma krizi on binlerce öğrenciyi üniversite eğitimini bırakmaya, okullarını dondurmaya yahut kayıtlarını ailelerinin olduğu şehre almaya zorladı. Geriye kalanların bir kısmı ise (görece şanslı olanlar) niteliksizliği ve yüksek ücretleri ile gündeme gelen KYK yurtlarına yerleşti. KYK yurdu çıkmayan büyük çoğunluk ise emlak simsarlarına, fahiş ücretli özel yurt ve apartlara, tarikat ve cemaat yurtlarına mahkûm edildi. Yüksek barınma giderleri ve paralı eğitim uygulamaları üniversitelileri kampüslerden çok işyerlerini doldurmaya zorladı. Eğitim hakkının en temel birleşeni olan “parasız, nitelikli ve ulaşılabilir barınma hakkının” gaspı bu açıdan bu eğitim döneminde de gençliğin en temel sorun alanlarından biri oldu.
KYK yurtlarının açılmasının üzerinden daha bir ay bile geçmeden 26 Ekim akşamı Aydın Güzelhisar KYK öğrenci yurdunda bir cinayet yaşandı. Bakımı, onarımı yapılmayan, neredeyse her gün şikâyet edilen yurt asansörü içinde onlarca öğrenci ile beraber düştü. Sıra arkadaşımız Zeren Ertaş katledildi. Zeren’in katledilişi daha ilk andan itibaren gizlenmek istendi. Ancak Güzelhisar KYK yurdundaki yüzlerce öğrenci bu cinayete karşı sesini çıkardı. Yurt ve okul arkadaşları Zeren Ertaş’ın “en güvende” olması gereken yerde katledilmesine tepki göstererek harekete geçti. Yüzlerce öğrenci saatlerce yurt bahçesini terk etmedi. Kent meydanına yürüyüş gerçekleştirdi. Üstelik ihmaller ve alınmayan önlemlerle Zeren’in katledilmesinde yadsınamaz bir rolü olan yurt müdürlüğünden valisine daha ilk anda büyük bir yüzsüzlük örneği sergileyerek yaşamını yitiren arkadaşımızı suçladılar. Hiç utanmadan asansörün “fazla öğrenci” binmesi nedeniyle düştüğünü iddia ettiler. Zeren’in katledilmesine tepki gösteren arkadaşlarına polis saldırdı, öğrenciler gözaltına alınmak ve yurttan atılmakla tehdit edildi! Ertesi gün Türkiye’nin birçok şehrinde birçok KYK yurdunda binlerce öğrenci eylemler, yürüyüşler gerçekleştirdi. Her bir KYK yurdunda öğrenciler kendi yaşadıkları barınma sorunlarını dile getirdi. “Yaşamak istiyoruz!” şiarı bütün KYK’lardan yükseltildi. Zeren’in katledilmesi münferit bir olay değil, bir sistem sorunuydu. Gözler önüne serildi ki; neredeyse bütün KYK’larda öğrenciler asansörde kalıyor, yurt yemeğinden zehirleniyor, alınmayan önlemler ve ihmaller ile kazalar geçiriyor. Üstelik Zeren için eylem gerçekleştirmeye giden öğrenciler dahi, eylemler sırasında bindikleri KYK ve okul asansörlerinde kaldı, “kaza” geçirdi.
Eylemler vesilesiyle KYK’ların durumu bir kez daha gündem oldu. On binlerce işçi ve emekçi çocuğunun kaldığı KYK yurtlarının her geçen gün ne kadar da niteliksiz hale geldiği görülüyor. Yetersiz altyapıya rağmen arttırılan kapasiteleri ile KYK yurtları adeta birer toplama kampını andırıyor. Kimi yurtlarda 2 kişilik odalarda 6 kişi kalıyor. Yurtların yemekhanelerinde saatlerce sıra bekleyen öğrenciler kurtlu, böcekli yemeklere mahkûm ediliyor! Fahiş yurt zamları en niteliksiz hali ile KYK yurtlarını dahi giderek ulaşılmaz bir hale getiriyor. 1001 odalı saraylarda yaşayan, işçi ve emekçilerin alın terinden soygun düzeni kuranlar, milyonlarca emekçi çocuğuna işte bunu layık görüyor. Daha fazla kâr için üç kuruşluk bakımı-onarımı yapılmayan, denetlenmeyen asansörde gencecik bir üniversiteli katlediliyor!
***
Ekonomik kriz, artan faşist baskı ve yasaklar, geleceksizlik, eğitim hakkının gaspı, savaş ve saldırganlık politikaları bugün gençlik kitlelerinin en yakıcı sorun alanlarını oluşturuyor. Genç intiharlar her geçen gün artıyor. Her gün bir KYK yurdundan ya da üniversiteden yaşamını yitiren öğrenci haberi geliyor. Zeren’in katledildiği günlerde iki haftada 4 öğrenci kaldıkları yurtlarda ya da üniversitelerde yaşamına son verdi. Gençliği çaresizliğe sürükleyen, bunalıma iten, amaçsızlaştıran ise bu barbarlık düzeninin kendisidir. Yalnızca bir avuç asalak için toplumsal yaşamın bütün alanları sınırsız sömürüye açılmış durumda. Bu düzen “geleceksizlik” dışında bir şey vermemektedir. Toplumun ezilen, sömürülen geniş kesimlerinin bugün büyük oranda örgütsüz oluşu, bu düzen karşısında insanların yalnız hissetmesine, çaresizlik duygusuna kapılmasına neden olmaktadır. Sömürü ve barbarlık düzeni bugün için gençliğin geniş kesimlerinin örgütsüz olmasından yararlanmaktadır. Bu örgütsüzlük sayesinde gençliğin eğitim hakkını, beslenme, barınma gibi haklarını ve daha da fazlası yaşam hakkını elinden alabilmektedir. Bu örgütsüzlük KYK yurtlarında bakımı yapılmayan asansörde Zeren’in katledilmesinin, öğrencilere kurtlu yemek verilmesinin önünü açmaktadır. Bu örgütsüzlük gencecik üniversitelilerin yurtlarda, üniversitelerde “gelecek kaygısı” ile çaresizliğe itilip yaşamlarına son vermesine neden olmaktadır. Üniversitelerde eğitim hakkımıza sahip çıkmak, parasız, nitelikli, ulaşılabilir barınma hakkımızı sağlamak ve en önemlisi de cinayet gibi “kazalarda” yaşam hakkımızın elimizden alınmasını engellemek için bu düzene karşı örgütlenmekten başka bir seçeneğimiz yoktur!
Zeren Ertaş eylemleri ve gösterdikleri
Zeren’in katledilmesi sonrası onlarca KYK yurdunda ve üniversitelerde eylemler gerçekleştirildi. Aydın, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Dersim, Diyarbakır, Çanakkale, Balıkesir, Sivas, Antalya, Muğla, Malatya, Zonguldak, Trabzon, Kastamonu, Kayseri, Bartın ve daha birçok ilde onlarca KYK yurdundan binlerce öğrenci “ölmeye değil, okumaya geldik”, “yaşamak istiyoruz” dedi. Eylemler çoğunlukla yurt içlerinde ve kampüslerde yürüyüşle gerçekleştirildi. Devrimci-ilerici gençlik öznelerinin olduğu yerlerde ise kent meydanlarında eylemler yapıldı. Söz konusu eylemler “tepki” olarak açığa çıktı. Her KYK yurdunda o yurda özgü yaşanan (çoğunlukla da tüm KYK yurtlarının ortak/benzer sorunu olan) nitelik sorunları dile getirildi. Yurtların onarımı ve bakımının yapılmaması, denetlenmemesi, yemekhanelerin niteliksizliği, yetersiz alt yapıya rağmen kapasitenin arttırılması, yurda giriş-çıkış saatleri sorunu en çok öne çıkan ve dile getirilen sorunlardı.
Eylemler karşısında dinci faşist iktidar temkinli davrandı. Kuşkusuz bu iktidar direnen işçi ve emekçiye, kadına, gence büyük bir nefret duyuyor. Bunu Haziran Direnişi’ne, Boğaziçi Üniversitesi Direnişi’ne ve kadın eylemlerine azgınca saldırmasından ve sürekli hedef göstermesinden biliyoruz. Bilhassa tek adam rejiminin en çok yakındığı şeylerden biri ise gençlik içerisinde tam anlamı ile “kültürel iktidar” kuramamaktır. Zira, yirmi yıla yakındır eğitim sistemini adım adıma gericileştirse de üniversitelerde devrimci-ilerici birikimi tasfiye etmeye çalışsa da dinci tarikat ve vakıfları eğitim alanına taşısa da tüm bu dayatmalar gençliğin geniş kesimleri tarafından kabul görmüyor. Son dönemde iktidarını tehdit eden, kimyasını bozan bir dizi eylemli süreçte gençlik hep en önde idi. Zeren Ertaş eylemlerine karşı görece temkinli davranmasının gerisinde ise toplumsal mücadeleden ve gençlik hareketinden duyduğu büyük korku yer alıyor. Yaşamlarını çaldığı, eğitim hakkını gasp ettiği, geleceksizliğe mahkûm ettiği gençliğin büyük öfkesinden korkuyor. Şimdilik bu öfke ve tepki doğrudan sermaye iktidarına yönelmiş ve onu hedef alan bir durumda değil. Eylemlere katılan on binlerce öğrencinin talebi çok basit; “nitelikli barınma hakkı”. Ancak “nitelikli barınma hakkı” her şeyin odağına daha fazla kâr ve rantı koyan bu düzen tarafından sağlanamaz. Yap-işlet-devret modeli ile yapılacak yurtlar, inşaat tekellerine kazandırılacak paralar ve rant, yandaşlara dağıtılacak kadrolar sermaye iktidarı için artık vazgeçilemez durumda. Dolayısıyla eğitim alanındaki her sorun esasen toplumsal bir mahiyet kazanmış durumdadır. Bu nedenle gençliğin yaşadığı sorunların kalıcı çözümü sermayeyi ve onun daha fazla kârını değil, toplumun ihtiyaçlarını esas alan bir düzende sağlanabilir. Elbette günümüz koşullarında, rant ve soygun düzeninde dahi gençlik bir ölçüde daha nitelikli yurtlarda kalabilir. Ancak bunun kendisi gençliğin vereceği mücadeleyle elde edilebilir. İster barınma sorunu olsun ister beslenme, ulaşım ya da demokratik hak ve özgürlükler sorunu olsun; tüm bu alanlarda kazanım elde etmenin yolu temel talepler etrafında mücadeleyi büyütmekten geçmektedir. Elde edilen kazanımları koruyabilmek de öyle. Zira, sermaye düzeni ilk fırsatta yine inşaat tekellerini, özel okul kodamanlarını ve eğitim alanında faaliyet gösteren sermayedarların çıkarlarını önemsenecek, ilk krizde gençliğin haklarını ve geleceğini gözden çıkarılacaktır. Bugün olduğu gibi eğitim alanı baştan sona sermayenin insafına terk edilecektir.
Bugün geniş gençlik kesimlerinin yaşadığı geleceksizlik, temel haklarının gasp edilmesi ve baskıcı gerici dayatmalar bütünlüğü içerisinde bir “sistem” sorunudur. Bu sorunların kaynağında kapitalist sistem yer almaktadır. Zeren’in yurtta katledilmesi de Resul’ün ve Elif’in çaresizlik içinde ölüme sürüklenmesinin de gerisinde işte bu kapitalist sistem vardır. O yüzden bugün KYK yurtlarından patlayan öfkenin “sisteme karşı” örgütlenmesi önemli bir yerde durmaktadır. Ortaya çıkan tepki ve eylemlerden geriye kalacak örgütlülükler; okul, yurt meclisleri vb. gençlik mücadelesi açısından önemli kazanım ve mevziler olacaktır.
Devrimci-ilerici gençlik güçlerinin omuzlarında bu kapsamda önemli sorumluluklar duruyor. Öncelikle, “yaşam hakkı” ve “barınma hakkı” için harekete geçen bu dinamik gençlik kesimleri ile yurtlarda, okullarda temas kurmak, hareketin içinde onu ileriye çekecek bir bakış açısı ile yer almak gerekmektedir. Eylemler sonrası yurtlarda, üniversitelerde kalıcı zeminler yaratmak için çaba sarf edilmelidir. Bu zeminler meclis, birlik, topluluk vb. esnek zeminler olabilir. Zira bu zeminler daha sonraki süreçlere de hazırlık anlamına gelmektedir. Bunun yanında, okul ve yurtlarda “barınma sorunu” başta olmak üzere, gençliğin yaşadığı bir dizi sorunun kapitalist sistemle bağını kuracak bir çalışma yürütülmelidir. Zira bugün gençliğin geniş kesimlerinin örgütsüz olması, yaşanan sorunlarla kapitalist sistemin bağını kurmasını zorlaştırmaktadır. Devrimci-ilerici gençlik özneleri olarak sürece bakarken, gençliğin bugünkü geri bilincine yaslanarak değil, tersine bilincini ve eylemini ileriye taşıyacak, sorunların siyasal muhtevasını gözler önüne serecek bir bakış açısı ile hareket etmek zorundayız.
Zeren Ertaş’ın katledilmesi ve yurtlarda-okullarda yaşanan intiharlar üzerine başlayan eylemler bize bir kez daha gençliğin “haklar, gelecek ve özgürlük” sorunlarının katmerlendiğini, gençliğin bunun karşısında öfke biriktirdiğini gösterdi. Ortaya çıkan tepki ve eylemler elbette süreç içerisinde sönümlenebilir. Ancak yaşanan sorunlar yerli yerinde durmaktadır ve bunun kendisi gençlik içerisinde öfkenin giderek büyümesine vesile olmaktadır. Bundan sonraki süreçte bu öfkeyi birleştirmek, örgütlemek ve ileriye taşımak için omuzlarımızda önemli sorumluluklar duruyor! Gençliğin yaşadığı çok yönlü sorunlara karşı yurtlarda, kampüslerde, sokaklarda ve gençliğin olduğu her alanda yaratıcı ve inisiyatifli bir şekilde devrimci faaliyeti güçlendirmek ve olası hareketli dönemlere çok yönlü bir şekilde hazırlanmak bu sorumlulukların en temel halkasını oluşturuyor.
İnsanca bir yaşam haktır!
Parasız, nitelikli, barınma haktır!
Yurtların bakım, onarım ve denetimleri sağlansın!
Yurtlarda ve okullarda söz, karar, yetki mekanizmalarında yer almak haktır!
Yurtlarda ve okullarda her türlü yasakçı, baskıcı, gerici uygulamaya son!
Söz, basın, ifade ve örgütlenme özgürlüğü haktır!
Devrimci Gençlik Birliği
Kasım 2023