Sana sunulanı değil, layık olanı iste! Bir adım öne!
İkinci dönemin başlamasıyla beraber YGS maratonuda başladı. Artık daha ilkokul sıralarından girdiğimiz bu maratonun son 100 metresindeyiz. Acaba ipi göğüsleyebilecek miyiz? Bütün ailemizin, akrabalarımızın, öğretmenlerimizin gözü bizim üzerimizde! Onları utandırmamalı, istesek de istemesek de herhangi bir bölüme kapağı atmalıyız. En az 4-5 yıl dirsek çürütüp üniversite bitirip mezun oluruz. Sonrası yine sınavlar... Mezun olduktan sonra ister öğretmen olalım ister mühendis, avukat ya da doktor karşımıza güvencesizlik çıkacak. İşte bize reva görülen gelecek bu. Belirsizlik! Sürekli YGS, LYS, KPSS, mesleki yeterlilik vb. sınavlarla yaşamımızı tüketmek...
YGS-LYS’nin gelecek kapılarını sonuna kadar açan sihirli bir değnek olmadığı bugün liselilerin büyük bir kısmı tarafından kabul görüyor. Kaldı ki onca şifre skandalından sonra bu sınavların liselilerin gözünde hiçbir meşruluğu kalmadı. Cemaat dershanelerinin sınav sorularını ve cevaplarını, kendi ‘ayrıcalıklı’ öğrencilerine sızdırdığı biliniyor. Bugün birçok liseli de bu ayrıcalıktan yararlanmak için cemaat dershanelerine gidebiliyor.
Fakat özellikle biz emekçi çocuklarını sıralamada daha gerilere iten sadece şifreler, sızdırılan sorular değil, ticarileşen, gericileşen ve anti-bilimsel eğitim sisteminin kendisi.
Yani eğitimin bir meta olarak alınıyor ve satılıyor olmasından kaynaklı emekçi çocukları bu yarışa 1-0 yenik başlıyor. Çünkü ancak parası olan daha iyi bir eğitim alıyor. Çünkü emekçi çocuklarının okuduğu devlet okullarında eğitimin niteliği oldukça kötü. Bazı anadolu ve fen liselerini dışta tutarsak bu okullarda görülen eğitim ile sınavlarda iyi bir puan almak olanaksız. Özellikle de doğuya kaydıkça nitelik daha dadüşüyor. Devlet okullarındaki eğitimin yetersizliği dershaneleri kaçınılmaz kılıyor... Emekçi çocukları için tablo bu iken burjuvaların çocukları ise özel okullarda okuyorlar. Emekçi aileler dershane ücretlerini zar zor denkleştirirken burjuvaların çocukları için özel dersler, dershaneler için akıtılan paralar önemsiz bir ayrıntı oluyor.
Bu sınavlarda alacağımız puanı belirleyen ana faktör zekamız ya da ne kadar çalıştığımız değil. Çünkü bu düzende emekçi çocuklarına zekalarını işleme şansı verilmez. Toplumsal yaşamdaki eşitsizlik kendini eğitim alanında da gösterir. Yani bu sınavın kazananı mı yoksa kaybedeni mi olduğumuzu, başarımızı belirleyen temel faktör hangi sınıfa mensup olduğumuzdur. Kuşkusuz ki burjuvaların çocuklarıyla aynı olanaklara sahip değiliz.Düzen çok farklı düzeylerde eğitim alanları aynı yarışa sokuyor ve sonra da emekçi çocuklarına istersen sen de kazanabilirsin diyor. Arada bir istisnalar olsa da kazanan asıl olarak burjuvalar oluyor.
Bunların yanısıra YGS-LYS; öğrenciler arasında neden olduğu rekabet ile, yarattığı rant ile, öğrencileri içine ittiği psikolojik sorunlar nedeniyle de çürümüş bir sistemdir. Devrimci Liseliler Birliği ise adı ne olursa olsun mantığı eleme üzerine kurulan bu anti bilimsel sınavların kaldırılmasını ve liselilerin yüksek öğrenim hakkından yararlanmasını talep eder. Ama liseliler için sınavsız üniversite talebi yeterli değildir. Bunun yanında üniversite hakkında belirleyici olan nitelikli eğitim parasız olarak sağlanabilmelidir.
Bireysel kurtuluş hayalleri yıkılıyor...
Kapitalizmin bunalımlarının, ekonomik krizlerin çalışma koşullarını daha da çekilmez kıldığı, kazanılmış hakların teker teker emekçilerin elinden alındığı düşünülürse, emekçi çocuklarının sınıf atlama isteklerinin ancak hayal olarak kalacağı kuşku götürmez. Bu yüzden bu eşitsiz düzenin pompaladığı bireysel kurtuluş hayallerinin bir gerçekliği olmadığını kabullenmekten başka şans yok.
YGS ve LYS’nin 5 seçeneğine karşı tek seçenek mücadele!
Sistem, bizleri yarış atına çeviriyor, sıra arkadaşımızla rakip haline getiriyor. O sınavdan bu sınava koşturuyor. Fakat bizlerin geleceği ile bu kadar hoyratça oynayabilme gücünü bizim suskunluğumuzdan alıyor. Evet liseliler bu sınavlara karşı tepkili ama bu tepkilerini düzene yöneltmek, geleceklerini kendileri inşa etmek için bir adım atmak yerine test kitaplarının içine gömülüyorlar. Mücadelenin enginliğinde özgürleşmek yerine, bireysel kurtuluş safsatasının kendilerini prangalamasına izin veriyorlar. İsyanı değil kabullenmeyi seçiyorlar. “Böyle gelmiş böyle gider” diyerek örgütlü mücadelenin, kararlılığın yıkma ve yapma gücünü, bilimi reddediyorlar.
Oysa mücadelenin dilini konuşanlar bu düzenin kendilerine biçtiği “gelecek”le yetinemez. Parasız ve nitelikli eğitim ile sınavsız üniversite istiyorsak, gerçek anlamda onurlu, özgür, eşit ve mutlu bir gelecek istiyorsak bu sömürü düzenin karşısına dikilebilmeliyiz. YGS ve LYS’ye karşı bilinçli- bilinçsiz tepkiyi, bu sınavları yaratan çürümüş sisteme yöneltebilmeliyiz.
Kaç kişi olduğumuza bakmadan, umutsuzluğa kapılmadan gerçeğin peşinden gidelim. Unutmayalım ki öncelikle iki kişi bir araya gelmeden yüzler, binler, milyonlar olamayız...
Liselilerin Sesi - Sayı 49 / Şubat 2013