Kapitalizmde bilim ne kadar gelişebilir?

  • Haber
  • |
  • Gençlik
  • |
  • 05 Aralık 2013
  • 19:08

Kapitalizmde bilim, patronların kasasının dolmasına yarar. Onlar nasıl ki fabrikalarda işçileri karları artsın diye acımasızca sömürüyorsa, bizleri dershanelere ve özel kurslara mecbur ediyorlarsa, bilimden de ancak daha fazla kazanç elde etmek istiyorlar. İnsanlığı ilerletecek bir buluş bulunduysa ve bu onlara kar sağlamıyorsa o buluşu insanların hizmetine sunmuyorlar.

Örneğin ilaç endüstrisinin hastaların sürekli müşteri olmasını sağlamak konusunda finansal bir güdüsü var. Bu nedenle bir tedavi bulmak için çok az sayıda araştırma yapılıyor. Çoğu araştırma özel sektör tarafından hastaların ömür boyu kullanmak zorunda kalacakları nitelikte ilaçlar bulmak için yapılıyor. Buna örnek,  ABD’deki bir araştırmadan verilebilir. 2007’de kanseri yenebilecek bir molekül bulunuyor. Fakat ne hükümet ne de ilaç firmaları bu buluşu ilerletecek bir maddi yardım yapmayı kabul ediyor. Bir diğer örnek ise AIDS hastalığı ile ilgili yaşanıyor. 2000’lerde AIDS hastalığını ortadan kaldıracak araştırmalar yapılmak isteniyor. Fakat ilaç şirketlerinden yine herhangi bir destek gelmiyor. İlaç şirketleri şunu iyi biliyor ki bir ilacın toptan çözümü bulunursa onlar mallarını uzun süre satamazlar. 2006’da  elektrikli aracın bulunmasının büyük otomotiv ve petrol şirketleri tarafından engellenmesi de kapitalizmin bilime vurduğu darbeye örnek olarak gösterilebilir.


Yüzeydekiler ve diptekiler

Kapitalist sistemde bilim ve tekniğin gelişmesi insanlığın gelişimi gibi sunulur. Yollar, ulaşımdaki gelişmeler, uzaya gitmeler, teknolojik aletlerdeki yenilenmeler ve buluşlar gibi... Fakat emek-sermaye çelişkisi yani emeğin boynuna geçirilmiş zincir olduğu gibi durmaktadır. Tekniğin gelişmesi insanın 5 saat çalışmasının ortamını yaratıyor olsa da patronlar toplumu istihdam etmeyi tercih etmedikleri için bilime burda sınır koyarlar. Özetle, insanlığın gelişimi üretim ilişkilerinin değişimi ile olur. Ve patronlar kar hırsıyla dolup taştıklarından bilimsel gelişmeyi engellerler.

Kapitalizmde her şey daha fazla kara bağlı olduğundan her şey fazla üretiliyor. Ve bilim ve tekniğe burda düşen görev üretim maliyetlerini düşürmek oluyor. Daha az insan emeği kullanılması, daha hızlı üretimi gerçekleştirme gibi hedefler bunlar. Bu yüzden patronlar sınıfı bir bilimsel gelişme kar getirmiyorsa bu konuyla ilgilenmezler. Bu gelişme insanların önemli bir kısmının sorununu çözecek olsa bile bu böyle olur.

Bir diğer konu da kapitalistlerin başta yoksul çocukları olmak üzere zeki gençleri kendi okullarında yetiştirip kendilerine kar sağlamak üzere adeta yatırım yapmasıdır. Bu kişiler ise bir süre sonra kapitalistlerin ve onların devletinin uşağı olurlar. Emekçi halkın üzerine kan kusacak silahları tasarlarlar. Bilimsel araçların ve ortamın tekellerde olması bağımsız çalışmanın önünü kapatıyor. Bilimin gelişmesi böylece kapitalistlerin olmayan insafına kalıyor. Ayrıca kapitalistin güdümündeki bilim insanı kar güdüsüne zarar verecek ya da toplumda devrimci fikre kan taşıyabilecek bir buluşu yapamıyor ve ortaya gerçeği savunma duruşunu koyamıyor. Ezilen sınıfın bilim insanı bunu yaparsa büyük bir dışlanmaya maruz kalıyor. Kapitalistlerin bilim insanlarına, ulaştığı bilgiyi paylaşma ve diğer bilim insanlarıyla birlikte ilerletme yasağı koyduğu da düşünülürse bilim hangi hızla ilerleyebilir sizce?


Bilimsel gelişme sınırlandırılıyor

Burjuvazinin gericiliğinden ve kapitalist sistemin artık üretici güçlerin gelişiminin önünde engel olduğundan bahsederken elbette bilim ve teknolojinin mutlak bir gerilemesinden söz etmiyoruz. Bu her gün yeni bir şey üretmek zorunda olan kapitalizmin doğasıyla çelişir. Ne var ki üretici güçlerin bugün barındırdığı gelişme potansiyeli ile karşılaştırıldığında mevcut bilimsel-teknolojik gelişmeler son derece cılız kalıyor. Üstelik bu gelişmeler, insanlığın ve doğanın tahribatını arttırıcı bir biçimde gerçekleşiyor. İşte Hidro Elektrik Santralleri (HES) buna örnektir.

Yani muazzam bir potansiyel, burjuva çıkarların belirlediği sınırlar dâhilinde çarçur edilmektedir. Bu durumun pek çok örneği mevcut; alternatif enerji kaynakları ve alternatif teknolojiler mümkünken fosil kaynaklı teknolojilerde ve nükleer fisyon reaktörlerinde ısrar edilmesinin doğa üzerindeki tehdidi, insanlığın bilgi hazinesinin kullanım hakkının patentler yoluyla dev tekellerin kasalarında atıl durması, savaş sanayiine yapılan yatırımların muazzamlığı ortada.

Kapitalizmin teknolojik ve bilmsel buluşlardaki tüm bu hantallığına rağmen Sovyetler Birliği birkaç on yılda dünyanın en gelişmiş bilim yuvası haline geldi.  Uzaya ilk uyduyu ve ilk insanı o gönderdi. Kişi başına düşen doktor sayısı en yüksek Sovyetler Birliği’nde  gerçekleşti. Üstelik bu 1917’de halkın %90‘ının okuma yazma bilmediği bir ülkede gerçekleştirildi.

Bu sistemde tüm bireyler kendilerini geliştiremiyorlar. Maddi zorluklar nedeniyle eğitimlerini yarıda bırakıyorlar. Fakat sosyalizmde tam tersi. Fırsat eşitliği sağlanarak insanlar kendilerini eğitiyorlar. Ve ilgileri hangi yöneyse oraya doğru yöneliyorlar. Fakat bu sistemde devlet veya şirketler milyonlarca öğrenci zorlukla okurken birkaç yüz bin kişiye burs verirler. Ve üzerlerine düşeni görevi yaptıklarını zannederler. Sanırız bu kadarı kapitalizmde bilimin ne kadar ilerleyebileceğini hepimize gösteriyor.

Liselilerin Sesi 54. Sayı / Kasım 2013