14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlere sayılı günler kaldı. Kapitalist sistemin ekonomik, sosyal ve siyasal krizlerinin derinleştiği, yaşadığımız sorunların her geçen gün daha da çekilmez hale geldiği bir süreçten geçiyoruz. Açlık, yoksulluk, baskı, zorbalık ve kirli savaş politikalarına bir de büyük bir insan kıyımına dönüşen depremler eklendi. Bir gecede yüz binlerce insan sermaye düzeninin rant ve talan politikaları sonucu enkaz altında kaldı. On binlerce insan yaşamını yitirdi, yüz binlercesi yaralandı. Milyonlarca insan ise evsiz kaldı. Yıkımın bu denli büyük olmasının sorumlusu ise her yönü ile yolsuzluk, rant ve talan düzeni kurmuş ve çürümeye yüz tutmuş dinci-faşist AKP-MHP iktidarıdır. Depremin yarattığı ekonomik, toplumsal ve kültürel yıkımın henüz çok daha başındayız.
Düzen siyasetinin tüm kesimleri ise bu yakıcı sorunları ya bir yana itmiş ya da deprem gündemini de istismar ederek dört bir koldan seçim hazırlıklarına odaklanmış bulunuyor. Milyonlarca işçi ve emekçiye, gence, kadına sandıklar üzerinden sayısız vaatlerde bulunuyorlar. Düzen siyasetinde sandıkları işaret eden birçok parti ya da ittifak olsa da hepsi tek bir sınıfı temsil etmektedir: Sermaye sınıfını! Bu kesimlerin öne sıralarında sermayenin demir yumruğu olarak hareket eden, işçi ve emekçilerin üzerindeki sömürü zincirini gün be gün kalınlaştıran, demokratik hak ve özgürlükleri büyük oranda tırpanlamış bulunan, ırkçı-şoven histeri ile milyonları zehirleyen ve bütün bir toplumun üstüne karabasan gibi çöreklenmiş bulunan dinci faşist AKP-MHP iktidarı var. Diğer tarafta ise sermaye adına devleti yönetmek için bizlerden oy isteyen, bünyesinde AKP ve MHP artıklarını barındıran, mevcut rejimden hesap sormayı sandıklara indirgeyen, bizlere elimiz kolumuz bağlı beklememizi söyleyen ve “parlamenter sisteme geçiş vaadinde” bulunan düzen muhalefeti var. Dolayısıyla, dinci faşist iktidar partisinden düzen muhalefetine varıncaya dek, sandıklarda temsil edilen tek sınıf vardır: Burjuvazi.
Burjuvazi kimi zaman çıplak baskı ve zorbalıkla kimi zaman ise sahte demokrasi ve özgürlük söylemleri ile milyonlarca işçi ve emekçiyi kendi sınıfsal çıkarlarına göre yönetmektedir. İşçi ve emekçilerden belli aralıklarla kurulan sandıklara giderek burjuvazi adına onları kimin yöneteceğini/sömüreceğini seçmelerini istemektedir.
Milyonların açlıkla, yoksullukla, emperyalist savaşlarla, faşist baskı ve zorbalıkla boğuşmasının tek sebebi kapitalist düzen ve burjuvazinin sınıf egemenliğidir. Bu bir avuç asalak dünyanın bütün zenginliklerini elinde tutarken bu düzende bizlere düşen daha fazla sömürülmek; açlık, yoksulluk, emperyalist savaşlar ve sayısız felaketler arasında ölümlerden ölüm beğenmektir.
Gençlik seçimini yaptı: Düzene karşı devrim!
İşte bütün bu karanlık tablodan dolaysız olarak en çok etkilenen toplumsal katmanlardan biri de gençliktir. Dinci-faşist AKP iktidarının yirmi bir yıldır gençliğe dönük tek politikası “dindar, kindar, itaatkâr ve biatkar” bir nesil yaratmaya çalışmak olmuştur. Ancak bunda başarılı olamamıştır. Çünkü bu topraklarda geçmişten gelen güçlü bir gençlik mücadelesi ve devrimci gençlik hareketi geleneği vardır. Dinci faşist iktidarın her türlü baskı ve yasak politikalarına, imza attığı katliam ve kıyımlara, savaşlara, kadın cinayetlerine, çevresel yıkıma karşı gelişen bütün mücadelelerde gençlik en ön safta olmuştur. İşte bu yüzden dinci-faşist iktidar devrimci-ilerici gençlik kesimleri başta olmak üzere, muhalif gençlik kitlelerine karşı çıplak baskı ve zor aygıtını devreye sokmuş, dizginsizce saldırmıştır. Bütün bunların yanında, yıldan yıla eğitim hakkının gaspı derinleşmiştir. Eğitimin bütün kademelerinde fırsat eşitsizliği, piyasalaştırma politikaları artmış, müfredatlar ise dinci faşist-iktidarın ideolojik tercihleri doğrultusunda daha da niteliksiz hale gelmiştir. Son yıllarda pandemi ve deprem dönemlerinde görüldüğü üzere, eğitim hakkı adeta faşist tek adam rejiminin iki dudağı arasına sıkıştırılmıştır. Genç işsizlik alabildiğine büyümüştür. Okurken çalışmak olağan hale gelmiş, gençlik henüz okul sıralarının başında sömürü çarklarının temel bileşenleri haline getirilmiştir. Bütün bunlar gençliğin özgürlük ve gelecek özlemini derinleştirmiştir!
Yaşadığımız bütün bu sorunların temelinde kapitalist sistem yer almaktadır. Kapitalist sistem yıkılmadıkça gençliğin yaşadığı haklar, özgürlükler ve gelecek sorununun özü değişmeyecektir. Burjuvazi adına devleti yönetmek için oy isteyen dinci-faşist iktidarın da düzen muhalefetinin de özünde bir farkı yoktur. Oylarımıza talip olduklarını söyleyenler, sahte vaatler ile bizleri aldatmaya çalışanlar 14 Mayıs’tan sonra da kurulu düzeni burjuvazi adına yönetecekler. Onlar için esas olan işçi ve emekçilerin, gençliğin ve kadınların geleceği, özgürlüğü gibi sorunlar değil burjuvazinin çıkarları olacaktır. Yine krizin faturası bizlere kesilmek istenecek, yine temel demokratik hak ve özlemlerimiz sermaye devletinin hedefi olacaktır. Bu kaçınılmazdır. Zira kapitalist sistemin sahte “demokrasi ve özgürlük” maskesi çoktan beri düşmüştür. Kapitalist sistem emperyalist savaşları, sömürüyü, krizi, açlığı, yoksulluğu, faşist baskı ve zorbalığı döne döne üreten bir bataklıktır!
Kapitalist barbarlık düzeni yıkılmadıkça yaşadığımız sorunların hiçbiri sona ermeyecektir. Emeğinin sömürüsü üzerine kurulu olan bu sistemde çözümün adresi sandıklar değil, kapitalizme karşı örgütlü birliğimiz ve örgütlü mücadelemizdir. Sorunlarımızın gerçek ve kalıcı çözümü devrimde ve sosyalizmdedir.
Belirli periyotlarla bizleri sandık başına çağıranların, bizlere çözüm için yalnızca sandıkları işaret edenlerin kapitalist sistemle esasında bir sorunu yoktur. Onlar yalnızca bizleri daha rahat sömürmek için rızamızı devşirmeye çalışıyorlar. Bizler geleceğimize ve özgürlüğümüze sahip çıkacağız. Haramilerin düzenini yıkacağız!
-Özgürlük devrimde gelecek sosyalizmde!
-Geleceğimiz ve özgürlüğümüz için: Tek yol devrim!
Devrimci Gençlik Birliği