Bir yılı aşkın süredir biz emekçilerin hayatını her alanda kısıtlayan pandemi koşulları, gerici sermaye sınıfı tarafından yeni olanaklar ve acımasız saldırıların vesilesi olarak kullanılıyor.
İstisnasız bütün çalışma alanlarında ve dünya genelinde biz emekçilerin hayatı giderek daha çekilmez hale geliyor, daha doğrusu getiriliyor. Bir taraftan pandemi nedeniyle kısa çalışma zorunluluğu getiriliyor, diğer taraftan her işçiye en az iki kişilik iş yapması dayatılıyor. 8 saatlik iş günü, işçi ve emekçilerin hayatında en azından pratik olarak kaybedilmiş bir haktır. Öyle ki, yapılan mobbing ve işini kaybetme korkusu, çoğu sektörde emekçileri 10 saatlik iş gününü kabul etmeye zorluyor. Sermaye sınıfının bitmek bilmeyen histerik saldırıları ve pandemiye rağmen hijyen koşullarını hiçe saymasından dolayı, aynı ortamda çalışan çok sayıda işçi ve emekçi hayatını kaybetmiştir.
Biz işçi ve emekçiler biliyoruz ki, kapitalistler sömürü çarklarının dönmesi ve kârları artsın diye hayatlarımızı hiçe sayıyorlar. Ellerindeki bütün olanakları kullanarak bizleri birer modern köleye dönüştürmek istiyorlar. Bu acımasız ve gerici sınıfa karşı biz isçi ve emekçilerin örgütlenip mücadele etmekten başka çıkış yolu yoktur. Bütün bir tarihsel deneyimimiz de gösteriyor ki, ya örgütlü bir sınıf olarak sermaye sınıfını tarihin çöplüğüne atacağız ya da onun modern köleler ordusunun bireyleri haline geleceğiz. Artık kendimizi kandırmayalım üçüncü bir yol yoktur ve olmayacaktır. Her nerede çalışıyorsak o alandaki iş yeri temsilciliklerinde, mümkünse sendikalarda değilse sokakta, evde, sırada direnişler örgütleme ve kendimiz için bir sınıf olabilme zamanıdır.
Nasıl ki, sermaye sınıfı çıkarları için ortak hareket ediyorsa, bizlerin de ne iş yaptığından ve nerede yaşadığından bağımsız olarak birlik olması gerekiyor. Türkiyeli olmanın getirdiği bazı avantaj ve dezavantajlarımız olsa da bunlar aşılmayacak sorunlar değil. Öncelikle Türkiye işçi sınıfının direniş tarihini biliyoruz ve hala da günümüzde bir dizi örneğini canlı yaşıyoruz. 15-16 Haziran Direnişi, Zonguldak madenci direnişi, Metal Fırtınası ve farklı bir deneyim olarak Greif Direnişi ve bir ayı aşkındır devam eden Sinbo, SLM ve diğer mevzi direnişler…
Evet, bu mücadeleden öğrenilecek zengin bir deneyim biriktirmişiz. Şimdi bu deneyimlerin ışığında Türkiye toplumunu çürüten gerici-şoven atmosferi dağıtmak için direnmek ve var olan direnişleri büyütmek zamandır. Mazlum Kürt halkıyla dayanışmada bulunmak ve onun gücünün devrimci bir mecrada akması için çaba sarf etmek de bizlerin sorumluluğundadır.
Haksızlığın ve zulmün olduğu yerde direnişler de olacaktır. Haksızlığa uğrayan, SLM ve Simbo’da işten çıkarılan işçi kardeşlerimiz, işlerine dönmek için fabrika önünde kurdukları çadırda bir buçuk aydan beri direnişteler. Bu direnişlerini selamlıyoruz. Sonuna dek yanlarında olacağımızı ve desteğimizi esirgemeyeceğimizi ifade ediyoruz.
Sermaye devleti çıkardığı yasalarla kapitalistleri korumaya, isçi ve emekçilere kölelik koşulları dayatmaya devam etsin. Yalnız bilinmelidir ki, pandemiyi fırsata çevirerek işçi ve emekçilere direnmekten başka çare bırakmayan sermaye sınıfı er ya da geç yerle bir edilecektir.
Sınıf kardeşlerimizin ve yoldaşlarımızın başlattıkları bu onurlu direnişi desteklediğimizi ve yanlarında olduğumuzu, seslerine ses olacağımızı, maddi ve manevi açıdan katkıda bulunacağımızı belirtmek istiyorum. Ayrıca bulunduğumuz kentte yeni bir dayanışma ve kampanya başlattığımızın bilinmesini ve bu çalışmanın büyütülmesinin bir ihtiyaç olduğunu hatırlatmak isterim. Unutulmamalıdır ki, sınıf kardeşlerimizin yükselttikleri direniş bayrağının altında buluşarak ve açtıkları yoldan yürüyerek onurlu yarınlara çıkabiliriz.
İşçilerin Birliği sermayeyi yenecek!
Zafer direnen işçilerin olacak!
Essen’den bir işçi yoldaşınız