Daha önce tekil çatışmalara girişen Suriye’deki şeriatçı çeteler, son günlerde “alan hakimiyeti” için savaşmaya başladılar. Çatışmaların Lazkiye kırsalından Halep’e, Halep’ten Rojava’nın Haseke kentine kadar uzanan Türkiye sınırında yoğunlaşması dikkat çekiyor. 400 km. lik bu alanda yoğunlaşan çatışmaların, başkent Şam çevresine de sıçradığı bildiriliyor.
Birbiriyle çatışan üç cephe, 2.5 yıldan beri Baas yönetiminin yıkılması için aynı safta savaşıyorlar. Bu üç cephenin ortak özelliği emperyalistlerle bölgedeki Türkiye, Katar, Suudi Arabistan gibi işbirlikçilerinin tetikçiliğini yapmaları, herhangi bir kural, yasa veya ahlaki değerden yoksun olmaları ve vahşette sınır tanımamalarıdır. 2.5 yıldan beri şeriatçıları desteklemeyenlere sayısız vahşi saldırı gerçekleştiren bu çeteler, şimdi ise benzer yöntemlerle birbirleriyle hesaplaşıyorlar.
Aralarında kökten dinci olmayan küçük/etkisiz gruplar olsa da, Baas yönetimine karşı savaşanlar esas olarak şeriatçı tekfircilerdir. Nitekim iki gün önce ortak açıklama yapan büyük çetelerin 13’ü, şeriat için savaştıklarını açıkça ilan ettiler. Yayınladıkları ortak bildiride, Amerikancı Baas muhaliflerini bile tanımadıklarını belirten çeteler koalisyonunun bileşenleri Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi Amerikancı rejimlerin desteği ile savaşıyorlar. Dolayısıyla sahadaki kuralsız savaş veya kirli pazarlıklar da, arka plandaki devletlerin çıkar ve politikalarıyla da doğrudan bağlantılıdır.
Görünürde üç farklı cephe var; bunlar ÖSO (Özgür Suriye Ordusu), el Kaide uzantısı El Nusra Cephesi ile Dehaş Cephesi adıyla anılıyorlar. El Kaide’nin uzantısı olan Irak-Şam İslam Devleti adlı cephe ise, yer yer Dehaş’la birlikte el Nusra ile çatışıyor.
Üç cephe ön plana çıksa da, sahada yüzlerce savaş ağası olduğu belirtiliyor. Hem Baas yönetimine hem birbirlerine karşı savaşan şeriatçı çeteler için önemli olan, alan hakimiyetini genişletmek ve ele geçirdikleri bölgelerde Ortaçağ kalıntısı şeriat yönetimini egemen kılmaktır.
Birbiriyle hesaplaşma sürecine giren bu çetelerin bir kolu “Suriye’de şeriat”, diğeri, “Suriye-Irak-Lübnan üçgeninde şeriat,” üçüncüsü ise, “islam dünyasında şeriat” için savaşıyor. Görüldüğü üzere şeriat konusunda birbiriyle uzlaşıyorlar, ancak ayrıntılarda farklar var. Tabi finanse eden devletlerin çıkar ve hesaplarının da bu çatışmada rolü var.
Aralarında çatışınca, ithamlar da birbirini izlemeye başladı. En zayıf olan ÖSO’cular, diğerlerinin Suriyeli olmadığını söylemeye başladılar. Oysa cihatçıları Suriye’ye çağıranlar, bizzat ÖSO çeteleri ve onları himaye eden Amerikancı rejimlerdir. Araları bozulunca söylem değiştirdiler.
El Kaide’nin diğer iki taşeronu ise, birbirlerini ABD işbirlikçisi olmakla suçlamaya başladılar. Yahudi lobisi ve silah tekellerinin temsilcisi olan ABD’li senatör John McCain ile yapılan görüşmeler, bu suçlamanın gerekçesi olarak gündeme geliyor. Oysa her iki taraf da, savaş çığırtkanı senatörle görüşmeyi “ayrıcalık” saymıştı.
Görünen o ki, şeriatçı çeteler savaşı, AKP iktidarını da tedirgin etmeye başladı. Zira bu çeteleri destekleyen Tayyip Erdoğan ve müritleri, açmaz içindeler. Birinin tarafını tutsalar bir dert tutmasalar bir başka dert. Çünkü çıkarlarının ayrışması durumunda, bu gözü dönmüş çetelerin Türkiye’yi de hedef almaları işten bile olmaz.
Türk devletinin şeriatçı çetelerle suç ortaklığını teşhir etmek, bunu engellemeye çalışmak, sınırı kapatması için AKP iktidarına baskı yapmak, vb… Tüm bunlar, verili koşullarda emperyalist savaş karşıtı mücadelenin bir parçası olarak ele alınmalıdır. Zira bu çeteler -Reyhanlı patlamasında olduğu gibi-, namluları Türkiye’ye çevirdiklerinde, bedeli yine emekçiler ödeyeceklerdir.