Emperyalist güç odakları, şiddeti artarak devam eden bir hegemonya yarışı içindedirler. Kapitalist dünya ekonomisi için yaşamsal önemde olan hammadde kaynakları ve elbette ki dünya egemenliği üzerine sert bir rekabete de girişmiş bulunmaktadırlar. Sistemin yapısal krizinin bir unsuru olarak ağırlaşan emperyalistler arası hegemonya bunalımı, dünyanın birçok bölgesini uzun yıllardan beridir savaş ve kriz coğrafyasına dönüştürmüştür.
ABD emperyalizmi, dünya jandarmalığı konumunu eskisi gibi sürdüremez durumda olduğu için ve sarsılan dünya hegemonyasını restore etmek amacıyla saldırgan ve savaşçı bir politika izliyor. Sahip olduğu avantajlara dayanarak rakiplerini denetim altında tutmak ve dahası geriletmek istiyor. NATO’yu da bu amaçla kullanıyor. Giderek tırmanan NATO-Rusya gerilimi de sözü edilen politikanın bir sonucu olarak yaşanıyor ve ABD, NATO üzerinden Rusya’ya adeta savaş ilan etmiş bulunuyor.
Öte yandan Rusya, Gürcistan, Kırım ve Ukrayna’ya dönük gerçekleştirdiği askeri müdahaleler ve Suriye krizinde ortaya koyduğu askeri ve diplomatik inisiyatifle Doğu Avrupa ve Ortadoğu’da etkisini ve gücünü sürekli arttırdı. Bunu Avrasya’da bir takım hamlelerle de tamamladı. Yükselen bir emperyalist güç olarak Rusya’nın ABD ile arasındaki hegemonya mücadelesinin aldığı biçimler ve karşılıklı atılan adımlar birçok gözlemcinin üzerinde ortaklaştığı savaş tehlikesini güncel hale getirmiş durumdadır.
ABD’nin Rusya’yı kuşatma girişimi yeni değil. Sovyetler Birliği’nin çökmesinden bu yana ABD, NATO şahsında Rusya’ya karşı askeri blok kurmaya çalışıyordu. ’90’lardan sonra Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Baltık devletleri, Bulgaristan ve Slovakya’nın, 2004’te Slovenya ve Romanya’nın, 2009’da ise Arnavutluk ile Hırvatistan’ın NATO’ya katılması, Rusya’ya karşı yapılan hamlelerin başlıca adımları oldu. Rusya’yı NATO üzerinden dizginleme ve denetim altına alma girişimleri sonraki süreçlerde de birçok alanda yoğunlaşarak devam etti. 2014 yılında Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi, bunu izleyen Ukrayna’daki siyasi kriz sonucu ABD-Rusya gerilimi daha sert biçimler kazandı ve başka şeylerin yanı sıra Rusya’ya karşı çok ciddi yaptırımlar uygulanmaya başlandı. Atılan tüm adımlar ABD ve NATO için umulan sonucu yaratmadığı gibi, Rusya tarafından aktif direnişle karşılandı. Rusya Suriye çıkışıyla, orada sergilediği başarılı inisiyatifle Ortadoğu ve Doğu Avrupa’daki etki alanını güçlendirdi.
Doğu Avrupa’da Rusya’ya karşı büyük askeri yığınak
Doğu Avrupa’da Rusya’yı kuşatmayı, dizginlemeyi ve kendi egemenliğini güçlendirmeyi hedefleyen NATO, yıllardan beridir bölge ülkelerini silahlandırıyor ve bu ülkelere askeri güç yığınağı yapıyor. Olası bir “Rus saldırısına” hazır olmak için özellikle de birkaç yıldan beridir adımlarını hızlandırıyor. Geçen yıl Doğu Avrupa ülkelerinde 6 karargah kurmuş ve Litvanya, Letonya, Estonya ve Polonya’ya 4 bin asker konuşlandırmıştı.
Gene geçtiğimiz yıl içinde ABD, Polonya’ya Patriot füze bataryası ve çok sayıda asker yerleştirdi. Bu bölge Rusya’nın Kaliningrad bölgesine sadece 35 mil uzaklıkta. Çek Cumhuriyeti’nin iki ayrı bölgesine füze radar sistemi kurulması konusunda anlaşmaya varıldı. Dördü Romanya’da, üçü de Bulgaristan’da olmak üzere ABD’nin yedi askeri üssü kullanma hakkı var. Ayrıca bu iki ülkede binlerce ABD askerinin konuşlanması karara bağlandı. Geçen yılın Eylül ayında 13 NATO üyesi ülke 4 bin asker, 60’ın üzerinde savaş gemisi, savaş uçakları ve helikopterler ile Baltık Denizi’nde askeri tatbikat yaptı. Tatbikata ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Danimarka, Norveç, Hollanda, Polonya, Estonya, Letonya, Litvanya, Finlandiya ve İsveç katıldı. Yine aynı tarihte Polonya’da ABD’nin öncülüğünde ve Litvanya, Letonya, Hırvatistan, Romanya, Ukrayna ve Polonya’nın katılımı ile askeri tatbikat yapıldı. Tatbikata ABD’nin uçak gemisi de katıldı. ABD’nin Doğu Avrupa’da 10 bin NATO askerinin katılımıyla yaptığı son yılların en geniş çaplı askeri tatbikatıydı bu. Bu girişimler bölgedeki ABD ve NATO faaliyetlerinin bazılarını oluşturuyor. ABD önderliğindeki NATO’nun Kuzey Buzdenizi’nden Karadeniz’e kadar Rusya’nın tüm batı sınırı boyunca yaptığı provokatif askeri tatbikatlar, NATO savaş gemileri ve uçakları ile Rus uçakları arasında sayısız “tehlikeli yakınlaşma”lara neden oldu.
“Soğuk Savaş’tan beri atılan en saldırgan adım”
Rusya tehdidinin arttığı gerekçesini ileri süren ABD, NATO üzerinden Rusya’ya karşı Avrupa’daki askeri varlığını daha da güçlendirme kararı doğrultusunda art arda adımlar atıyor. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana ABD’nin Avrupa’ya en büyük askeri sevkiyatı gerçekleşiyor. Sevkiyatın ilk adımı olarak Doğu Avrupa ülkelerine dağıtılmak üzere ABD tarafında gönderilen 2000 adet tank ve zırhlı araç Almanya’ya ulaştı. Askeri malzemelerin yanı sıra 4 bin Amerikan askeri de Avrupa’ya konuşlandırılıyor. Buraya konuşlandırılan Amerikan birlikleri, Şubat ayı başından itibaren Polonya, Baltık ülkeleri, Bulgaristan, Romanya ve Almanya’ya dağıtılmış olacak.
“Atlantik Çözüm Operasyonu” çerçevesinde atılan ve Rusya’yı kuşatmayı amaçlayan bu adımların birkaç yıldır devam ettiğini belirten ABD ordusu, “Bu Doğu Avrupalı müttefiklerimizi ABD’nin sürekli taahhüdü altına aldığımızın sadece bir işaretidir. Aynı zamanda, Amerika’nın ve NATO’nun caydırıcılığına olan bağlılığın ve burada Avrupa’da barışın sürdürülmesinin başka bir işaretidir” şeklinde açıklama yapıyor. “Avrupa’da barışın sürdürülmesi” için NATO üyesi olan Almanya, Kanada ve İngiltere de her biri 1000’er askerden oluşan taburlarını Estonya, Letonya ve Litvanya’ya yolluyor. Soğuk Savaş döneminden bu yana, Doğu Avrupa bölgesi son yılların en gergin ve en tehlikeli dönemini yaşıyor. ABD’nin NATO konsepti kapsamında Avrupa’ya yaptığı askeri yığınaklar ve Rusya’nın bu yığınaklara aktif direnmesi ve karşı yığınaklar yapması emperyalist rekabetin daha da tehlikeli biçimler alacağını gösteriyor.
Rus savunma bakanlığı yetkilisi General Yakubov, NATO’nun ağır silahları, tankları ve diğer askeri araçları Baltık devletlerine yerleştirmesinin, “Soğuk Savaş’tan beri atılan en saldırgan adım” olarak kabul edildiğini belirtti. ABD girişiminin, Rus birliklerinin tüm Avrupa sınırı boyunca güçlendirilmesine yol açacağını açıklayan Yakubov, “Rusya’nın, batıdaki stratejik harekat alanındaki kuvvetlerini ve kaynaklarını güçlendirmekten başka yapacak bir şeyi olmayacak” diyerek, atacakları karşı adımları dile getiriyor ve konuşmasını, “Batı sınırlarımızı kuvvetlendirmek üzere misilleme niteliğinde adımlar atmak için tamamen özgürüz” diye sonlandırıyor. Putin ise, yinelenen Rus saldırganlığı iddialarına yanıt olarak, Rusya sınırlarına kadar genişleyenin NATO olduğuna dikkat çekiyor ve “Sınırlarımıza doğru hareket eden NATO’dur ve biz hiçbir yere hareket etmiyoruz” diyor. “Silahlı kuvvetlerimizi, tehdidin geldiği bu bölgelere yöneltmek zorunda kalacağız” diyen Putin, Rusya’nın nükleer cephaneliğini genişletmeyi planladığını, Rus askeri yetkililerinin, ABD’nin planlarına devam etmesi halinde, buna ülkenin batı sınırı boyunca askeri bir yığınakla karşılık vereceklerini açıkça ortaya koyuyor.
Gerilimin tırmandığı bir aşamada Rusya, termonükleer füzesi “Satan 2”nin fotoğraflarını da ilk kez paylaşmış ve füzeleri sergilemiş oldu. 10 bin kilometre menzile sahip “Satan 2” termonükleer füzesi saniyede 7 kilometre hızla uçuyor. 40 megaton ağırlığında savaş başlığı taşıma özelliği olan “Satan 2” ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı atom bombasından 2000 kez daha güçlü. “Satan 2” füzesi, Fransa büyüklüğünde bir kara parçasını kül edebiliyor. Termonükleer füzelerin sergilenmesi elbette ki bu aşamada tesadüf değil. Söz konusu silahlar “Genişletilmesi planlanan nükleer cephaneliğin” ileri ve yeni biçimlerinden biri olarak sergileniyor.
Putin’in ve diğer Rus yetkililerin tepkisi, Doğu Avrupa’da askeri yığınak yapma yönündeki ABD planları, iki nükleer silah sahibi gücü her zamankinden daha fazla savaşın eşiğine itmiş bulunuyor. 2017’deki gelişmelerin ise Rusya ve NATO arasındaki güç mücadelesine yeni boyutlar kazandıracağı ve savaş tehlikesini büyüteceği ileri sürülmektedir. Daha da sertleşecek gibi görünen ABD ve Rusya gerginliğinin, Doğu Avrupa’da giderek tırmanan savaş hazırlığının dünyayı yıkıma sürükleyecek bir çatışmayı tetikleyebileceği, birçok gözlemcinin ortak fikridir. Nitekim taraflar da zaman zaman karşılıklı olarak savaşın kaçınılmaz olduğunu ilan etmek zorunda kalıyorlar.
Kapitalist dünyanın ağır ve çok yönlü bunalımını, giderek ağırlaşan bir emperyalist hegemonya bunalımı ve savaşlar dönemi tamamlamış bulunuyor. Ekonomik buhranın tetiklediği çok yönlü sosyal ve siyasal bunalım, emperyalist-kapitalist dünya sistemini yapısal bir tıkanmayla yüz yüze getirmiştir. Tıkanma emperyalist savaşla aşılmak istenmektedir. Bunun içindir ki artık dünyanın her bölgesi emperyalist saldırganlık ve savaş alanıdır. Birer küresel güç odağı olan ABD, AB, Rusya ve Çin; dünya egemenliği mücadelesinde militarizmi ve silahlanmayı görülmemiş düzeyde tırmandırmakta, saldırgan ve savaşçı bir çizgi izlemektedirler. Dolayısıyla savaşlar tüm dehşeti ve yakıcılığıyla insanlığın gündemine bir kez daha girmiş bulunmaktadır.