Emperyalizmin önemli temsilcilerinden Fransız burjuvazisi elini rahatlatmak için her alanda saldırı yasalarını devreye sokmaya devam ediyor. İşçi sınıfının çalışma koşulları ve sosyal haklarının ağırlaştırılmasına paralel olarak eğitim ve sağlık sistemine de erişim zorlaştırılıyor. Fransa’da burjuvazinin bu adımları atmakta güvendiği bir isim olarak Emmanuel Macron’un seçimi kazanmasının ardından saldırı yasaları da boyutlanarak hızlandı. Bugün Fransa’da her alanda bir saldırı yasası ve buna karşı bir mücadele var. İşçi sınıfı çalışma yasasındaki değişikliklere karşı grevlere giderken, dernekler devlet yardımının azaltılmasına karşı mücadele veriyor. Mültecilerin sığınma hakkına yönelik düzenlemeler teşhir edilirken, ekoloji direnişi olan ZAD’da çatışmalar sürüyor. Ve böyle yoğun saldırıların olduğu bir dönemde elbette eğitim alanı da başlıca hedeflerden biri olarak öne çıkıyor.
Macron’un temsil ettiği hükümet, eğitim alanında üniversite giriş sistemini daha eleyici bir şekle sokmak istiyor. Artık lise bitiminden itibaren eleme yapılarak üniversiteye başlayan öğrenci sayısı düşürülmek isteniyor. Mevcut eleme sisteminin işlevsizliğini tam da buradan izah ederek zaten niyetlerini açıkça ifade ediyorlar. Var olan sistemde öğrencinin üniversiteye devamı birinci yıl bitiminde değerlendiriliyordu. Kamu alanındaki mali kaynakları azaltmak isteyen hükümet için üniversitelerin önemli bir pay alması rahatsızlık nedeniydi. Öğrenci sayısının düşürülmesi ile birçok masraf kaleminin kesilmesinin önü açılacak. Kadrolu memurdan öğrenci yardımlarına birçok alanda “kâr” sağlanırken, üniversiteye gidemeyen genç işsiz kitlesinin ucuz işgücüne dönüşmesi de ayrı bir ihtiyacı karşılayacak.
İşgal, blokaj ve direniş!
Öğrenci gençlik bu saldırılara karşı yılın başından itibaren eylemlere çıkarak teşhire başladı. İlk sokak eylemleri Ocak ayında kitlesel olmasına rağmen protesto amaçlıydı ve bir süre sonra bitirildi. Fakat üniversitelerdeki Assemblée Générale, yani forumlar belirleyici oldu. Forumlardan çıkan mücadele kararlılığı ile eylem yöntemi değişti. Tek bir üniversitenin eylem için aldığı karar diğer okullarda da yankısını buldu. Ve tek tek forumlarda eğitim hakkına yönelik saldırıyı püskürtmek için blokaj kararlaştırıldı. Blokajlarla okullarda dersler durdurulurken, bazı üniversitelerde okullar işgal edilerek, hem blokajın savunması hem de okulun politik bir alan olarak kullanımı amaçlandı. İşgal okullarında alternatif programlar ve etkinlikler düzenlenirken okul halka açıldı. Mart ayından itibaren başlayan blokaj ve işgaller şimdi yaklaşık 10 okulda işgal ve birçok okulda blokaj ile sürüyor. Eylem üzerine net bir sayı vermek kolay değil. Zira saldırı paketini geçirmekte kararlı olan hükümet polis terörünü devreye soktuğu için işgal ve blokajların sayısı değişkenlik gösteriyor. Yazının kaleme alındığı saatlerde Nancy ve Metz’deki işgallere saldırıldı. Toulouse, Marsilya Montpelier, Lille, Strasbourg, Bordeaux ve Lyon’da ise işgaller sürüyor.
İşgal eylemleri içerisinde öne çıkan Tolbiac gibi okullarda ağır yaralananların dahi olduğu gaz bombası ve “flash ball” kullanımları polisin şiddetini gösteriyor. Polisin saldırıp da kan dökmediği bir okul olmamasına karşın hiçbir yerde eylemlilikler bitmiş değil. İşgal sayıları değişken, çünkü polis bir okula saldırdığında başka bir okul işgal edilebiliyor, polis bir blokajı engellediğinde bir süre sonra yeniden blokaj için hazırlanılabiliyor. Bir de öğrencilerin işgalinin engellenmesi için polis işgali durumu var. Öğrencileri okula almamak için polisle doldurularak fiilen okul işgal ediliyor. Bu süreçte Macron’un kendi okulu da işgal edilerek sembolik olarak üç gün boyunca eyleme katıldı. Fakat belli başlı okullarda eylem şekli değişkenlik gösterse de sürüyor. Tolbiac işgalinden çıkarılan öğrenciler şimdi diğer okullardaki işgal ve blokajlardalar.
Burada önemli olan, öğrencilerin eylemlerinin sistemi zorladığı yerdir. Genel protestoculuğu aşarak kazanım için fiili meşru mücadele hattının örülmüş olması ve tabandaki tüm öğrencilere söz ve karar hakkı vererek eylemdekileri aktifleştiren forumlar sürecin devamlılığını sağlıyor. Örneğin sınavlar blokajlar nedeniyle yapılamıyor, fakat forumlar okul yönetimleriyle sınavlardan verilecek notların pazarlığını yapıyor. Eylemin gücü ile yapılamayan sınavın bile notu yükseltme gücü tartışılıyor.
Burada üzerinden atlanmaması gereken bir nokta olarak Avrupa’da yükselen faşist çetelere de dikkat çekmek gerek. Faşist çeteler mücadeleci öğrencileri hedef alarak kendilerini aktifleştirmeye çalışıyorlar. Eyleme katılmayan öğrencilerin ilgisini çekebilmek için blokaj ve işgallere saldırılar gerçekleştiriyorlar. Tolbiac Üniversitesi’ndeki işgale gece saldırısı düzenleyen faşistler militan karşı duruşla püskürtülürken, faşistlerin pankartları, sopa ve kaskları bile ellerinden alınmıştı. Fakat Tolbiac özgünlüğündeki bu olumlu yanıt genellenemez. Faşistler bir dizi yerde örgütsüzlüğün yarattığı boşluktan yararlanarak eylemleri sabote edebildi. Her ne kadar ardından kitlesel protestolar ile saldırının etkileri boşa düşürülse de hareketin ilerleyen sürecinde faşist saldırılara karşı politik manevra geliştirmek ve militan kültürü güçlendirmek belirleyici olacaktır.
Hareketin en önemli noktalarından biri de grev yürüyüşleridir. Demiryolu başta olmak üzere bir dizi alanda artan grevlerin merkezi eylemleri öğrencilerin de kitlesel sokak eylemlerine dönüştüğü için ayrıca önem kazandı. Politik olarak sınıfla gençliğin yan yana gelişlerinin artması hem dinamik bir hareketi besliyor hem de eylemleri güçlendiriyor. Tolbiac işgal girişimi polis tarafından engellendikten sonra demiryolu grevcilerinin katıldığı ikinci bir eylemle başarılmıştı. Grevciler ve öğrenciler grevlerde, üniversite işgallerinde dayanışma ve birlikte mücadele vurguları yaparak süreci ilerletiyor.
‘68 mi yeni bir hareket mi?
Eylemlerin kitleselliği ve militanlığı ve birçok sol örgütle birlikte basının göndermeleri ile eylemlerin ‘68 hareketiyle bağlantısı dillendiriliyor. İşgal ve blokajların olduğu her üniversitede ‘68 hareketi ile ilgili bir görsel veya yazılama görmek mümkün. Öğrenciler arasında da buna dair tartışma ve diyaloglar da mevcut. Fakat ‘68 hareketi ile bugünün eylemleri arasında birçok fark bulunuyor. Ve bundan dolayı ‘68’in devamı olmaktan çok yeni bir hareket özellikleri taşıyor. Zira ‘68 toplam bir özgürlük ve mücadele hareketine dönüşebilmişken, bugünkü öğrenci mücadelesi genel planda hâlâ saldırının kendisini ilgilendiren bölümüne karşı bir direniştir. Örgütlü yapıların bunu aşma çabası olmasına karşın eylemdeki öğrencilerin çoğunluğu örgütsüz olarak harekete katılıyor. Ama yaklaşık 10 yıl sonra hareketin yeniden böyle canlanması, işgal ve blokaj gibi yöntemlerin hızla yaygınlaşması gençlik içerisindeki bu gücün kısa sürede organize olabildiğini gösteriyor. Ve eğer mücadele aynı kararlılık ile sürdürülürse ‘68’i aratmaması da mümkün. Zira aynı anda birçok eylem ve direnişin olduğunu görenlerin sayısı artıyor. Topyekûn saldırılara karşı birleşik mücadele çağrısı yapanlar bugün zayıf olsa da yarın bir etki alanı bulabilirler.
Kızıl Bayrak / Fransa