Hapishaneler, iktidarda olan sömürücü sınıflar için her zaman vazgeçilmez olmuştur. Filistin topraklarını işgal altında tutan İsrail devletinin hapishaneleri de her daim, Filistin’in kurtuluşu için mücadele edenlerle dolduruldu. Dışarıda direnişe karşı katletme, “yerleşim” adı altında sürgünler, kentlerin aralıksız bombalanması gibi tüm zorbalığını devreye sokan siyonist İsrail, hapishanelerde de tutsaklara çok yönlü işkencelerini sürdürüyor.
“Kuruluştan” bu yana 1 milyon tutuklama
İşgalci İsrail devleti, yakın zamanda Filistin Merkezi İstatistik Bürosu ve Filistinli tutsak hakları örgütlerinin yayınladığı rapora göre, Filistinlilerin Nakba (büyük felaket) olarak adlandırdıkları 1948’deki “kuruluşundan” bu yana 1 milyon civarında Filistinliyi gözaltına aldı veya hapsetti. Bugün ise 300’ü çocuk olmak üzere 6 bin 500 civarı Filistinli hapsedilmiş durumda.
İsrail, tutukladığı Filistinlilere katı tecrit, görüş, iletişim, mektup, yayın kısıtlamasının yanı sıra, mahkeme olmaksızın yalnızca “tehlikeli olma” gerekçesiyle ‘idari tutukluluk’ gibi saldırılar uyguluyor.
Yaklaşık bin 500 Filistinli tutsak ise Filistin Tutsaklar Günü olan 17 Nisan’da bu koşulların düzeltilmesi talepleriyle açlık grevine başladı. El Fetih lideri Mervan Barguti tarafından formüle edilen talepler arasında öne çıkanlar özetle; iletişim için telefon, görüşlerin engellenmemesi ve süresinin iki katına çıkarılması, mutfak, havalandırma gibi iyileştirmeler, tedavilerinin düzgün yapılması ve hasta tutsakların serbest bırakılması, sevk koşullarının iyileştirilmesi, hücre hapsi ve idari tutukluluk politikasına son verilmesi.
Açlık grevine El Fetih’in yanı sıra Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, İslami Cihad, Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi ve Hamas’tan tutsakların da katılacağı açıklandı. El Fetih tutsaklarının tüm Filistinli tutsakların yüzde 65’ini oluşturduğu belirtiliyor.
58 kadının tutulduğu Haşaron Hapishanesi’nde de açlık grevine destek amacıyla süreli açlık grevleri yapılacağı, tutsakların taleplerine kulak verilmemesi durumunda destek eylemlerinin artacağı açıklandı.
İşgal devletinden direnişe çok yönlü saldırılar
Açlık grevine karşı İsrail de tutsaklara dönük saldırıları arttırarak cevap veriyor. İsrail’in kimi bakanlık sözcüleri, tutsakların politik tutuklu değil “terörist” oldukları yönlü açıklamalarda bulundu. Direnişteki tutsaklarla müzakere yapılmayacağı açıklanırken İsrail Hapishane Servisi (IPS) 16 Nisan’da açlık grevinin “yasadışı” olduğunu ve “cezai tedbirler” alacağını açıkladı. İsrail Kamu Güvenliği Bakanı Gilad Erdan, açlık grevindeki tutsakların sivil hastanelere gönderilmelerini önlemek için askeri bir hastane kurulması emrini verdi.
Ktziot Hapishanesi’nde bir sahra hastanesi kuran İsrail, açlık grevindeki tutsakları sivil hastanelere götürmeyeceğini açıkladı. Uygulanması durumunda sakatlığa yol açabilen zorla besleme işkencesinin kurulan sahra hastanesinde devreye sokulabileceği de tutsak hakları örgütlerinin açıklamalarında yer alıyor.
Açlık grevindeki Filistinlilere aile ve avukat görüşü yasaklanırken, diğer tutsaklardan ayrı yerlere konularak tecrit edildikleri belirtiliyor. Aynı zamanda açlık grevindekilere sürgün sevk saldırısı da uygulanıyor. Yine tutsakların kişisel eşyaları, elektronik eşyalar ve giysilerine el konulurken, televizyon izleme hakları da gasp ediliyor. Aşkelon Hapishanesi’nde açlık grevindeki 7 hasta tutsağın eşyalarına el kondu, çıplak arama işkencesine maruz kaldılar. Eşyaları gasp edilen tutsaklara 3 battaniye, bir çift iç çamaşırı, bir küçük havlu ve tek bir diş fırçası verildi.
İşi arsızlığa vardıran siyonistler, açlık grevinin sürdüğü bir hapishanenin önünde mangal yakarken, işgal askerleri de bu “icraat”a katıldı.
İşgal güçleri açlık grevi başladığından bu yana bir dizi yerde yapılan destek eylemlerine de gaz bombalarıyla saldırdı.
Burjuvazinin hapishaneler politikası evrenseldir
İsrail ve Türkiye, sömürücü burjuva sınıfın iktidarda olduğu iki ülke. İki sermaye devleti de eşitlik, özgürlük için mücadele edenleri “terörist” olarak yaftalarken, bu güçlere baskı ve zorbalıkla saldırıyor. Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tablonun Türkiye hapishanelerine tıpatıp benzer olduğu hemen göze çarpıyor. İki ülkede de eşitlik ve özgürlük mücadelesi ne zaman yükselse, sermaye iktidarı hapsetme saldırısını devreye sokuyor. Hapishanelerde ise tutsakların kimliklerinden soyundurulması için kapsamlı tecrit işkencesi uygulanıyor. Burjuvazinin saldırılarını püskürtmenin yolunun içeride ve dışarıda direnişi büyütmekten geçtiğini bu iki ülkenin hapishanelerinden yansıyanlar açıkça gözler önüne seriyor.