Kıbrıs'taki seçim ve sol güçler arasındaki “Toplumsal Varoluş Güçleri” adıyla sol güçler birlik kurdu. “Toplumsal Varoluş Güçleri” adlı birlikte BKP, Baraka ve DKB bulunuyor. Kurulan birliği veseçimleri konu alan DKB değerlendirmesini sunuyoruz.
Evet dostlar, yoldaşlar,
28 Temmuz'da yapılacak olan erken seçimlere kısa bir süre kaldı.
Erken seçimlerin gündeme gelmesi ve BKP'den bizimle birlikte diğer muhalif güçlere güç birliği çağrısında bulunması üzerine biz Devrimci Komünist Birlik olarak süreci değerlendirerek en doğru adımın bu güç birlikteliğinde yer almak olacağı kararına vardık.
DKB henüz örgütlenme bakımından yolun başında sayılır. DKB bundan bir buçuk yıl önce kurulurken kendisine öncelikli görev olarak güçlü bir kadro örgütlenmesini gerçekleştirmek olarak belirledi. Bu gerçekleştirildiği oranda işçi, emekçi kitlelerle güçlü bağlar kurmak ve günün sonunda sınıfla iç içe olan bir Devrimci Komünist Parti'nin inşaasını gerçekleştirmek ise esas amacımızdır.
DKB olarak bu yolda ilerlerken toplumsal mücadeleden kopuk olamayacağımızın bilincinde hareket etmekte ve gücümüz oranında bu mücadele süreçlerinde yer almaktayız. 28 Temmuz seçimleri ise DKB olarak bizim tek başımıza göğüsleyemeyeceğimiz bir süreçti ve ülkedeki mücadele düzeyini de dikkate alarak rejim karşısında net bir tavır alan bir güç birlikteliğinin gerçekleştirilmesinin atılabilecek en akılcıl ve mücadelenin düzeyine uygun adım olacağı kararına vardık.
İşte bu gerekçeler ile ülkemizin kuzeyindeki sömürgeci işgal rejimine karşı net tavır alan ve gerek özelleştirme karşıtı, gerek işçi, emekçi kesimlerden yana taraf, gerekse en başat sorunlardan olan Kıbrıs sorunu konusunda dış egemen güçlerin güdümünde değil, halkın bizzat özne olacağı ve bağımsız, demokratik, birleşik bir düzenden yana tavır alan bir güç birlikteliğine aktif olarak katılmaya onay verdik.
İşte BKP ve Baraka ile birlikte oluşturduğumuz Toplumsal Varoluş Güçleri bu şekilde ortaya çıkmıştır.
28 Temmuz erken seçimlerine katılırken Toplumsal Varoluş Güçleri olarak bizler ülkemizin kuzeyinde kurulu işgal rejimi ve onun anti demokratik yapısı konusunda son derece netiz. Bu seçim sürecinin burjuva demokrasisinin uygulandığı normal bir kapitalist ülkeden dahi daha anti-demokratik koşullarda yapıldığının, gerek seçmen yapısıyla oynanarak, gerekse seçmen üzerinde çeşitli yollarla baskı kurulduğu aşikardır. Ancak tüm bunlara rağmen ülkemizin kuzey yarısındaki nüfusun büyük bir bölümünün henüz rejimden kopma noktasında olmadığının da farkındayız. Bu nedenle bir demokrasi aldatmacası olarak halkın önüne konan söz konusun seçim süreçleri ile halkın gerçek iradesinin ortaya çıkamayacağını, ancak halkın rejime karşı kararlı bir şekilde ayağa kalkabilmesi için de seçimler dahil daha bir çok aracın kullanılması gerektiğinin bilincindeyiz.
Özelde DKB ve genelde Toplumsal Varoluş Güçleri altında güç birliği yaptığımız diğer yapılarla birlikte bunların bilincinde 28 Temmuz seçimlerine katılıyoruz. Bunu yaparken halka yalan söylemeden, seçimlerle herşeyin çözülemeyeceğini açıkca söyleyerek ve 28 Temmuz’da seçilecek arkadaşlarımızla sadece işgal rejimine karşı verdiğimiz toplumsal mücadeleyi meclise de taşıyacağımızı söylüyoruz. Bu mücadelenin zafere ulaşmasının ancak halkın hayatın her alanında örgütlenmesi sağlanırsa mümkün olabilecektir. Ve 28 Temmuz’da seçilecek olan arkadaşlarımızın görevi mücadeleyi daha ileriye taşımak ve halkın daha örgütlü ve güçlü bir şekilde mücadeleye dahil olmalarını sağlamak olacaktır. Bizlere sürekli olarak sorulan soru ise şudur; seçilenler arasında buna uymayan ve mücadeleye ihanet eden olursa ne olacak? Bunun cevabı çok nettir: Biz DKB olarak Toplumsal Varoluş Güçleri manifestosunu benimseyen ve dahil olan her bir özneye bu aşamada güveniyoruz. Önümüzdeki çetin mücadele süreçlerinde geriye düşen ve dahası bu mücadeleye sırtını dönen olması durumunda ise, söz konusu kişi veya kişiler kim isterlerse olsunlar, kendi üyelerimiz de dahil, onları siyasal olarak linç etmek ve bir daha toplum önüne çıkamayacak, halk arasında rahatça dolaşamayacak şekilde baskı altına almak biz dahil tüm halk kesimlerinin görevi olacaktır.
Bizler Toplumsal Varoluş Güçleri olarak 29 Temmuz’da şuan bu güç birlikteliği içerisinde yer almayan ancak işgal rejimine karşı net tavır alan ve toplumsal varaoluş mücadelesinde bizimle birlikte mücadele etmeye hazır olan tüm diğer kesimlere açık çağrı yaparak bu güç birlikteliğini daha kapsamlı ve kalıcı, rejim karşıtı bir ittifaka dönüştürmek için adım atacağız. Ve seçilecek olan arkadaşlarımız bu platformun temsilcileri olarak, bu platform tarafından alınacak kararlara bağlı olarak hareket edeceklerdir. Mücadele toplumsaldır, seçilecek olan arkadaşlar da toplumsal muhalefetin istençlerine uygun hareket edeceklerdir.
Mücadele artık küçük yapıların kendi güçleri bağlamında bir birinden kopuk şekilde değil, rejime karşı ortak paydalarda güç birliği yaparak verilmek durumundadır. Çeşitli farklılıklara sahip yapılar bu farklılıklarını korurken, ortak zeminlerde ortak mücadele cephelerini örmek durumundadırlar. Saldırı toplumu ve ülkeyi yok etmeye yöneliktir ve çok büyüktür, buna karşı mücadele cephesi de aynı oranda geniş ve güçlü olmalıdır.
DKB olarak bizler kendi örgütsel hedeflerimizi de göz ardı etmeden bu mücadelede üzerimize düşen görevleri yerine getirmekte kararlıyız. Bunu yaptığımız oranda güçlü devrimci kadroların geliştirilmesini sağlayacağımızın ve bu kadroların özellikle işçi, emekçi kitleler içerisinde güçlü bağlar kuracağının bilincindeyiz.
28 Temmuz seçimlerine işte bu bilinçle giriyoruz ve 29 Temmuz’dan itibaren yine bu bilinçle mücadelemize yön vereceğiz...