Britanya’nın Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılması anlamına gelen ‘Brexit’ sözleşmesi, uygulamaya girmeden İngiliz hükümetini karıştırdı. Brüksel’de AB şefleriyle anlaşmaya varan sağcı hükümetin başbakanı Theresa May, kendi bakanlarını bile ikna edemedi. Anlaşmanın ardından iki bakan istifa ederken, hükümetteki sarsıntının devam edeceği söyleniyor.
***
24 Haziran 2016’da yapılan referandumda seçmenlerin %52’si AB’den ayrılma yönünde oy kullanmıştı. Sonuç bu olsa da İngiliz burjuvazisinin eğilimi farklıydı. Aradan geçen süreye rağmen Brexit hayata geçirilmedi. AB’de kalmaktan yana olanların ikinci bir referandum yapılması talebi karşılanmasa da, İngiliz hükümeti süreci uzatıyordu. Bu ise AB’den ayrılmaktan yana olanların tepkileriyle karşılanıyordu.
AB’den ayrılmanın “geçiş süreci” şeklinde olmasını öngören anlaşma, May hükümeti tarafından tek seçenek diye sunuldu. Bu anlaşmanın yapılmaması durumunda Jeremy Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi’nin başa geçeceğini propaganda eden sağcılar, AB ile yapılan anlaşmanın tek çıkar yol olduğunu iddia ediyorlar.
Corbyn’in başa geçmesini felaket diye sunan sağcı koalisyon, tüm çabalarına rağmen birliğini koruyamadı. İki bakanın istifa etmesinin yanı sıra, alt düzey görevliler arasında da istifa eğilimi olduğu ifade ediliyor.
***
Yapılan anlaşma, İngiltere’nin AB’den ayrılma sürecini belli kurallara bağlıyor. Göründüğü kadarıyla bu esneklik, İngiltere’nin AB’de kalma olasılığını da içeriyor. Belli ki May ve temsil ettiği kapitalistler henüz AB’den kopmak niyetinde değiller. Koşullar zorlamasa eğer, AB’de kalmanın yollarını arayacaklar.
İstifaların hemen başlaması, istifa etmese de anlaşmayı reddettiğini ilan edenlerin sayısının yüksek olması, Muhafazakar partideki yarılmanın derinleşme eğiliminde olduğuna işaret ediyor.
Britanya toplumu da, AB’de kalmaktan yana olanlarla ayrılmayı savunanlar arasında bölünmüş görünüyor. Zira savunanlarla karşıtların ortaya koydukları tepkiler, iki taraf arasındaki yarılmanın dışa vurumu sayılabilir. Dolayısıyla aradaki gerilimin önümüzdeki günlerde daha da tırmanma ihtimali yüksek görünüyor.
Financial Times gazetesine konuşan bir bakan yardımcısı ise “Kabine büyük oranda bölündü. Başbakanlık bunu olduğundan çok daha iyi sunmaya çalışıyor. İstifaların gelmesini bekleyebilirler” dedi.
Bu ve benzer tepkileri yansıtan haberler İngiliz basınında geniş yer tutuyor. Görünen o ki, sağcı hükümetin süreci başarıyla idare etmesi zor olacak. Olumlu ve karşıt tepkilerin sertleşmesi, muhafazakar May hükümetini zorlayacak. İngiliz burjuvazisinin çıkarlarını korumakla mükellef olan bu hükümet, kitle hareketinin gelişmesi durumunda devrilebilir.
ABD ile AB emperyalistleri arasında gerilim devam ederken, Brexit anlaşmasının yarattığı sorunlar da eklendi. Avrupalı kapitalistlerin Batı Avrupa’da bir “vaha” yaratma iddiaları, bu gelişmelerle birlikte darbelendi.
Kapitalizmin olduğu yerde bazı ortaklıklar kurulsa da, taraflar arasındaki sert rekabet bu tür birliklerin çatırdamasına, kimi zaman ise dağılmasına yol açıyor. Elbette Avrupa burjuvazisi birliği korumaya çalışacak. Zira çok kutuplu yeni dünya sisteminde daha etkili bir rol oynayabilmek için AB’nin siyasi, mali ve askeri alanlarda birliği güçlendirmeye ihtiyacı var.
Bir şeyin ihtiyaç olması ile gerçekleşmesi farklı şeylerdir elbet. Avrupa’nın büyük emperyalist güçlerinden biri olan Britanya’nın içine düştüğü aciz durum, AB’yi sağlamlaştırarak devam ettirme çabalarının çok sayıda yeni sorun alanları yaratmasının kaçınılmaz olacağına işaret ediyor.
Bu çağda emperyalistlerin kuracağı birliklerden emekçiler lehine hiçbir şey beklenemez. Tersine, emperyalist güç merkezileştikçe daha da saldırganlaşıyor. Bu koşullarda işçilere, emekçilere gerekli olan güçlerini sınıf eksenli örgütlenmelerde birleşmek ve mücadeleyi bu temeller üzerinde inşa etmektir.