Donald Trump Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni başkanı oldu. Trump Beyaz Saray koltuğuna oturduğundan beri imzaladığı kararnameler ile birçok tartışma yarattı. Gündemde geniş yer kaplayan kararnamelerden biri de yedi ülkenin (Suriye, Irak, İran, Libya, Somali, Sudan ve Yemen) vatandaşlarına ilk aşamada 90 gün ABD’ye giriş yasağı konması oldu.
Federal mahkemenin bu kararı askıya almış olmasına rağmen geçenlerde İran asıllı Amerikan vatandaşı olan 5 yaşındaki bir çocuk ailesi ile geldiği havalimanında beş saat boyunca kelepçeli halde tutuldu. Beyaz Saray sözcüsü “cinsiyetin ve yaşın ABD’ye tehdit oluşturmayacağı anlamına gelmiyor” diyerek 5 yaşındaki çocuğun 5 saat boyunca kelepçeli tutulmasını savundu.
Trump’ın bu “başkanlık emri”ne tepkiler büyürken bir açıklama da Apple’ın CEO’su Tim Cook’tan geldi. Apple’ın Suriyeli bir göçmenin oğlu tarafından kurulduğunu hatırlatarak; “Göç yasak olsaydı, bugün Apple olmazdı. Ve büyüyemezdi de. Bu kararnameden birçok Apple çalışanı da doğrudan etkileniyor” dedi. Cook, çalışanlarını düşündüğünden ya da onları sevdiğinden değil, şirketin kârlarının etkileneceğinden kaynaklı tepki gösteriyor. Çünkü Apple’ın üretim merkezlerinde çoğunlukla göçmen işçiler çalışıyor. 30 farklı ülkede fabrikası mevcut ve bunların yarısı Çin’de kurulu. ABD’de bulunan üretim merkezlerinde de göçmenleri çalıştırarak ucuz işçilik üzerinden kâr sağlıyor. Tim Cook Apple’ın kuruluşundan bahsederken yaratıcılığın beyin göçü ile beslendiğini dile getirmiş olsa da, bu söylemleri özünde ucuz işçi kaynağının kesilebilmesinden duyduğu kaygıyı ortaya koyuyor. Zira çalışanlarının doğrudan etkilendiğini belirterek bu durumu itiraf etmiş oluyor. Eğer Apple farklı ırk, mezheplerden insanları ucuz iş gücü olarak çalıştırmıyor olsaydı Trump’ın bu gerici adımına ses etmezdi.
Tim Cook son olarak “Hepimiz farklı gemilerden gelmiş olabiliriz, ama hepimiz aynı teknedeyiz” diyerek sözünü bitiriyor. Evet hepimiz farklı gemilerdeniz. Bazılarımızın çok lüks, bazılarımızın tahtası çürümüş. Ama aynı teknede de olamayız. Batan bir gemide kurtarıcı olan teknelere ilk olarak zenginler biniyor. Parası olan hayatta kalıyor. Yukarıdaki söylem çok söylenir ve sınıf farklılıkları yokmuş gibi hepimizin koca bir aile olduğu vurgulanır. Tabi bu söylem sadece yalandan ibarettir. Çünkü biz hiçbir zaman aynı geminin yolcuları olmadık.
Nasıl ki Apple gibi dev şirketler ikiyüzlü ise aynı şekilde ABD de öyle. Güya en kısa zamanda ülkeyi güvenli hale getirmeyi amaçlayan Trump yönetimi, sanki tüm bu barbarlığın baş sorumlusu ABD değilmiş gibi davranıyor. Emperyalist ülkelerin kirli çıkarları için milyonlarca insanın yaşamına kast etmiş, yerinden yurdundan etmiş olanlar şimdi de 5 yaşındaki bir çocuğun tehdit oluşturduğunu savunuyorlar.
Trump’ın bu ırkçı kararlarına Apple gibi büyük şirketlerin kendi çıkarları için tepki göstermesi değil, bu kararın doğrudan etkilediği ya da etkilemediği işçilerin, emekçilerin tepki göstermesi önemli. Büyük şirketler kendi sınıf çıkarları üzerinden söylem geliştiriyor, aynı şekilde işçiler de kendi sınıf çıkarları üzerinden örgütlü bir şekilde tepkiselliğini dile getirmek zorunda. Amerikalı emekçilerin asıl düşmanı farklı dillerden, dinlerden gelenler değil, ırkçılığı yaymak ve insanı insana kırdırmak isteyen emperyalist kapitalist tekellerdir.
Kartal’dan bir Kızıl Bayrak okuru