Trump’lı Transatlantik - Ceyda Karan

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 25 Ocak 2017
  • 07:10

Donald Trump’ın ABD başkanı olarak görevine başlamasıyla, dünya çapında “büyük belirsizlik” dönemi de açıldı. Trump salt liberal Amerikan dünyasını al-tüst etmedi. Herkesi şaşırtan küreselleşme karşıtı, korumacılık ve ulusçuluk yüklü mesajları bir yanda; seçtiği ekibin yarattığı kimi tezatlar öte yanda... Bunları, retoriğini hayata geçiremeyeceğine yoranlar eksik değil. Ancak işin ciddiyetinden hareket edenler artıyor. Özellikle Transatlantik hattında...

***

Şu işe bakın ki, Trump’ın pek yakında Rusya lideri Putin ile “Yalta tipi” bir zirvede buluşacağı rivayetleri varken, Transatlantik hattında durum parlak bulunmuyor.
İlk alarm zilleri ABD Başkanı’nın geçen hafta alenen hedef aldığı Almanya’dan çalındı. Şansölye Angela Merkel “popülist” retoriği eleştirip sakin dursa bile, danışmanları Donald Trump’ın “bir başkan gibi davranacağını beklemekten vazgeçtiklerini” fısıldayıverdi. Danışmanlar, “Trump yönetimiyle iletişim kanalları açamadıklarını” belirtip, “Amerikalılar ve dünya seçtikleri Trump’ı bulacaklar” saptamasını yaptı.
Büyük Koalisyon’un Sosyal Demokrat Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel açıkça “Trump yönetimi altında zor zamanlar geçireceklerini” söyledi. Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier mevzuyu “Trump’ın seçilmesiyle eski 20’nci yüzyıl dünyası tamamen sona erdi” diyerek koyup “küresel siyasette her şeyin risk altında olduğunu” belirtti.

***

Trump’ın ilk işi Amerika’daki iş dünyası ve sendikalarla bir araya gelip Amerikan işçilerini zora soktuğunu düşündüğü uluslararası anlaşmalara el atmak oldu. Trans Pasifik Ortaklığı’ndan (TPP) çıkma kararı aldı. Meksika ve Kanada ile NAFTA’yı yeniden müzakere edeceğini duyurdu. Beyaz Saray Sözcüsü Sean Spicer’ın “çok taraflı ticaret politikası yerine Amerika’yı öncelik kılacak ikili anlaşmalara yönelecekleri” beyanı eşliğinde akıllara “Sırada ABD ile AB arasında müzakere edilen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması (TTIP) mı var” sorusu düştü.
Trump, geçen hafta AB’yi “Amerika’nın ticari hasmı” olarak tasvir ettiği Almanya’nın “aracı” olmakla eleştirmekle yetinmemiş, Brexit kararı vermiş Britanya’yla özel anlaşmayı haber etmişti. Cuma günü “Benim Maggie”m diye andığı Britanya Başbakanı Theresa May’i ağırladığında göreceğiz.

***

Ancak Trump’ın ilk günden ne söylediyse yaptığı aşikâr. Trump, Meksika’daki tesisinden Amerika’ya otomobil ihraç eden Alman firması BMW’ye yüzde 35’lik vergilendirme tehdidi de savurmuştu. Lakin Almanlar Amerika’da 600 bin kişiye istihdam sağlamaktayken, eli kolu da bağlı görünüyor. Elbette bugün kimse ticaret savaşından söz etmese bile Almanlar şimdiden Asya’ya meyleden yeni ekonomik stratejiyi tartışmaya hazır görünüyorlar.

***

Bunların askeri ayağı henüz boşta. Trump’ın NATO’yu “demode” diye nitelemesine bakmayın. Arkasında ittifaka müttefiklerin mali katkılarını artırmaları derdi olduğu açıkken, ekibi çıkışını dengeledi. Yeni Savunma Bakanı James Mattis de ilk iş NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’i arayıp “ortak değerlere” ve “ortak savunmaya” vurgu yaptı.

***

Ancak her işin başı ekonomi... Değerli hocamız Ergin Yıldızoğlu Hoca geçen haftaki yazısında “ABD’de sermayenin ‘küreselleşmeci-liberal- emperyalizm’ eğilimi ile ‘ulusalcı -güçler dengesi-emperyalizm’ eğilimlerinin ‘Büyük Strateji’ oluşturma mücadelesine tanıklık ediyoruz” saptamasını yapmıştı. Bunun Transatlantik hattına önemli yansımaları olacağı aşikâr. Ve AB’nin yönetici elitinin, Trump’lı Washington’ın stratejik yöneliminin Avrupa’nın kurulu siyasi düzenini sallamasından endişelenmeye başladığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda Avrupa radikal sağının geçen hafta Koblenz’deki toplantısında mesajlarını da sonraki yazıya bırakalım...

***

Artık bir yanda Amerikan milliyetçisi, küreselleşme karşıtı Trump... Öte yanda Davos’ta küresel kapitalist sisteme serbest ticaret mesajları veren Çin lideri Şi Jinping... Dünya siyasetini anlamak için tarihe daha derinlemesine bakıp, son 30-40 senelik ezberlerimizi zorlama vakti.

Cumhuriyet / 25.01.17