2015, kayıtlar başladığından bu yana en sıcak yıl olmuş. 2008’den bu yana dünya ekonomisini destekleyen koltuk değnekleri (Çin, Yükselen Piyasalar) kırılıyor. Petrol başta olmak üzere emtia piyasaları yerlerde sürünüyor. Bugünlerde bir konteynır gemisini kiralamak Ferrari kiralamaktan ucuz. Borsalar enfarktüs geçiriyor. Küresel çapta gelir dağılımdaki bozulma o düzeye geldi ki 62 milyarderin serveti, dünyanın en yoksul yüzde ellisini oluşturan 3.6 milyar insanının toplam varlıklarından daha büyük.
‘Yeniden deja-vu’
Bu 62 milyarderin kaçı bu yıl Davos’taydı bilmiyorum, ama belli ki oradakiler de bu sorunların farkındalar: “Bu sorunlar çözülmeli” diyorlar ama, “bizim durumumuz bozulmamalı”. Çözüm: “IV Sanayi Devrimi.” Bunu herkese anlatmak, kabul ettirmek gerekiyor: Engellenemez, uyum sağlamak gerekir. Uyum sağlayabilirsek daha müreffeh, barışçıl, istikrarlı bir dünya bizi bekliyor. Örneğin “Yapay zekâ, ekonomik büyümeyi hızlandıracak, yeni servetler yaratacak. İnsan gibi düşünen makineler, kanserden, iklim değişikliğine kadar büyük sorunları çözecek...”... “Yeter ki siyaset yapıcıların gücünü artıracak bir düzenlemeci tepki, kompleks sistemin (serbest piyasa - EY) uyum sağlama gücünü zayıflatmasın.” Diğer bir deyişle yeter ki neo-liberal mutabakat bozulmasın...
Çizgi filmdeki sevimli ama oportünist ayı Yogi’nin deyişiyle bir “Yeniden deja-vu” görüyoruz. Bu “önünde durulamaz...” diye başlayan hiper-iyimserliği 1990’larda önce küreselleşme, sonra “Yeni Ekonomi”, Dow Jones 36.000 bağlamında dinlememiş miydik? Nasdaq yüzde 45 düşünce “Yeni Ekonomi” rafa kalktı. Şimdi, mali kriz, “uzun durgunluk” filan, “aman elimizden geleni yapalım da küreselleşme çökmesin”... “sermaye kontrolleri gerekli olabilir” noktasına geldik.
Dün umudumuz küreselleşmeydi, bu kez yine (!) teknoloji. Örneğin: Eğer yapay zekâ doğduğunda, biz doğduğunu bile anlayamadan bizi tarihin çöplüğüne atmazsa, insan gibi düşünen makinelerin hangi insan gibi düşüneceğini bilebilirsek (ya IŞİD militanı gibi düşünürse?); o noktaya gelmeden önce robotlar sayesine işsiz kalarak açlığa, suça, marjinalliğe mahkûm, dinci fanatiklere yem olmazsak; gittikçe daha fazla entegre olan bilişim ağlarından biri bir gün çökerek tasarruflarımızı, emekli fonlarımızı buharlaştırmazsa; süper algoritmalar mali piyasalarda birbiriyle rekabet ederken mali sistemi çökertmezse; yerel, bölgesel savaşlarda İHA’lar, savaş robotları tarafından öldürülmezsek, teknoloji sorunlarımızı çözecek hem de “62 = 3.6 milyar” denklemini bozmadan...
Teknoloji deyince
Bu fantezinin arkasında, teknoloji- toplum ilişkisini anlamakta çekilen zorluk kadar, “kapitalist gerçekçilik” de var. Teknoloji adeta toplumun sorunlarına dışardan müdahale edecek bir deus ex machina gibi düşünülüyor. Halbuki, teknoloji toplumun sorunlarına (var olan toplumun daha kolay işleyebilmesi için) cevap olmak üzere gündeme geliyor, bu bağlamda finanse ediliyor (hele günümüzde...) ve kullanılıyor.
Hesapta olmayan yan etkileri bir yana, teknolojik gelişmeler her zaman verili ekonomik siyasi iktidar ilişkilerini pekiştirme yönünde işler. Toplumların temel özelliklerini değiştirmeye ilişkin devrimleri teknoloji değil, ona rağmen, insanlar (sınıflar) yapar...
“Kapitalist gerçekçilik” kapitalizmden başka bir “dünyanın” düşünülmesine izin vermez. Bu gerçekçiliği benimseyenler, verili üretim ilişkilerini, mülkiyet ve iktidar yapılarını sorgulamadan, bugünkü sorunların çözümlerini, yarının bizzat bu iktidar ve mülkiyet yapıları içinde üretilecek olan teknolojisine havale eden fantezileri hemen benimserler.
Bugünün o “büyük sorunları” sözde “yeni bir sanayi devrimi” ile aşılamaz. O büyük sorunların aşılabilmesi için toplumdaki mülkiyet ve güç ilişkilerinin, toplumun çoğunluğunun çıkarına uygun teknolojilerin gelişmesine, kullanılmasına olanak verecek bir yönde değiştirilmesi gerekiyor.
Cumhuriyet / 25.01.16