Komşu komşunun patatesine muhtaçtır!
Birinin toprağına küller karışır, üzerinde gürleyen ateştir; diğerinin üzerinde sadece yağmur bulutları. Biri savaştadır, diğeri barışta. Birinde ölüm, diğerinde hayat!
Onlarca düvelin yüzlerce vekil örgütle müdahil olduğu bir savaş düşünün; birkaç yılda ülkeyi patatese muhtaç edebilir. Ekmek kuyrukları kilometrelerce uzayabilir. Bir lokma için insanlar birbirinin gırtlağına çökebilir. Şeker en acı şeydir. Susuzdur hayat, olan da zehirlidir. Bu minvalde linç hayatta kalmanın bir yoluna dönüşebilir. Savaşın en acımasız ve çirkin tarafıdır bu. Oyunun adı açlıktır! O yüzden savaşın kutsalı yoktur, lanetlidir akıl ve vicdan dünyasında.
***
Dolar kuruyla yarışan patates fiyatlarını düşürmek için Türkiye’nin Suriye’den patates ithal ettiği haberlerini okuyan normal bir akıl, haberdeki öznenin yanlış yazıldığını düşünür. Ne var ki barıştaki bir ülke, savaştaki bir ülkenin tarlasına mecbur bırakılmıştır. İhraç eden Suriye, ithal eden Türkiye’dir.
Suriye’nin tarımı, duçar bırakıldığı savaşa rağmen halkının karnını doyurmaya devam ediyor. Demek ki trajedide Türkiye’nin payına düşen daha acınası bir neticedir.
Yedi yıl boyunca hattın üstündeki komşunun, hattın altındaki komşuya akıttığı silahtır, baruttur, militandır.
Peki, güneyden kuzeye geçen nedir? Türkiye’nin resmi verilerine göre hububattır, sebze ve meyvedir, zeytinyağıdır, pamuktur. (Elbette Türkiyeli tüccarın sattıkları da var. 2017’de Türkiye’nin Suriye’ye ihracatı 1 milyar 365 milyon dolardı. Suriye’den Türkiye’ye ithalat ise 71 milyon. Türkiye, Suriye için en büyük tedarikçi ülke. Suriye ithalatının yarıdan fazlası Türkiye ve Çin’e ait. Suriye’nin ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında Türkiye dördüncü. Ayrıntılar bu linkte)
Patates kimin kontrol ettiği bölgelerden gelmiştir, kim getirmiştir, nasıl gelmiştir, şimdilik bilmiyoruz. İşleyen kapıların Suriye tarafında devlet kontrolü olmadığı için farklı bir mekanizma işliyor: Suriye’den gelen ya da Suriye’ye giden mallar Cilvegözü (Hatay), Öncüpınar (Kilis), Karkamış ve Çobanbey (Gaziantep) sınır kapılarında ara bölgeye bırakılıyor. Her şey tampon bölgede dönüyor; kamyonlar yüklerini burada boşaltıyor, Suriyeli kamyonlar yükü alıp ülkenin farklı bölgelerine taşıyor. Türkiyeli kamyonlar da durumu göre ya dolu ya da boş dönüyor. Türkiye tarafında ticari mallar resmi işlem görüyor. Suriye tarafında silahlı gruplar kendi işlemlerini yapıyor. Bankacılık sistemiyle havale mümkün olmadığından ödemeler tampon bölgede nakit yapılıyor.
Son zamanlarda Zeytin Dalı Harekâtı’nın kontrolündeki Afrin’e Türkiye’den hasat ekipleri gitti. Kimin tarlasından ne kaldırıldı, ürünler nereye götürüldü, kime ne verildi, tarla sahiplerinin rızası var mıydı yok muydu, yoksa her şey ‘ganimet’ hesabına mı yazıldı, bunları da bilen yok.
***
Savaşların en çarpıcı tarafını ‘savaş ekonomisi’ oluşturur. Düşman hatlarında ezber bozan mekanizmalar vardır. Ürkütücü dersler içerir.
Yollar çift şeritlidir; biri ölüm için işler, diğeri hayat için.
Reyhanlı’da merakla bu işlerin nasıl döndüğünü sorduğum Suriyeli bir muhalif, ceketinin cebinden çıkardığı dolar destelerini sallayarak, “Payımı ver, Suriye’nin bütün şehirlerine götüremeyeceğim bir mal yoktur. DAİŞ ve rejim bölgeleri dahil” demişti. 2011’de elini attığı ilk şey silahtı. Sonra paranın ışıltısını gördü. O vakit tıbbi malzeme sevkiyatıyla meşguldü. Cilvegözü’nden soktuğu malları Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) bölgelerinden geçirip Irak-Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) elindeki Rakka ve Deyr el Zor’a kadar götürüyordu. Kimi zaman yol haritasında Suriye ordusunun kontrol noktalarından geçmek de vardı.
Deyr el Zor’dan çıkan petrol de IŞİD’in, ÖSO’nun ve ordunun kontrol noktalarından akmasını biliyordu. Suriye’ye ara bölgede yükünü boşaltanların devasa depolarına giren işte bu petroldü. Onların kazancı buydu. Ve sınırın ötesindeki köylerden gelip Türkiye tarafında evlerin avlularına çıkan yüzlerce boru hattı! Bu borulardan az petrol akmadı!
HAYAT VE ÖLÜM YOLLARI…
Önceleri Libya’dan, ardından Doğu Avrupa’dan toplanan silahlar da Türkiye sınırlarından ta Şam kırsalına kadar kendine yol bulabiliyordu. Şam’ın banliyösü Doğu Guta nasıl düştü sanıyorsunuz? Benzer hatlar Ürdün, Lübnan ve İsrail üzerinden de işliyordu. Bunlar ölüm yollarıydı.
Bu savaşta Suriye’nin karnı nasıl doyuyor? En fazla merak ettiren sorudur bu. Ekonomi için verilen savaş apayrı. İçinde acayip çelişkiler barındıran hayat yollarından biri Halep-Humus yoluydu. Suriye’nin tahıl ambarı sayılan bölgeler büyük ölçüde Kürtler, IŞİD ve ÖSO’nun kontrol ettiği yerlerde kalmıştı. Suriye istihbaratı tüccarları kullanarak bu bölgelerde yetiştirilen ürünleri çıkartıp ülkenin dört bir yanına dağıtıyordu. Bir tarafını Nusra’nın diğer tarafını IŞİD’in tuttuğu Halep-Humus arasındaki tali yol hayat kurtarıyordu. Kısa aralıklarla yol kenarındaki tepeciklere bir tank eşliğinde bir düzine asker bırakılmıştı. Sıklıkla IŞİD ya da Nusra’nın ani baskınlarıyla yol kapanıyordu. Yolu açık tutmak için çetin bir savaş veriliyordu. Bu yol üzerindeki buğday yüklü araç konvoyları önlerinde ve arkalarında birer güvenlik ekibinin eşliğinde seyrediyordu. Buğday Suriye’nin her bir şehrine devlet kontrolünde dağıtılıyordu. Her şey kontrol altındaydı.
Fiyatlar artsa da fırınlar savaş boyunca unsuz kalmadı. Pazarlardan yeşillik de eksik olmadı. Savaş koşullarına rağmen Türkiye’ye de satabildikleri kadar sattılar. Bu mekanizma işlemeseydi Suriye şimdiye kadar 10 kez yıkılmıştı.
***
Gelişmiş ülkeler ligi G-20’de olmakla övünen Türkiye’nin (yıkımında büyük rol oynadığı) komşusundan alacağı ders büyüktür. Sınırın üstünde şükür savaş yok ama tarım da yok. İthal buğdaya, patatese, soğana mahkûm olmanın hiçbir mazereti olamaz. Tarlasına, bağına, bahçesine ihanet etmiş bir ülkenin bir de savaş halini düşünün; o hal yaman bir haldir.